Yollara düşerken söylenmiş şiirler

bugün bir avuç insanla yürünen bu yolda
bırakıp gitmek kolay, geriye dönüş olanaksız
bizler de çocuklardık, dokunaklı şarkılarla büyüdük
attığımız her yeni adımda kararlar almalıyız

Ayrılık Mevsimidir Kararlar Almalıyız, Atila Çınar’ın tek şiir kitabı.

İlk baskısı 1983. Yarın Yayınları tarafından basılan kitap, 1984 Akademi Kitap Ödülü’nü, 1987 de ise Nevzat Çelik ile birlikte Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Doğumunun 60. Yılı Şiir Ödülü’nü kazanmış.

Islık Yayınları, kısa bir zaman önce kitabın genişletilmiş ikinci baskısını yaparak okurla yeniden buluşmasına olanak sağladı. Çünkü Atila Çınar’ı 90’lı yıllardan bu yana şiirin içinde daha göremiyoruz. Yazım faaliyetini, asıl mesleği olan makina mühendisliği alanında mesleki yazılarıyla devam ettiriyor.

beni trenler alıp gidecek dönmem bir daha
dönmem sabahçı kahvelerindeki yalnızlıklara
arka sokakları dolanıp da indiğim sinemalara

bir eski lokanta, artık sararmış tabaklar
ve pencerelerinden ıslık çalarak geçtiğim o kızlar
ne çare ben konuşsam da sussam da oradalar

Atila Çınar, Ayrılık Mevsimidir Kararlar Almalıyız’da yoğun bir söylemle yol, yolculuk ve istasyon temalarını işliyor. Tarihsel arka planı olan bu sürekli gidişlerin dönüş yolundaki yalnızlıkları bir hayli canını incitmiş. Birlikte yürünen onca yol, onca dost ve bir amaç uğruna birleşen yüzlerin gün gelip öteye beriye savruluşu, erkenci ölümler; hepsi ayrılığın hanesine yazılanlar. Yollar, ayrılıkla eğitilirken istasyonlar da geçmişin bir yığın izini yüklüyor trenlere. Acıların ve sevinçlerin gün gelip olağanlığa dönüştüğü, gidenle dönenin karşılaşmasındaki haz yitimi ve eskiyen gülümseyişler ‘tel örgüler gerilen bir dağ’ gibi oturur şairin kalbine. Kentler de bu anılardan nasibini alır, sürekli bir kaçış hali ya da sığınmalar beşiğidir oralar. Sonra sürgünler, iç göçler, hayatını sessizce kabullenenler ve mekânlar; örselenmiş ne kadar yolcu ve durak varsa yabancılaşmanın tekrarı gibi duruyor şiirlerde. Bütün bunlar için de yeni kararlar alınmalı belki de. Çünkü ya yüzleşmek gerekecektir geçmişle ya da ‘dönüş bir sesliktir / kapı açılır yoktur kimseler’ diyerek susulacaktır uzun uzun.

soluğunu tut, aramızda saklayalım, bilmesinler
belki bir yoklayan olur şehirleri diye
vurdum yokuşa, geldim bilmediğim yerlere

mektubun yine yok mektupların arasında
susmak, dönüp gitmek zor olur
garibim, ardımdan bakarlar, bana dokunur

Belli ki mektup sözcüğü, Atila Çınar’ın şiirlerinde imge ve söz söyleme sanatından çok daha öte, özel bir durum. Şiirlerin yazıldığı dönemlere baktığımızda mektupların hayatımızdan yavaş yavaş uzaklaştığı yıllar. Bir kuşağın “önce selam edip sonra gözlerimizden öptüğü” giriş cümlesi, yazan ve okuyan için yalınlığın ve samimiyetin göstergesiydi. Şair, uzaklığın özüne inerken bir mektup mesafesi kadar da zaman koyuyor araya. Nereye giderse gitsin, nereye sürgün edilirse edilsin, gözünün daima mektuplara ilişmesi, geride bıraktığı; kent, sevgili, eş, dost, hısım ve akraba, hepsinin arkasından geldiğini imlemiyor mu bize? Kim bilir belki de mektuplar bir insandan daha yakın, daha sıcak ona. Öyle bir değerlendirme ve hesaplaşma vakti sağlıyor. Çünkü ak kâğıda düşen yazı kalıyor, söz gibi uçmuyor ve inkâr edilemiyor sonradan. Bu yüzden ömrüne değen mektupların sahiciliğine inanmış şair. Bu algısını biçimlemek istese de, yine ya geçmiş yenilgilere saplanıp kalıyor ya da “ama çoktandır yaşamayan birine / arada gelen mektuplara ne demeli” diye de sormadan edemiyor. Bütün sorun bu eşiği aşabilmekte mi? Öyle görünüyor ki uzaktan uzağa bir yaşamı sürdürülebilir hale getirmek için mektuba da gerek kalmadı. İşte bundandır ki Atila Çınar’ın mektup sözcüğü, yeni pullanmış gibi canlı duruyor, şiirlerinde hâlâ.

iyi olmak için uğraşmayı seviyorum
ödülü değil, ödül çabuk tükeniyor

Bu dizelerin de içinde olduğu “süreç mi sonuç mu?” şiiri, şairin yaşam felsefesini fısıldıyor kulağımıza. Çünkü düzenin, erkin ve yasaların boyun eğdiremediği bir kuşaktan geliyor. Ateşin ve barutun, sokakların ve yargılamaların, damların ve sürgünlerin ortasından olgunlaşarak insana varmış bir şair. Sürekli iyiyi ve doğruyu araması bundan. Bulmakla yetinmiyor, çünkü aklın sınırsızlığına inanıyor. Geçmişin tekrarını değil, ileriye doğru yürümeyi seviyor. Varmak duygusunu tatmak onun için belirleyici değil, usanmadan yürümek, sonsuzluğu ya da bilinmezi arayıp bulmaya hevesli. O yüzden, yollar onun şiirinde yoğun bir söylemin karşılığıdır. Sonra da aşkın bir güzel tarifini yapıyor ki, bize de susmak düşüyor: “özlemeyi seviyorum, hep özlemeyi / kavuşmak, aslında kaybetmek demek”

Ayrılık Mevsimidir Kararlar Almalıyız; başlayıp biten, okunup bir kenara bırakılan ya da sadece sese yüklenen şiirlerden oluşmuyor. Okuru, bir dünya hali gerçeğiyle buluşturarak hem bir dönemin anlamını genişletiyor hem de sonsuza doğru uzun bir ses çizgisi çekiyor. Böylece tek ve gerçek olanın, bütüne erişmenin ve toplumcu düşünsel değerlerin kaynağını, özünü yaklaştırıyor okura doğru. Bir adım daha atıp söylersek; görülmesini ve anlaşılmasını istediği fotoğrafları sahici bir şiirin kadrajına alarak insansı yönelimleri somut söylemle buluşturuyor. Kendi hayat devinimini bir imge olarak koyarken ortaya, aslında eksilen ve yalnızlaşan duyguları, insanlığı kapsayacak bir biçimde onarmanın peşine de düşüyor. O yüzden, yeni kararların odağındaki bilinç, onun şiirinde umut üzerinedir hep.

Yazının girişinde de söyledim; Atila Çınar’ı uzun yıllardan beri şiirin içinde göremiyoruz. Öyleyse şöyle bir soru sorma hakkım var diye düşünüyorum. Bizi yeni şiirlerinden yoksun bırakmamak için acil kararlar almasının vakti gelmedi mi henüz?

[email protected]