Bayraktar 'delikanlı' mı gerçekten?

Orson Welles’in ilk uzun metrajlı filmi olan Yurttaş Kane, (Citizen Kane) bir medya patronunun önlenemez yükselişini anlatır. Hikâyesi itibariyle günümüzün iktidar-medya ilişkisi bağlamındaki benzerliği bu yazının konusu değil. Ancak filmi görmeyenler için kısaca şunu söyleyebilirim. Paranın gücüyle otorite kurmaya kalkanlar, kirli ilişkileri altüst olunca bu filmindeki karakter gibi gün gelir büyük bir çöküşe doğru sürüklenirler.

Filmdeki bir söz, en çok sıkıntısını çektiğimiz ve devamlı eleştirel alanımıza taşıdığımız önemli bir olguyu ta o günden bu güne gözümüze gözümüze sokuyor.

Ne diyor:

İnsanoğlunun sıkıntı çektiği en büyük lanetlerden birisi: Hafızadır.

Hafızamızdaki körlük, geçmişin kötü örneklerine sünger çekerken yaşanan yeni benzerlikleri çoğu kez yüceleştiriyor. Eskinin devamı olan bir eksiklik, bir yanlışlık ya da bir suç, günün önem ve çıkarlarıyla çelişmiyorsa hatta onu destekler bir hal alıyorsa geçmişe dair çok kolay bellek temizliği yapabiliyoruz. Yeni savunma şekilleri geliştiriyoruz. O olay ya da kişi üzerinde yeni bakış açıları oluşturuyoruz. Sözün kısası, o dönemi aklamaya kadar gidiyoruz.

Daha üç gün önce tanık olduk.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar istifa ederken, “ büyük patron” olarak Başbakan Erdoğan’ı işaret etti ve onun da istifa etmesi gerektiğini söyledi. Bu söylem üzerine Bayraktar, birden bire ülkede kahraman ilan edildi.

Kılıçdaroğlu’ndan CHP’nin Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Volkan Canalioğlu’na kadar birçok insanın dilinde “delikanlılık etti” cümlesi gezip durdu.

Delikanlılık dediğimiz şey sözünde, özünde ve kişiliğinde doğruluğunu ve güvenilirliğini kanıtlamış insan algısıdır bize göre. Bunda bir cinsiyet saptaması da yoktur. Hem erkek hem de kadın için geçerlidir.

Delikanlılık kavramının içinin boşaltıldığı ve itibarsızlaştırıldığı bir başka ülke daha var mı, bilmiyorum. Mafya ayaklarına yatıp “racon kesen” kabadayılar da delikanlı bu ülkede, kadına sokak ortasında laf atanlar da. Dönekler de delikanlı, köşelerinden kin ve nefret bileyen yandaşlar da. Şimdi bunlara bir yenisi daha eklendi: Yolsuzluk ve usulsüzlük yapanlar da artık delikanlı.

Ortada Bayraktar hakkında tarihin en büyük yolsuzluk iddiaları henüz tazeliğini korurken, birden bire her şeyi unutup günü kurtarmak yarışına girmek olayın aslından sapıp magazin kısmıyla ilgilenmek gibi bir şey. Diğer yanıyla da hafızamızın zayıflığı. Üstelik bu olay yıllar önce olmuş bitmiş de değil, şu an yaşanıyor. Sıcağı sıcağına. Belgeler, bilgiler havada uçuşurken. Yargıya ve emniyet teşkilatına müdahaleler yaşanırken. Deliller yok edilmeye çalışılırken. Kendilerini temize çıkarmak için hukuk dışı bütün yolları mubah sayarlarken.

Anımsayalım.

Daha bir akşam önce Başbakan’ın Pakistan dönüşü “yüzsüzlük mitingi”nde beraberce el ele verip birlik ve beraberlik fotoğrafı çektirirken ağızları neredeyse kulaklarına yapışanlar içinde o “delikanlı” yok muydu?

Şimdi biraz daha geriye gidelim.

soL, Bayraktar ve Başbakan hakkındaki yolsuzluk iddiaları ile ilgili üç önemli dosya yayımladı. Dudak uçuklatan rakamların yer aldığı bu dosyalarda özetle şunlar vardı:

Ali Ağaoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçiremediği imar değişikliklerini bizzat Başbakan Erdoğan ile görüşerek hallettiğinin ses kayıtları yayınlandı.

Bu değişikliğin altına Bakan da imza atmış. Hem de hiç çekinmeden. Böylelikle Ağaoğlu’nun deyimiyle “ufak tefek mimari i.nelikler” sayesinde % 200 “özel alan” usulsüz bir şekilde yağmaya açılmış.

Bulgar Kilisesi Vakfına verilen Şişli'deki 60 dönümlük arazinin Özel Proje Alanı ilan edilmesi için 17.07.2013 tarihinde Ankara’da Başbakan Erdoğan ile görüşüldüğü ve Başbakanın, Erdoğan Bayraktar’a talimat vermesi üzerine işlemlerin tamamlandığı ve buradan 200 trilyonluk bir vurgunun yapıldığı da o dosyaların içinde yazıyor.

Yine Başbakanın talimatıyla Bayraktar’a “açın orayı” dediği Beşiktaş’taki Zorlu Center’ın 86.000 metrekaresinin kaçak bölümü kılıfına uydurularak halledilmiş.

Birden bütün bu bilinenler bir kenara itildi. Gündem Bayraktar’ın sözlerine kilitlendi. Sanki Amerika yeniden keşfedildi. Yahu kardeşim, bu dosyalarla birlikte zaten ilişkiler yumağını ve başındaki kişiyi öğrenmiştik. Çıkar örgütünün kimlere kadar uzandığını da biliyoruz üstelik. Bayraktar’ın burada yaptığı sadece “ucuz bir kahramanlık” gösterisidir.

Niye mi?

Haklın parası çalınırken, İstanbul yağmalanırken bütün talimatlara uyacak, önüne gelen her şeyi imzalayacaksın, talana ve hırsızlığa göz kapayacak ve susacaksın. Ne zaman ki, birileri kendini kurtarmak için sizden diyet ödemenizi isteyecek, o zaman konuşacaksın. Gelinen noktada “delikanlılık” kavramı ile böyle bir davranış biçimi nasıl yan yana getiriliyor, biri bunu bana anlatsın bir zahmet. Bu ancak “ ben yanıyorum, siz de yanın” mantığı içinde değerlendirilebilir. Tersten okununca şöyle de bir gerçek var: Sır birliği yaptığın insanı arkadan hançerlemek. Yani, hangi taraftan bakarsanız bakın ortada bir “delikanlılık” durumu yok.

Erdoğan Bayraktar, ta ilk baştan tavrını koysaydı, bu istifayı aynı sözlerle o zaman yapsaydı bu yazı daha farklı yazılırdı.

Aynı filmde yine güçlü bir söz vardır, der ki:

İnsanların ne düşüneceği konusunda otorite benim!

Böyle düşünenler tarihin çöplüğüne bir baksın, halkın kimleri süpürdüğünü orada görebilirler.

[email protected]