Seval Esaslı ve şiiri

Bütün camların kırıldığı yerden geliyorum
Geçtiğim yollarda bıraktım gövdemi
Damarlarımı sardım, koca bir yumak oldu
Hemen yeni bir beden örmeliyim kendime

Yukarıdaki dizelerin sahibi Seval Esaslı’ya eski dergileri karıştırırken rastladım. Açıkçası daha önceleri kendisinden ve şiirlerinden haberim olmamıştı. Seval Esaslı’nın Trabzon doğumlu olması ve şiirlerindeki toplumcu tema, onu tanıma ve şiir evrenine yolculuk yapma nedenlerimden biri diyebilirim.

Seval Esaslı, 1958 Trabzon doğumlu. On bir aylıkken çocuk felci geçiriyor ve tüm yaşamı boyunca tekerlekli sandalyeye bağımlı kalıyor. Bu yüzden resmi öğrenim göremiyor. Ailesiyle birlikte 1968 yılında İstanbul’a yerleşiyor. 8 yaşında başlıyor şiir merakı ve yazma eylemi. Önce çocuk dergilerine gönderiyor şiirlerini. 1969-1973 yılları arasında Doğan Kardeş Dergisi ile TRT İstanbul Radyosu Çocuk Saati Programı’nda şiirleri değerlendiriliyor. Sonra gençlik dergileri derken, uzun bir süre şiir yayımlamama kararı alıyor. Bu kararını kendisi şöyle açıklıyor:

“Sözü doğru ve inançla söylemenin önemli olduğunu erken yaşlarda kavradım. Ondan sonra da kendi ölçülerimle saptadığım bir çizgiye gelmedikçe şiirlerimi yayımlamamaya karar verdim.”

1984 yılında o çizgiyi yakaladığını düşünür ve seçtiği iki dergiye şiirlerini göndermeye başlar. Aynı yıl Sekizinci Renk şiir dosyasını Rıfat Ilgaz-Cide Edebiyat Ödülü yarışmasına gönderir. Yarışmada birinci olur ve dosya kitaplaşır. Bir yıl sonra ikinci kitabı Yarına Kaç Var yayımlanır. Seval Esaslı bu dönem çeşitli dergilere şiir göndermeye devam eder. Gökyüzü, Yarın, Milliyet Sanat, Kıyı, Varlık, İnsancıl, Şiir-lik ve Şairin Atölyesi bu dergilerden birkaçı. 1990 yılında ise üçüncü şiir kitabı Su Gölgeleri ile şiir dalında Yunus Nadi mansiyon ödülünü alır. Seval Esaslı’nın son şiir kitabı Kışkırtıcı Çekirdek 1997 yılında çıkar. Haftalık Antimedya Dergisi’nde mizahi ve siyasi yazılar yazar.

Uzun zamandır dergilerde şiirlerine rastlayamadığım için yeni çalışmaları hakkında pek bir bilgiye sahip değilim.

Bazıları öyle sansa da şiir sayıklama değil, ayıklamadır. Dışımızdan ve içimizden, karmaşık ve bilinçsiz süreçlerden gelenleri ayık bir bilinçle ayıklamak” diyerek toplumcu gerçekçilik süzgecinden süzdüğü şiir poetikasını “insanın tarihi” üzerinden biçimlendirip yine insana sunma derdiyle şekillendirdiğini görüyoruz. Şiir gibi bireyselliğin çok güçlü olduğu bir sanatın içinde kalarak ozan sorumluluğunu toplumsal ve sosyal alanlarda hissettiren iyi bir kalem Seval Esaslı. Umut ve barış onun şiirine dinamizm kazandıran hatta çığlık attıran en önemli temalar. Şiirlerinde ezilen, suçlanan, örselenen insanlığın haykırışını duyuyorsunuz. İpin ucunda sallanan bedenlerden savaşların suçsuz ölümlerine kadar birçok toplumsal acı onun şiir örgüsü içinde yerini alıyor. Özellikle çocuklar savaşlarda, çatışmalarda ölen çocuklar, onun şiirinde bir isyana dönüşürken “her yer karanlık” edebiyatı yapmıyor. İyiyi- kötüyü, karanlığı - aydınlığı görüp sözcüklerin dönüştürme ve etkileme gücüyle aydınlığı ve kurtuluşu çağırıyor.

Çocuklar çiftleşmelerden değil “öpücüklerden” yapılır
Ve her biri bir sayıdan ve addan fazla bir şeydir
Şiirim çocuğunun kanını hiç kimseye helal etmeyenlerden yana…

İşte Seval Esaslı şiirinin insansı tavrı.

Feodal-dinsel ideolojinin mutlak egemenliği, burjuvazinin acımasızlığı, hiyerarşik tüm yapılanmalar, kadın sorunları, kısacası toplumu boğan her sorun onun kalemini besleyen temalar. Sömürünün olduğu her alanda bir Seval Esaslı şiirine rastlamak mümkün.

Bir söyleşisinde, neden şiir?
Sorusunu söyle cevaplıyor:

“Ben şiiri yaza yaza düşündüm, yaza yaza öğrendim, yaza yaza aradım, arıyorum. Niçin başladığımı bilmiyorum ama niçin bırakmadığımı biliyorum: Sevdalanmıştım."

Bu ülkenin aydınlık yüzlü insanlarından Seval Esaslı’nın yeni şiirlerini dergilerde görmek umuduyla…

[email protected]