Değinmeler

Bir ülke düşünün ki, garip ama gerçeği, acıyı ve mizahı, yolsuzluğu ve yüzlerce hukuksuzluğu aynı gün içinde yaşayabiliyor. Arka arkaya yaşadığımız olumsuz durumlar karşısında eskiden, “ gün geçmiyor ki” diye cümleye başlarken, şimdi “ saat geçmiyor ki” ile giriyoruz her söze.

Saat geçmiyor ki, bir yolsuzluk haberi.
Saat geçmiyor ki, rüşvet ve talan söylentisi.
Saat geçmiyor ki, o savcı, bu polis, şu vali sürgünleri.
Saat geçmiyor ki, polis dehşeti, kadın cinayetleri ve çocuk ölümleri.
Saat geçmiyor ki, bir ses kaydı, seks kaseti.
Saat geçmiyor ki, özel yaşama, yargıya ve Fatih’e müdahale et emirleri.
Saat geçmiyor ki, bir istifa, bin özür ve el ayak öpülmesi.

Bu liste böyle uzar gider. Ne diyelim, ileri demokrasinin nimetleri.

Trafik böyle yoğun olunca ve gündem içinden çıkılmaz bir hal alınca hangisini yazacağını da şaşırıyor insan. Birini yazsan öbürü küsecek, öbürünü yazsan beriki üzülecek. Herkesin gönlünü bir anda yapmanın olanaksızlığını da göz önüne alarak bu haftaya ilişkin önemli bulduğum olaylara kısa kısa değinmek istiyorum.

Önce bir açıklama

Biliyorsunuz, internet yasakları mecliste kabul edildi ve bundan sonra yazdığımız, çizdiğimiz her şey Adamın Biri’nin ekranında görünecek. O yüzden aşağıda sözünü edeceğim kişilerin ve kurumların gerçekle ve bu ülkeyle hiçbir ilişkisi yoktur. Ben onları geceleri gökyüzüne bakarken, çok uzak bir gezegende “birdirbir” oynarken gördüm…

MHP ve Ali İsmail

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ali İsmail Korkmaz Davası için yazılı bir açıklama yaparak "insani değerlerin ve eşit yurttaş olma bilincinin" altını çizdi ve Ali İsmail'i savundu! Birçokları da MHP'nin bu davranış biçimini alkışladı.

Kimse kusura bakmasın Maraş'ın, Çorum'un ve binlerce devrimci gencin kanı ellerinde tazeyken böyle bir ikiyüzlülüğü içime sindiremiyorum. Benim için MHP dün ne ise bugün de aynıdır.

Gezi Direnişi'nde muktedire payanda olanlar, Ali İsmail'in adını ağzına almasınlar. Çünkü sopayla, palayla bugün insana kıyanların bilinçaltına yerleştirdikleri öç alma biçimleri, dünün komando kamplarından besleniyor, hâlâ...

Alo Fatih

Adamın Biri Fas'tan arıyor Fatih'i:

- Kayan yazıyı kaldırın.
-Emredersiniz efendim.
Fatih o hızla Abdullah'ı fırçalıyor:
-Ne kayıyor orada lan!
Abdullah mahcup bir sesle:
-Kaymıyor efendim kaldırdık.
Sonra Fatih, Kenan'ı arıyor:
-Yapmayın bir daha kaydırmayın öyle şeyler.

Derken "Kayan yazı elden ele…"

Böyle bir ses kaydının ortaya çıkmış olması ancak AKP konusunda kafası henüz netleşmemiş insanlar üzerinde belirleyici bir etki yapar. Ki, dileğim yapsın artık. Yoksa bizim gibi düşünenlerin çok da şaşırmadığı bir durum. Hatta medya üzerindeki muktedir baskısının çok daha yüksek dozajlı olduğunu biliyoruz. Salma salınarak havuzlarda biriken paralarla satın alınan gazetelerde Fatih gibi birçok “emir eri” hizmet vermektedir.

Neyse ki Fatih hemen duruma el koyuyor ve ortalık sakinleşiyor. Adamın Biri’nin de tatili zehir olmuyor.

Alo Fatih, devam filmi…

Bu ikinci olay biraz daha karışık. Çünkü burada iki Fatih bir Bilal var.

Konsensüs Araştırma Şirketi Habertürk için bir anket yapıyor. Buradaki sorun ise BDP’nin oylarının az oluşu. Adamın Biri olaya hemen müdahil olup sorunu çözüyor. Birinci Fatih ile İkinci Fatih arasında hızlı bir telefon trafiği ve akıllara ziyan bir pazarlık. Araştırma şirketinin hatası onarılıp son şekli Bilal’e bildiriliyor.

Böylece
Karasızlar adına yüzde ikilik bir karar alınmış oluyor.
Daha önce sözleri silinen Bahçeli’nin bu kez de partisinin oyları siliniyor.
BDP’nin ise “yavru” ve “uslu” bir muhalefet için yelkenleri şişiriliyor.

Bu ahlaksız durumu özetleyen son noktayı da İkinci Fatih koydu zaten:
“Türk medyasının durumu ne kadar vahimse benim durumum da o kadar vahim.”

Baltayı taşa vurmak

Bariz bir gerçek var ortada. AKP siyaset sahnesinden silinecekse, bu muhalefetin başarısıyla değil, kendi başarısızlığı ve beceriksizliği ile olacaktır. Hükümet adına konuşanların hepsini şöyle bir göz önüne getirin, gaf yapmayan nerdeyse yok gibi. Halkı aşağılayandan tutun da bilgisizliklerini ve görgüsüzlüklerini orada burada sergileyenlere kadar, hepsi bir koro halinde kendi sonlarını yazıyorlar.

En son örneğini Cevahir Otel'de düzenlenen 1. Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm Kongresi'ne katılan Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta'nın konuşması sırasında yaşadık.

“10. Yıl Marşı'na takılıp kalan insanlar” dedi ve salonun üçte ikisi boşaldı.

Böyle bir tepkiyle karşılaşacağını ummayan Balta, birden afalladı, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı. Yaptığı gafı onarmaya çalıştıkça daha da batırdı kendisini. Adeta yalvarırcasına gidenleri geri çağırdı.

90 yıllık geçmişi silip atan ve bütün yapılanları kendi iktidarlarının 12 yılına sığdıran bir anlayışa tepkiydi bu aslında.

Demek ki neymiş?
Bir gün birileri çıkar ve Balta’nın sapını hatırlatır insana…

Sahibinin?

Saat geçmiyor ki, bir kükreme sesi.

[email protected]