Ayağa kalkışın öğrettikleri

Onur Seçkin'in “Ayağa kalkışın öğrettikleri” başlıklı yazısı 07 Haziran 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

soL’da kendisiyle aynı sayfayı paylaştığımız Rıfat Okçabol, Salı günü “Eylem içinde öğrenme!” başlıklı bir yazı yazmıştı. Bugün kimi gözlemlerim üzerinden, Hocamın bıraktığı yerden devam etmek istiyorum.

Yüksek lisans eğitimim sırasında, sevgili Rıfat Hocamın danışmanlığında, 2008 yılında “Kaz Dağları Çevre Hareketi’nde Öğrenme” başlıklı bir tez çalışması yapmıştım. Hatırlayacaksınız, uluslararası altın tekelleri Kaz Dağları’na saldırmıştı da, o bölgenin çevresine duyarlı yurtsever insanları köy köy “Altıncı Filo defol” diyerek ayağa kalkmış, o günlerde saldırıyı püskürtmüştü. Mücadelenin öne çıkardığı köylerden birine ziyarete gittiğimizde, insanların maden yasasından siyanürle altın aramanın zararlarına birçok başlıkta anlattıklarının derinliğinden çok etkilenmiştim. Sonrasında da bir araştırmayla Kaz Dağları’nı koruma mücadelesine katılan yetişkinlerin öğrenme deneyimlerini, bu öğrenmelerinin kaynaklarını ve bu öğrenmeler sonucunda yaşadıkları değişiklikleri ortaya koymaya çalışmıştık.

Çalışma sonucunda insanların mücadeleye katılımlarının, onları yaşamlarını doğrudan etkileyen, yaşamlarını ve geleceklerini korumaya yönelten bilgiyi edinmelerini sağladığını görmüştük. Eylemlere katılan Kaz Dağları bölgesinden birçok köylü, mücadele içerisinde, bir taraftan maden yasasının, siyanürün yaşam alanlarını nasıl tehdit ettiğini öğrenirken diğer taraftan mücadele içerisinde olma, onların ülkenin başka yerlerinde farklı başlıklarda mücadele eden insanlara bakışlarını da değişmişti. Mücadele eden insanların kendilerine dayatılanları kabul etmeme, karşı durma ve değiştirme iradesi noktasında özgüvenlerinde büyük bir değişiklik yaşanmış, kadınların mücadele içerisindeki etkin rolleri, mücadele eden köylüler arasında toplumsal cinsiyet ilişkileri bağlamında da oldukça olumlu değişiklikler yaratmıştı.

Gezi Parkı’na sahip çıkma mücadelesiyle başlayan halk hareketlenmesi, bugün daha ötesine geçerek hükümetin istifasını talep eden yüzbinlerce insanın eylemlerine dönüştü. Bu anlamda on gündür yaşadıklarımız herkese çok daha geniş bir ölçekte öğrenmeler sağlıyor. Günlerdir milyonlarca insan sokağa çıktı, padişahlık rejimini reddettiğini, bu ülkenin yağmayla, dayatmalarla, savaş çığlıklarıyla yönetilmesine artık sessiz kalmayacağını ve boyun eğmeyeceğini ilan etmiş oldu. Binlerle başladı, sonra yüzbinler şimdi milyonlar oldu, bulunduğu her yerde, birbirine sırtını daha fazla dayayarak sokağa çıktı, öfkesini haykırdı ve haykırmaya devam ediyor. İnsanlar polis şiddeti ile karşı karşıya geldi, gaz bulutlarının arasında kaldı, cesaretli olmayı, kararlılığı ve dayanışmayı tekrar hatırladı. On yıllardır giderek sessizleşen Türkiye insanı, bir halk olarak ayağa kalktı.

Bugün Türkiye bir hafta öncesinden oldukça farklı bir ülke. Henüz hiçbir şey değişmedi belki ama bir taraftan da çok şey değişti. Bu kadar geniş bir ölçekte bir halk olarak ayağa kalkmayı öğrenmek, yıllardır ülkemizin üzerine çöken, akılları ve vicdanları çürütmek yolunda oldukça yol alan karanlığı kaldırmak için çok önemli.

Yukarıda bahsettiğim çalışma sırasında görüştüğüm köylülerden biri, mücadele içerisine girmeden önce, televizyonda mücadele eden öğrencileri ve kendilerine şiddet uygulayan polisleri gördüğünde “ohh olsun anarşiklere” dediğini, mücadele içerisine girdikten sonra ise artık hakkını arayan öğrencilere çok daha farklı baktığını söylemişti. Tüm ülkeye yayılan halk kalkışmasını ve polis şiddetini düşünelim. Türkiye halkı, bundan sonra ne kendi hakkına saldırana ne de hakkını arayan insana şiddetle saldırana, on gün öncesinde olduğu gibi yaklaşmamayı öğrenmiştir. Bugün halkımız AKP’ye ve Başbakan’a tepkisinin bir birey olarak yalnız kendisinde değil, milyonlarda biriktiğini, dayanışma ile bir araya geldiğinde bunun siyasi iktidar açısından ne kadar yıkıcı bir güce dönüşebileceğini tekrar hatırladı, öğrendi. İnsanların ayağa kalkışı, çocukların gündelik hayatına girdi, oyunlarını “hükümet istifa” diye bağırarak oynamaya başladılar.

Tüm bu öğrenmeler, Türkiye halkına bugünü kazandırmıştır. Şimdi sıra yarını kazanmakta. Bugünden sonra yarını da kazanmak için ise halkımızın siyaseten aklını daha fazla ortaklaştırmasına, kararlılık ve cesaretle siyasi iktidarın üzerine yürümesine ihtiyacımız var. Bunun için de öğrenmelerimizi bir adım daha ileri götürmeye, örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini bir halk olarak belleklerimize silinmeyecek şekilde yazmaya ihtiyacımız var. Bugünden sonra yarını kazanmanın yolu buradan geçiyor.