(T)ennenni (R)ecep (T)erenenni Kurumu

TRT 1’de yayınlanan iftar programına katılan hazret:

"Hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir" diye buyurmuş.

Kadınların tümden sokağa çıkması yasaklansın diyememiş de ucundan hissettirmiş aslında.

Nedense bunun gibi zevatın aklı fikri kadınların saçına veya etek boylarına takılmış durumda. Kadınları bir cinsel obje ve mastürbasyon aracı gören bu sapık ruhlular, işi daha da ileriye götürerek hamile kadınların dış görünüşünden oluşan farklılığı da lekeleyecek boyutta iç dürtülerini açığa çıkartmış oldular.

Neyse, bunlar hep böyle zırvalarlar da işin asıl düşündürücü boyutu şu:

Bu ucube düşüncelerin, mülkiyeti kamunun olan ve vergilerimizle yayın hayatını sürdüren TRT’de dile getirilmiş olması.

Devlet adına radyo ve televizyon yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla, 01 Mayıs 1964’de, özel yasayla özerk tüzel bir kişiliğine sahip olarak kurulan TRT, her dönem iktidarların gözdesi olmuş bir kurum.

Bilinen zamanlarda da askerlerin sesi…

Buna rağmen iç işleyişe fazla dokunulmamış ama belli programlar üzerinden devlet kendi propagandasını her dönem sürdürmüştür. Atanan genel müdürler çoğunlukla iktidar yanlısı olsa da habercilik konusundaki sorumluluklarını en az düzeyde bile olsa uygularlardı. Beğenmesek de, eleştirsek de bu alıştığımız bir durumdu.

Ne zaman ki, bu badem yüzlüler iktidara geldi, TRT’nin yüzü hepten değişti. Nurlandı, hidayete erdi. Kadın çalışanlarının etek boylarından tutun da makyajlarına kadar her alanda köklü değişim ve dönüşüm süreci başladı. Habercilik ilkeleri yok sayıldı ve Joseph Goebbels tarzı propagandist bir söylemin merkez üssü oldu.

Cemaatçi isimlerden oluşan yeni bir kadro kurdular. Eski çalışanlar ya tasfiye edildi ya da etkisiz görevlere getirildi. İslam Alimi diye ucube düşünceli bazı kişileri ekranlara taşıdılar onlara program hazırlattılar. Dinsel içerikli televizyonları bile geride bırakan bir yayın politikasını uygulamaya koydular. Böylece TRT, toplumsal inanç farklılıklarının göz ardı edildiği bir kurum haline dönüşürken, sadece sünni bir anlayışın sözcüsü konumuna getirildi.

TRT’nin haftalık yayın akışına bir bakın, şu an yirminin üzerinde dinsel içerikli program var.
Bu rakam günlük ortalama yedi programa denk geliyor. İslam ülkeleri de dâhil dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi anlayışta bir devlet televizyonuna rastlayamazsınız.

İşte o programlardan bazılar:

Ramazan Güzeldir, Güldeste, Avrupalı Müslümanlar, An’dan İçeru, Ramazan Klipleri, Ayet Klipleri, Esma’ül Hüsna, Mimar Sinan Camileri, Sahur Bereketi, Mukabele, Ramazan Sevinci, Kapılar, Güzel Sözler, Halil İbrahim Sofrası, Acemi Müezzin, Anadolu’da Oruç Mevsimi…

AKP, TRT üzerinden sadece propagandasını ve dinsel görüşünü yaymakla kalmadı. Bu kurumu adeta çiftlik gibi kullanmaya ve çevresine çıkar sağlamaya dönük olarak da kullandı. TRT tarihinde eşi benzeri görülmemiş usulsüzlüklere ve dolandırıcılıklara tanık olduk. Kurum içerisine yerleştirilmiş yandaşlar üzerinden gerçekleştirilen talanın boyutlarını basından okuduk hep birlikte. Üstelik bu iddiaları raporlayarak gözler önüne süren yine bu ülkenin önemli bir organı olan Sayıştay Başkanlığı…

Sayıştay, “TRT 2011 Yılı Raporu”nda ne diyor? Okuyalım birlikte:

“İstanbul Televizyon Müdürünün sekreteri olarak görev yapan ve Kurum personeli olmayan (temizlik şirketinde çalışan) kişi, Müzik Kanal Koordinatörü ve İstanbul Televizyon Müdürünün kaşelerini kullanarak ve imzalarını taklit ederek çok sayıda fatura düzenledi… İhalelere katılan firmalardan bazılarının sahipleri birbiriyle kardeş akraba çıktı… Doğrudan temin alımlarında, yaklaşık maliyet tespitinde belirlenen kar marjı ile verilen teklifler arasındaki ilişki dikkat çekici bulundu…”

Söz konusu rakamlar ise dudak uçurtan cinsten.

Sayıştay, TRT’deki te¬miz¬lik iha¬le¬sin¬e ilişkin usulsüzlüğün 12,5 mil¬yon TL olduğunu, diğer yandan, TRT'nin reklam alma işini verdiği Veritas Medya ve Reklam Hizmetleri AŞ'nin kurumu üç yılda tam 89.2 milyon TL zarara uğrattığını saptamış. Daha sonra bu raporların üç yıldır saklandığı ortaya çıktı. Üç yıllık faiz ve cezaların sonucunda TRT'nin toplam zararı 150 milyon TL'ye ulaşmış.

TRT Şeş’te yaşanan yolsuzluk iddiaları ise belleklerimizde taze hâlâ. 100 Milyar TL civarında olduğu söylenen ve beş kişinin işine son verilmesiyle üzerini kapattıklarını sandıkları bu büyük yolsuzluk, hükümetin kirli işlerinin bir parçası olarak tarihe not edildi.

Yandaş basının bazı köşe yazarlarına ve holdinglere TRT üzerinden akıtılan paraları yazmama gerek var mı? Çünkü bunları sağır sultan bile duydu…

Attila Aşut’un deyimiyle TRT, bir “suç örgütü” gibi çalışıyor artık. Evrensel habercilik ilkelerini ve özerk yapısını çiğneyerek halkın doğru ve tarafsız haber alma özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmıştır. Faşizmin sesi, kulağı ve uygulayıcısı olmuştur. Gericiliğin merkezi, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve talanın çiftliği konumundadır. TRT, sansürün en ileri boyutlarda yaşandığı bir kuruma dönüştürülerek tek renk, tek ses haline getirilmiştir.

Öyle ki birkaç gün önce TRT 1 ekranlarında yayınlanan “Kendine İyi Bak” adlı sağlık programına katılan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Uzmanı Prof. Dr Hakan Kumbasar’ın hükümetin sağlık politikalarını eleştirmesi medyada şaşkınla karşılandı. “Profesör konuştu TRT buz kesti!” şeklinde başlık atmaları bile TRT’nin dikta anlayışının tescilidir.

Bu “suç örgütünün” oluşmasında muhalefet partilerinin de büyük oranda suçu var. Etkili bir muhalefet yapmadıkları gibi olan bitene de göz yummakla birlikte her yıl önlerine gelen TRT bütçesini sessiz sedasız onaylayıp bütün bu olanların önünü açmışlardır.

TRT çalışanları mı?

Üretimden doğan güçlerini ortaya koymakta yetersizler. Zaten birçoğu uzaklaştırıldı, geri kalanlar da baskıyla susturuldu. Sendikal durumları etkisizleştirildi.

Yeni atananlar mı?

“Padişahım sen çok yaşa…”

Ömer Turan
[email protected]