Erdoğan, riv riv riv

Gezi Parkı Direnişi…
Taksim Direnişi…
Haziran Direnişi…

Adına ne dersek diyelim, ülke tarihinde eşi benzeri görülmemiş isyan günlerini yaşadık, yaşıyoruz hâlâ. Özünde ağaç sevgisini ve çevre bilincini taşıyan küçük bir direnişin tüm yurda dağılması durduk yerde gelişen bir olgu değildi mutlaka. Kararlı ve dirençli kitleleri ayağa kaldıran “bağzı şeyler” vardı.

AKP eliyle uygulanan

Baskı ve zulme…
Yaşam tarzlarına müdahaleye…
Sanatı ve sanatçıyı aşağılamaya…
Çevre kıyımına…
Ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesine…
Emperyalizme…
Barış süreci diye yutturulan ucubeye…
Dinin pazarlanmasına…

Aklıma hemen gelen bunlar, liste daha da uzatılabilir.

İşte bu “bağzı şeyleri” dert edinen gençlik kendinden hiç beklenilmeyecek bir duyarlılık ve olgunlukla sokağa döküldü. Çünkü o güne kadar “Klavye Gençliği”, “Dijital Kuşak”, “Romantik Gençlik” ve “Apolitik Gençlik” diye suçladıklarımız meydanlardaydı. Hayatlarında ilk defa devletle karşı karşıyaydılar. Devrimci isyan geleneğinin bize öğrettiği tüm bilgileri tersyüz ettiler. İsyan olgusunu yeni bir dille yazdılar. Polisle çatışırken, biber gazı yerken hatta yaralandıklarında bile mizah üreten bir gençlikten söz ediyorum. Nefret dilini kullanmaktan çekinmeyen iktidarın tüm söylemlerini bir anda mizaha dönüştüren bir zekâ vardı meydanlarda. Bu sokağa dökülen mizah öylesine etkili oldu ki ülke genelinde sempatik bir enerji yaratmasına ve her yaştan insanların gençlerle yan yana direnmesinde etken bir rol oynadı desem fazlaca abartmış olmam.

Yani,
Yok sayılan bir gençliğin farkına vardık. Ve bu gençlik ne bir parti örgütlenmesinden ne de sosyalist devrimci bir gelenekten geliyordu. Hiçbir partiye gereksinim duymadı ve onlarla da ileriye dönük bir işbirliğine girişmedi. Gezi Parkı Direnişi’nin yaratıcı gençliği aslında Yiğit Özgür karikatürleriyle büyüyen ve Cem Yılmaz’a gülen bir kuşağın temsilcileridir.

Gezi Parkı Direnişi’nin ilk saatlerinde sosyal medyada bir anda “fenomen” olan bir söz vardı ki direnişin özünü tam ruhundan yakalamıştı.

İçkiyi yasakladın herkes ayıldı.

***

8 Haziran 2013’de Trabzon’da Gezi Parkı Direnişi’ne destek amaçlı gerçekleştirilen ikinci büyük yürüyüşe “Sanat Günleri” için kentte konuk olarak bulunan şairlerden Şükrü Erbaş ve Haydar Ergülen de katıldı.

Yürürken bir ara Şükrü Erbaş bir pankartı işaret ederek ne anlama geldiğini sordu.
Pankartta:

Erdoğan, riv riv riv” yazıyordu.

Riv riv riv” söylemi Karadeniz’de kemençe sesini imlemektedir. Boş ve asılsız konuşanlar için yerleşmiş bir deyimdir. Yani “Sen ne konuşursan konuş ben kemençe çalıyorum. Seni hiç dikkate almıyorum” demektir.

Bu açıklamam Şükrü Erbaş’ın uzun uzun gülmesine neden oldu…

Buna rağmen,
Gençlerin gözü meydanlarda, kulağı Erdoğan’da, parmakları ise klavyedeydi. Her söylemini hemen mizah ve alay konusu yaptılar. Ortaya attığı suçlamaları görsel gerçeklerle anında çürüttüler. Hız, zekâ ve yaratıcılık bu direnişin baş aktörleriydi.

Erdoğan palavra
Polis gaz sıktıkça
Direnişçiler de havayı güzelleştirip şarkılara, türkülere döktüler:
Buralara yaz günü gaz yağıyor.

***

Direniş boyunca duvar sloganlarındaki dilin değişimine de tanık olduk. Alıştığımız o siyaseten öfke dolu, hesap soran keskin dilin yerini estetik, imgesel, yaratıcı ve mizahi söylemlerin aldığını gördük. Karşıt görüşteki insanları bile gülümsetecek, düşündürecek denli farklı sloganlardı bunlar. Durdukları yerden nasıl bir ülke ya da dünya istediklerini, yaşam tarzlarını, algı biçimlerini ve tercihlerini korkusuzca duvarlara işlediler. Bir görüşün savunuculuğunu değil baskı altındaki her sınıfın sözcülüğünü yaptılar.

Gülümseten ve düşündüren bu sloganlardan birkaç örnek vermek istiyorum.

Biber gazı atan helikoptere:
Yiyorsa in

Polise iltifat bile ettiler:
Dün çok çeviktin polis

Ana akım medyaya mesaj:
Devrim televizyonlardan yayınlanmayacak

Polise “sevgi” sözcükleri:
"Polis kardeş, gerçekten gözlerimizi yaşartıyorsun

Yozgatlı da şikâyetçiydi:
Burada gazın esansı eksik aga

Erdoğan’ı sakinleştirmeye çalıştılar:
Korkma la. Biziz, halk

Unakıtan’ı da unutmadılar:
Rabbime sordum. Diren Gezi dedi

Denizlili direnişçiler durur mu hiç:
Direnip duru gari

Ah! Anneler ve çocukları:
Merak etme anne, önden gitmiyorum. Hep beraber yürüyoruz

Gayler direnirse:
Ay resmen devrim

***

Sözün özü:
Gençler tarih yazdı.

Yürekleriyle, beyinleriyle ve elleriyle… Bundan sonra da yazacaklarını fazlasıyla kanıtladılar.

Bir ülkede mizah bilinci çok güçlüyse ve bunu gençlik diri tutuyorsa gelecek için daima bir umut var demektir. Hiçbir baskıcı ve faşizan yönetim bu dilden anlamaz. Çünkü savaşmayı göze alamadıkları tek alan mizahtır.

[email protected]