Yola çıkan şiirler: Başım Kirazlı

Gevelediğim cümlelerden
Kırık sessiz sözcükler kaldı

Aklımın yardımına koşan kitap
Yine de umut mu diyorsun

Başım kirazlı bekliyorum

Abuzer Gülpınar’ın Tekin Yayınevi’nden çıkan “başım kirazlı” şiir kitabını okuyorum. Hani Sait Faik diyor ya: “Anlatsam şu kiraz mevsiminin / Para kazanmak mevsimi değil / Sevişme vakti olduğunu…”

İşte biraz da o aylardayım.

Kalmakla gitme arası biçimlendiremediğim ne kadar duygu varsa şimdilik hepsini rafa kaldırıyorum. Çünkü ele avuca sığmayan bu hayatta kapısını çaldığım her ev, yüzüme kapanan her kapı birer soğuk anı. Susturamadığım sesler, insan kalabalıkları ve kentin bulanık sokakları bir kaçış isteğinin imgeleri gibi dursa da dönüp dolaşıp geldiğim yer yine kendi çöplüğüm. Kim bilir? Belki de bu yanılgılar dünyasına çok inanmışlığım vardı bir zamanlar.

“Rüzgârın dillenip anlattığına” dayıyorum kulağımı. Düş satıcılarından aşk besleyicilerine kadar herkesin yüzünde bir dün korkusu. Mahmur bir şaşkınlık mı demeliydim buna yoksa?

Söz ile sabah arasına sıkışmış bir seher yorgunluğu mu? Oysa neresine dokunsam bu kent, bu huysuz kalabalıklar, sorularıyla yoruyor beni…

Abuzer Gülpınar’ın “başım kirazlı”daki şiirlerini okurken içsel bir yakınlıkla farkında olmadan kitabın sağına soluna düşmüşüm bu notları.

Bazı şiirler böyledir işte. Gelir duygusal yönünüze ya da bir anınıza çarpar. Uzak zamanı yakınlaştırır, mekânları yaşatır yeniden. Geçmişe, çocukluğumun yazlarına kadar gittim. Köydeki evimizin önündeki kocaman kiraz ağacını, seranderin avlusuna uzanan dallarını ve henüz ağaçlara tırmanamadığım günlerde oradan koparıp koparıp kiraz yediğimi anımsadım. Sonra ilk kiraz ağacına çıkışımı ve düşüşümü. Düştüğüm yer gür çimenlik olduğu için hafif sıyrıklarla kurtuluyorum. O günden sonra bir daha da kiraz ağacına çıkmadım.

Sokak hâlâ şımarık
Belli ki sen geçmişsin buradan

Gittiğin sokaklar bir deliği arıyor yitecek
Sen bir deliyi

Abuzer Gülpınar, iyi bir gözlemci olduğunu hissettiriyor. Öze hangi sözcüklerle ineceğini de iyi biliyor. Karmaşık anlatımlara kaçmadan yarattığı o duygu alanını okuyucuya estetik bir dille resmediyor. Özentisiz bir kurguya, fazlalık bir sözcüğe rastlamadım. Şiirini dayandırdığı her öykü senin benim diyebileceğim türden. Kalbini serbest bırakması okuyucu ile çabucak kucaklaşmasını sağlıyor. Öyle ki, bazı dizelerde şairin soluk alıp verişini duydum desem hiç de abartmış olmam. “ Ağacın kuralıyla düşünelim şimdi / Yaprağın sonbahar endişesi yakın” dizesiyle bir yakınlık kurmaya çalışırsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ki iyi biliyorum, bu şiir yazıldığında “üç-beş ağaç” için kaygılanıp sokaklara döküldüğümüz günler gelmemişti henüz. Hem gelecek korkusunu taşıyan bir yaprağın ensemdeki endişeli soluğunu hissettim hem de sanatçı öngörüsünün sürekliliğine tanık oldum. Çünkü sanatçılar, akıl ile duyguyu belli bir disiplin içinde harmanladıkları için geleceği kolayca okuyabiliyorlar.

Tam da bu noktada Edip Cansever’in “Bugün yeni yetişmekte olan şairlerin, diyalektik açıdan ‘doğa-insan-şiir’ ilişkisini yeniden ele almaları, bu ilişkiyi felsefi temellerine de inerek derinleştirmeleri, şiirimize yepyeni boyutlar kazandıracaktır” sözünü anımsadım. İşte Abuzer Gülpınar, bu derinlikli ilişkiyi yaşam umuduyla bezeyip içten bir şiir yaratıyor. Aynı zamanda da yeni yeni anlam katmanları oluşturarak kendine özgü bilinçli bir gerçeklik oluşturuyor. Kavram karmaşasından uzak, doğanın dingin sesiyle uyumlu bir şiir diyebilirim.

Kitabın içinde benim de özellikle sevdiğim şiiri “Karşı”, Gezi’ye yazılmış. “Rüzgâra binip gelecek bir gün / Yeter yaprağın dilendiği “ diyerek binyıllardır süren zulmün, insan kırımının ve dayatmaların karşısına çıkarıyor şiirini. Bir direnme içgüdüsü ile ama en çok da düzeni değiştirme umuduyla. Çünkü barbarların ektiği bu kin ve nefreti, fırtına olup biçmenin zamanının geldiğini düşünüyor.

Sonra birden anımsatıyor. Kulağımda yine şairin soluk alıp verişi.

Gel kendimize bir Madımak bulalım
Aşkımıza yangın sürelim

Otuz beş bulut yükseklikte
Çıksın dumanımız

Kitabın sağına soluna düştüğüm diğer notlarıma bakıyorum.

Bir yanda ölüler bir yanda suçlular. Sesim, göğü incitecek kadar ağlamaklı ve bu dünya ile uyumsuz. Oysa heyecan ve coşkuyla büyüyordum. “Dünya küçük renklerle sarılmış”, görüyordum. Bir gün bir el uzanıyor, insanın içine doğru. Yerlerde kan izi ve düşler bir külçe kadar ağır. İnsanım diyordum, ne varsa bende var. Bir gün bir el uzanıyor ve ağaçların kalbini öpüyor…

Bazı şiirler böyledir işte. Gelir hiç yokken umudu sevdirir. Abuzer Gülpınar’ın “başım kirazlı” şiirleri de öyle, aşktan ve doğandan söz açmanın umudu. İnsanın yorulan yanlarına bir dal dayanağı. Rüzgâra karşı yürümenin “ Küçük, küçücük bir seyir”liği.

Unutmadan belirteyim.

“başım kirazlı” henüz kitaplaşmadan, dosya halindeyken 2013 Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne layık görülmüş.

[email protected]