İlkyaz, sol için hüzünlü bir şarkıdır

Gönül isterdi ki ilkyazın bu güzel günlerinde kalem de güzel yazılara aksın.
Doğa, ilkyazla birlikte uzun kış uykusundan yeni yeni uyanmakta.

Ağaçlar çiçeğe duruyor, kırlar yeşile bürünüyor. Karlar eriyor, göller, göletler, barajlar su topluyor. Bol ve bereketli kırk ikindi yağmurları ekip biçen insana umut veriyor. İlkyaz, şairin şiirine iyi niyetli imge ressamın tuvaline renkli desenler oluyor.

Doğadan bakınca ilkyazın böyle özlenesi ve sevilesi yanları var.

Peki, soldan bakınca!
İlkyazın alnında kara lekeler, yaralı yıllar ve ölümcül günler yazar.
Öyleyse kalem iyi şeyler yazmaya nasıl gitsin?

Aradan geçen onca yıla rağmen ilkyazın takvim yapraklarından hâlâ solun kanı sızıyor. Saldırılar, katliamlar ve idamlar. Şöyle bir genelleme yapsam hiç yanılmış olmam: Sol, bütün tarihi boyunca yaşadığı acıların yarısından çoğunu bu günlerde çekmiştir. İlkyaz, Türk solu için talihsiz bir mevsimdir.

Benim kuşak bu acıların çoğuna birebir tanık değildir. Kitaplardan, gazetelerden, belgesellerden ve solun önderlerinden öğrendi. Düşünce yapısını soldan kuranların ve siyasi tarih meraklılarının dışındaki kitleyi pek ilgilendirdiğini de sanmıyorum. Faşistler içinse övünülen bir mevsimdir.

Övünenlerle işimiz zaten olamaz yargısından yola çıkarak bilenler için bellekleri yeniden tazelemek, henüz bilmeyenler için de bir ön bilgi olması açısından o acılı günleri tekrar anımsayalım istedim. Üzerinde çokça yazılıp çizilen olayları başlıklar halinde verip neredeyse unutulmaya yüz tutmuş olanların içeriğini biraz geniş tutacağım. Kitlesel olarak solun yükselişe geçtiği 70 sonrasını özellikle temel aldım.

5 Mart 1971

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ABD’li 4 askeri kaçırırlar. Bunun üzerine sabahın erken saatlerinde 4 bine yakın asker ODTÜ’yü kuşatma altına alır. Çatışmalar öğleye kadar devam eder. Çatışmada ağır yaralanan Erdal Şener daha sonra kan kaybından ölür.

Aynı gün Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde solculara yönelik bir katliam gerçekleşir. Bir camiye dinamit atıldı dedikoduları üzerine gerici güçler harekete geçerler. Günler öncesinden hazırlıklara başlarlar. O gün Kırıkhan’ın dağ köylerinden kamyon dolusu insan gelir ilçeye. Ellerinde sopalar, balyozlar ve baltalar. “Kahrolsun komünistler, sizleri yok edeceğiz, vurun öldürün, bunları öldürmek sevaptır” sloganları eşliğinde tekbir ve ezan okuyarak halkı galeyana getirirler. Bir an da binleri bulur sayıları. Daha önceden saptadıkları solculara ait iş yerlerine saldırırlar ve yağmalarlar. Askeri birliklerin geç de olsa duruma el koymasıyla olaylar biter. Ama geriye 3 ölü, 23 yaralı ve sol görüşlü insanlara ait yüzlerce yağmalanmış iş yeri kalır.

8 Mart 1971

TİP’in Sivas Yıldızeli ilçe sekreteri öldürüldü.

12 Mart 1971

12 Mart Muhtırası, Demirel hükümetine karşı verilmiş gözükse de aslında hedef soldu. Dönemim Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın “sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı” sözü muhtıranın yönünü gösteriyordu. Büyük bir yükseliş içinde olan sol, sermayeyi korkutmuştu. Muhtıra sonrası tutuklananların hepsi solcuydu. Sendikacılar, öğrenciler, avukatlar, öğretmenler, bilim insanları, yazar-çizerler, işçi ve subaylar.

12 Mart 1995

İstanbul’da Alevilerin yaşadığı Gazi Mahallesi’ndeki dört kahvehane ve bir pastane aynı anda bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Alevi dedesi Halil Kaya yaşamını yitirirken 25 yurttaş da yaralandı. Olayı protesto eden Alevi yurttaşlara karşı polis orantısız güç kullanır ve olaylar bir katliama dönüşür. Polisin açtığı ateş karşısında 15 yurttaş yaşamını kaybeder.

16 Mart 1971

Deniz Gezmiş ve arkadaşları Sivas’ın Gemerek ilçesinde Jandarma ile girdikleri çatışma sonrası tutuklanırlar. Bir yıl sonra da yine mart ayında Cumhuriyet Senatosu bu gençlerin idam kararlarını onaylar.

16 Mart 1978

Solun tarihine “16 Mart Katliamı” olarak geçen olayda İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önündeki öğrencilere yönelik bombalı ve silahlı saldırıda 7 solcu öğrenci yaşamını yitirdi. Emniyete gelen istihbarata göre olayın olacağı birkaç gün önceden biliniyordu. Buna rağmen hiçbir tedbir alınmamış ülkücülere adeta “gelin, işinizi bir an önce halledin” zamanı tanınmıştır. Katliamda yaşamlarını kaybeden öğrenciler: Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Murat Kurt ve Turan Öner.

24 Mart 1978

Savcı Doğan Öz, ülkücü İbrahim Çiftçi’ye öldürtülür. Emri verenler aslında bellidir. Çünkü Öz, ölümünden önce sola karşı devlet içerisinde oluşturulan kontrgerillayı sezmiş ve büyük bir soruşturma açmak üzereydi. NATO tarafından desteklendiğini ve Türkiye’deki ayağının MHP olduğunu iyi biliyordu. Yazdığı kısa raporda şöyle diyordu Öz

“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”

Hakkında idam kararı verilen Çiftçi’nin avukatları 4 Ağustos 1983 tarihinde Kenan Evren’e giderler. Zaten 5 ay sonra da Askeri Yargıtay Daireler Kurulu idam kararını bozar. Yargılamayı yürüten mahkeme de gerekçeli kararında şöyle der:

“Çiftçi’nin Öz’ü öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararına direnilemeyeceğinden, sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle beraatına karar verilmiştir.”

30 Mart 1972

Deniz’lerin idamını engellemek amacıyla Ünye’deki NATO üssünde görevli yabancıları kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere’de NATO askerlerinin de katıldığı bir operasyon sonucu katledilirler. Ertuğrul Kürkçü dışında kurtulan olmadı.

6 Nisan 1980

DİSK, Eskişehir’de büyük bir emek mitingi düzenler. Halaylar ve türküler eşliğinde başlayan mitinge ülkücülerin müdahalesi sonucu olaylar çıkar. Sonuç: 5 ölü.

11 Nisan 1980

Türk dilinin engin ve renkli tarlası…
Eleştirmenler onun için böyle diyordu.
Yazar Ümit Kaftancıoğlu, 11 Nisan sabahı işine gitmek üzere dışarı çıkar. Küçük kızını öper, tam vedalaşırken yanlarına biri yaklaşır ve beş el silah sesi duyulur. Kaftancıoğlu göğsüne ve sırtına aldığı yaralar sonucu hastanede yaşamını yitirir.

Olaydan sonra katil yakalanır. Ülkücüdür. Ahmet Mustafa Kıvılcım “Kaftancıoğlu’nu solcu olduğu için öldürdüğünü” söyler. Mahkeme tarafından ömür boyu hapse mahkûm edilir. Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 4 yıl sonra dışarı çıkar.

“Dönemeç” adlı öykü kitabı ile “TRT Büyük Ödülü” ve “Hakullah” adlı röportajı ile de “1972 Ali Naci Karacan Ödülü”nün sahibi olan Kaftanıoğlu roman, öykü, derleme ve çocuk edebiyatı alanında birçok eser yayımlamıştır.

16 Nisan 1992

Dev-Sol’un kurucularından Sinan Kukul, Üstbostancı’da polisin bir eve yaptığı yargısız infazda yaşamını yitirdi.

Trabzon Beşikdüzü doğumlu olan Kukul, 1974 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Devrimci Gençlik grubuna katıldı. 1977’de İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği yönetim kuruluna seçildi. İstanbul Devrimci Gençlik genel sekreterliği yaptı. Devrimci Sol’un Devrimci Yol’dan ayrılmasında etkin görev aldı. 80 sonrası tutuklandı ve Metris, Sağmacılar ve Bayrampaşa cezaevlerinde yattı. Örgütün siyasi savunmasını hazırladı. 2 Ocak 1990 tarihinde cezaevinden firar etti.

1 Mayıs 1977

Bu katliamla ilgili neredeyse herkes yazıp çizdi. O güne kamerasıyla tanıklık eden biri var ki, onun anılarına yer vereceğim burada. Sinemamızın önemli görüntü yönetmenlerinden Aytekin Çakmaçı bu isim. Emekli oldu ve şimdi memleketi Trabzon’da yaşıyor. O dönem Sinema Emekçileri Sendikası üyesi olan ve alanda DİSK adına çekimler yapan Çakmakçı yerel bir gazetedeki köşesinde şöyle anlatıyor o günü:

“Kaynaklardan edinilen bilgiye göre 300 ile 500 bin arasında değişik ifade edilen insan kalabalığı vardı. Kendime iyi bir görüş alanı ve sağlıklı çekim yapabilmek adına meydanda 2-3 metre yükseklikteki bir ağacın üstüne çıkmıştım. AKM’nin üstünde uzun namlulu ve dürbünlü tüfekleriyle polislerin mevzilendiğini gördüm. Disk Başkanı Kemal Türkler’in konuşması esnasında Sular İdaresi yönünden silah sesleri duyuldu ve kameramı oraya çevirip çekim yapmaya başladım. Kalabalıkların şuursuz bir şekilde uğultular içinde kontrolsüzce kaçıştığını gördüm. Üstünde bulunduğum ağaç, binlerce insanın kaçış anında devrilme tehlikesi geçiriyordu. O sırada koşanlardan birinin düştüğünü, arkadan gelenlerin önlerini görmeden, çiğneyip geçtiklerini çektim ama yere düşeni bir daha göremedim.

Bu sırada, o zaman ki adı Marmara Etap’ın tarafından bir başka kurşun sesleri geldi. Seslerin geldiği her yöne kameramı döndürüp çekiyordum ama o anın kaotik ortamı içinde ne çektiğimi inceleme ve değerlendirme zamanım yoktu. Sadece her şeyi çekmeye çalışıyordum. Üstünde bulunduğum ağaç, binlerce insanın çarparak geçmesi sonucu devrilme noktasına gelmişti. Eğer üstümdeki 40 kiloyla binlerce kişinin önüne düşersem ayaklar altında kaybolurum kaygısıyla can güvenliğim nedeniyle bir fırsatını bulup aşağı inip Şan Sineması’nın yanından Dolapdere’ye doğru koşarken aklıma birden yaptığım çekimlerden rahatsız olabilecek kişilerin bana darp yapıp çekim kasetlerini elimden alabileceklerini aklıma gelince, arkamdan koşan var mı diye geriye dönüp baktığımda binlerce insanın benimle koştuğunu gördüm. Bu nafile arayışlardan vazgeçip bir an önce Disk’in Merter’deki merkezine gidip film departmanından sorumlu Mustafa diye bir arkadaşa teslim ettim.

Yıllar sonra reklam çekimleri için bir ajansta metin yazarı olarak çalışan Mustafa Arkadaşa rastladım. (Disk Film Departmanı Görevlisi) Filmlerin akıbetini sorduğum zaman 12 Eylül darbesinde, bütün filmlere askerler tarafından el konulduğunu söyledi. Bugün hala merak ederim çektiğim o kareler içinde neler vardı… Bunu hiç bilemedim."

6 Mayıs 1972

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi…

ağaçların başı sağ
sorduk söylediler:
üç yara çiçeğine ağlamış evler

mağlup çıkılan meydanlara
veda etti işçiler

bir acı öbürünün yanına…

kalbin üstünde çocuk
kıyıda sular seller.

( Ömer Turan / üryan ve isyan, sf:23)

9 Mayıs 1978

Geceye dönüyordu gün. Yıldız Teknik Üniversitesi akşam öğrencileri ders bitimi birer ikişer dağılıyordu. Faşist militanlar üç arabadan ateş etmeye başladılar.

Bir saat sonra radyodan geçen bir haber:

“İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi gece bölümü öğrencilerine okul çıkısı sırasında ateş açıldı. Açılan ateş sonucu 1 öğrenci öldü, 3’ü ağır olmak üzere 22 öğrenci de yaralandı.”

Sonra ölenler 3 oldu. Müjdat Çelikyay, Hasan Okut ve Renan Eriş…

18 Mayıs 1973

Ölüm nedeni kayıtlara “intihar” olarak geçti.
O, solun önemli bir pratisyenlerinden biriydi. Azınlık hakları üzerine geliştirdiği tezlerle kendi yolunu çizmiş bir sosyalisti. Diyarbakır zindanlarında dört ay süren işkence ve baskılar sonucu mahkemeye çıkamadan yaşamını yitirdi.

İbrahim Kaypakaya, Mao’nun “köylerden şehirlere doğru yayılacak bir devrim” anlayışını benimsemiş ve bunun yolunun asla siyasi bir çözüm olmadığını, muhakkak silahlı mücadeleden geçmesi gerektiğini savunmuştur.

Sevgili okur
Biliyorum, epey uzun bir yazı oldu.
Ama bu ülkenin bağımsızlığı için bedel ödeyenleri ve düşüncelerini yüreğimizde hissedip, geleceğimizi şekillendirmek adına ortaya koyacağımız çıkış yollarını tarihsel geçmişimizle süzgeçlemek bizim görevimiz olmalı.

Diliyorum ve umuyorum.
Bundan sonraki ilkyaz günleri sol için kanla değil, bereketle anılsın…

[email protected]