'Benim MS’im': Bir yarışmanın öyküsü

Ülkemizde başta kültür sanat olmak üzere pek çok alanda ödüllü yarışmalar düzenlenmektedir. Bu tür yarışmaların birincil amacı özgün ve nitelikli eserlerin üretimini teşvik etmeye yöneliktir. Bunun yanında bazı dernek ve kurumların düzenlediği yarışmalar da var ki bambaşka bir amacı hedefler. Daha çok sorumluluklarını ve duyarlılıklarını taşıdıkları bireylere yönelik yarışmalar düzenlerler ve bu yarışmalarla o bireylerin dünyasını tanımaya çalışırlar. İşte Benim MS’im Öykü yarışması da bu tür bir organizasyondu.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr Cavit Boz ile Ondokuz Mayıs Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr Murat Terzi, MS hastalarına yönelik Benim MS’im, Multipl Skleroz Öykü Yarışması adı altında bir araya geldiler. 14 yaşından büyük MS hasta ve hasta yakınlarına yönelik bu yarışmada ben de bir yazın insanı olarak seçici kurulda görev aldım.

Seçici kurula davet edildiğim güne kadar bu hastalığın sadece adını duyuyordum. MS nasıl bir hastalıktı? Hasta üzerindeki etkileri nelerdi? Ölümcül müydü yoksa yaşam standardını düşüren uzun soluklu hastalıklardan biri miydi? Açıkçası bu soruların karşılıklarını hiç bilmiyordum. Öyle ki yarışmanın hedeflediği bireylerin hastalardan oluşması ve sosyal duyarlılık çerçevesinde bir gönül birliği kurulması bağlamında bana önerilen seçici kurul üyeliğini tereddütsüz kabul ettim. İlk yapmam gereken şey bu hastalığı tanımak olacaktı. Öncelikli olarak internet üzerinden MS ile ilgili bilgilere ve makalelere ulaşmak oldu. Daha sonra MS dernekleriyle iletişime geçip birkaç hasta ile konuştum. Hastalığı yavaş yavaş tanımaya ve anlamaya başlamıştım. Şundan emindim. Gelecek olan öykülerde hastalıkla ilgili tıbbi yaklaşım ve anlatımlar da olacaktı. Öykülerin edebi yönlerini değerlendirirken bilimsel bütünlüğü de göz ardı etmemek gerekecekti. Hastalıkla ilgili araştırma yaparken beni çok etkileyen bir yazıya eriştim. MS hastalığının örneklemeli bir tanımıydı bu. Beyin ve sinir sistemiyle alakalı olan MS’i bir MS hastası bakın nasıl tanımlıyordu:

“Elektrik kablolarını düşünün. Tellerin üzeri, yalıtımı sağlayan plastikle kaplıdır. Bir sebepten kabloların üzerindeki plastik sıyrılır veya yer yer açılır. Bu durumda çıplak teller birbirine değer ve kısa devre olur. İnsan vücudunda da binlerce kilometre sinir vardır ve bu sinirlerin üzeri miyelin denen yağlı bir madde ile çevrilir. MS hastalığında bu miyelin yer yer yok olur ve vücutta kısa devre oluşur.”

MS ile ilgili okuduğum tüm o bilimsel makaleleri bu örnekleme ile birleştirince gelecek olan ürünlerdeki hastalık öykülerinin derinliğini ve gerçeklik atmosferini daha iyi kavrayabilecektim artık.

Yarışma ön koşulları ve afişler hazırlandı. Şimdi sıra hedef kitleye ulaşabilmek için duyurulara gelmişti. MS derneklerinden hastanelere, yerelden ulusal basına kadar birçok alana ulaşması anlamında çalışmalar yapıldı. Özellikle ülkenin çeşitli yerlerindeki MS dernekleri yarışmanın duyurulması açısından aktif rol oynadılar diyebilirim.

Bu arada yarışmanın katılımcı hastalar açısından taşıdığı önemini de birkaç cümle ile belirtmek istiyorum. Birincisi MS hastaları böyle bir yarışmaya dâhil edilerek onurlandırıldıklarını ve önemsendiklerini hissedecekler ve yalnız olmadıkları anlayacaklardı. İkincisi bu yarışmada dereceye girecek olanlar büyük bir olasılıkla yazın dünyasına adım atacaklar ve yeni soluk alma alanlarına kavuşacaklardı. Üçüncüsü ise hastalıkla savaşırken üretime ve yaratıcılığa dönük yanlarını da keşfetmiş olacaklardı. Bu açıdan bakıldığında Benim MS’im Öykü Yarışması salt bir yarışmadan daha çok toplumsal boyutuyla kazanımlar sağladığını açıkça söyleyebilirim.

Ve öyküler birer ikişer gelmeye başladı. Öyküleri okudukça MS’i ilk ağızdan tanımak, herkesin farklı bir MS’i olduğuna tanık olmak ve bu yaşamların içindeki kederi içselleştirmek gibi yüz yüze geldiğim gerçekler oldu. MS öldüren bir hastalık değildi ama fazlasıyla yaşam kalitesini düşürüyordu. Kimilerinde hissizlikle, halsizlikle ve görme bozukluğuyla ortaya çıkıyordu. Kimilerinde ise titreme, kas sertleşmesi ve konuşma bozukluğuyla. Belirtileri ne olursa olsun emir aynı merkezden veriliyordu. Sinir sisteminden.

Türkiye’nin neredeyse her yerinden öykü vardı. Nöroloji uzmanları Cavit Boz ve Murat Terzi ile birlikte öyküleri değerlendirirken zaman zaman zor durumda kaldığımız anlar oldu. Çünkü gelen ürünlerin çoğu nitelik açısından birbirine çok yakındı ve seçerken bir hayli zorlandık. Ama her yarışmada olduğu gibi bunda da bir değerlendirme ve derecelendirme sırası yapmamız gerekiyordu. Nihayet ilk üçü belirledik.

Eskişehir’den Atilla Işık’ın “Yağmurları Bir Şiir Gibi Yaşamak” öyküsü birinciliği alırken, İzmir’den Erkan Şemin’in “Kronik Sevgisizlik Halleri” adlı öyküsü ikinci oldu. Üçüncülüğe ise Manisa’dan İnci Ovalıoğlu’nun “Mutlu Selluka” öyküsünü layık gördük.

Daha sonra nöroloji uzmanları Cavit Boz ile Murat Terzi’nin hazırladıkları ve doktor hasta buluşmasını sağlayan “MS Hasta Okulu” etkinliğinde dereceye girenleri kamoyuyla paylaştık.

Benim açımdan bu yarışmanın bana birçok artısı oldu diyebilirim. MS hastalığını tanıdım, hastaların ruh dünyalarını algıladım ve anlamaya çalıştım. MS’lilerin hayata karşı küs olmadıklarını aksine dirençle ve mutlulukla karşıladıklarını, yenilgiyi asla kabul etmediklerini ve sonuna kadar savaşacaklarının kararlılığını gözlemledim. Bir hastalıkla nasıl baş edilebileceğinin en güzel örnekleriyle karşı karşıyaydım ve bu da bana onların üzerinden kendi adıma herhangi bir hastalıkla yüz yüze geldiğimde alabileceğim pozisyonları öğretti.
MS dernekleri yarışmayı duyurmada çok etkili ve ilgiliydiler. Aynı hastalığı taşıyanların birbirleri arasındaki dayanışmaya tanık oldum. Dayanışma ruhunu henüz kaybetmediğimizi gördüm. Ama en önemlisi bu yarışma sayesinde dereceye girenlerle bir dostluk köprüsü kurmamız ve yazın dünyasında birlikte yürüme kararı almamızdı. Bu her şeyin ötesinde daha anlamlı bir mutluluk yaşattı bana.

MS Öykü Yarışması’nın gelecek yıllarda da devam edeceğini bilmek ise apayrı bir mutluluk…

[email protected]