yakup’u ben çağırdım

engin turgut’a

yakup’u ben çağırdım edip ağbi
gelince ortaya çilingir sofrası, yeşil zeytin
ve kalp ağrısı. zamanla geçer dediklerinden
yaralı kurbağaları konuşacağız, istanbul’u ve seni
sirkeci’den binecek trene
kestaneci halil’den bir kese sıcak cebine

müzik ve kuşlardan tören alayları yok
sade, eksiksiz geliyor yakup
gül çürüğü bir gömlek, üç diş acı ve hiçbiri
gerisi bildiğin hikaye edip ağbi

yakup gelince edip ağbi
elma kokulu fotoğraflar çektireceğiz
amasya hatırası. oradan mardin’e bakar gibi süryani
rahatını kaçırdığımız karıncalara üzüleceğiz
bir çiçeğin yürüdüğüne, bir evin bir eve taşındığına
meselâ edip ağbi, iyi şeylere inanacağız
yaz geliyor, kapı önleri unutkan olur
geçmiş zaman yağmurlarını eskite eskite sırtımızda
bir bozkırı boydan boya düşüneceğiz

yakup’u ben çağırdım edip ağbi
birazdan iner, birazdan yüzü avluda
öyle uzun bir şiir gibi değil üstelik
uzak beyaz, kısık mavi bir coğrafyadan
içimizden biri gibi yani, girer kapıdan

sonra sokağın dili sonra uzun boylu bir şarkı
seyyan hanım bir kadeh daha koyuyor masaya
yakup gelecek. -o gözler bana eskisinden yabancı-
akşamcılar, mahrem yalanları ve mahalleli üç beş kedi daha
kimse kimseyi kırmayacak edip ağbi
bir meleğin ağzından su içer gibi şiirler okuyacağız
ve akşam trenlerine bineceğiz, kentler boşalınca
yine sabah yine dilimizde rakı kiri

yakup’u ben çağırdım edip ağbi
gelince ortaya çilingir sofrası, yeşil zeytin
ve bir cep kestane. zaman da geçiyor dediklerinden

haziran 2012