Olmayınca olmuyor mu?

Dünyada Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi adı altında altı tane yüksek mahkemesi olan ikinci bir ülke yok. Bunlara bir de Sayıştay, YSK, HSYK, Başdenetçilik gibi benzeri kurumları da ekleyince sayı katlanarak gidiyor.

Altı tane yüksek mahkeme ve diğer kurumlar Türkiye’de hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini etkin kılabiliyor mu. Ne mümkün... Bu kadar fazla kurumun varlığı zaten, hukuksal güvencenin etkin olmasının amaçlanmasını değil, gerçekte sistemi hukuk üzerinden kontrol ve hizaya sokma iradesini yansıtıyor.

Her şeyin hukuk üzerinden biçimlendirildiği, bunun için iktidarın kendi hukukunu yaratıp dayattığı ülkemizde bu kurumlar, yaşananlar karşısında bile, hukukun evrensel kuralları budur diyemedikleri için iktidara karşı koyamıyorlar, hatta karşı koymak bir tarafa, ağızlarını bile açamıyorlar.

Bu kurumlar iktidarın karşısında, duruşlarıyla, hukuksal güvencenin ne anlama geldiğini, yargının bağımsız bir erk olduğunda neler yapabildiğini, iktidarın nasıl hukuk içinde tutulabildiğini ortaya koyabilselerdi, ülkedeki tablo kuşkusuz böyle olmazdı. İktidarın, baskın yönetimlerin karşısında en önce onlar hizaya geçiyorlar, en önce onlar boyun eğiyorlar ve gücün yanında en önce onlar yer alıyorlar, geçmişte de hep böyle yer aldılar.

Kendi varlık nedenlerini hukuku yani evrensel hukuku değil, iktidarın dayattığı hukuku uygulamak olarak görüyorlar. Aynı sözleşmelerin altına imza atan, bu sözleşmelere taraf tüm ülkelerde yargı mensupları sendika kurup, bu sendikalarıyla hukukun üstünlüğü mücadelesi verirlerken, Türkiye’deki yargı mensupları bunu yaptığında, yargı mensuplarının karşısına sadece iktidar çıkmıyor, davranış modeli olarak bağımsız yargı kimliğiyle çatışan mahkeme ve yargıçlar da iktidarla beraber aynı duruşla çıkıyor. Sonuçta dünyada yargı kararıyla kapatılan yargı mensuplarının ilk sendikası da, Türkiye’de söz konusu oluyor. Kuşkusuz iktidar böyle istediği için, her türlü uluslararası güvenceye rağmen, yargı kararıyla yargı kendi sendikasını bile kapatabiliyor! Örgütlü olarak mücadele vermeden de yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi kalıcı bir biçimde doğal olarak ortaya çıkamıyor.

Yargı, kendi çalışma koşullarını oluşturamadığı, iktidara karşı ağzını açamadığı, ona karşı duramadığı bir ortamda, kendini de iktidarı da hukuk devleti kuralları içinde tutamıyor, bunu en çok aklından geçirebiliyor. Yüksek mahkemelerin hukukun üstünlüğü için duruş sergileyememeleri bir yana, yüksek mahkemelerdeki sadece yönetim kadrolarına bakınca bile, bu kadrolardaki kişilerin bıyıklarının şeklinin bile iktidarla uyum içine girdiği görülüyorsa, bu şekilde daha kendi kimliğini kazanmamış bir yargı ile hukuksal güvence sağlamak mümkün mü…

Yargıyı iktidarın güdümüne sokan 2010 Anayasa değişikliklerinden sonra ikinci kez HSYK seçimleri bu sonbaharda yapılacak. Yirmi bir asıl üyesinden on beş asıl üyesi, yerel ve yüksek yargı içinden, yerel ve yüksek yargı mensuplarınca seçilecek.

HSYK ki, yokluğunda yürütmenin yargı üzerinde kullandığı güç nedeniyle ödenmeyen bedel kalmamış ve bu yaşanmışlıklar sonrasında varlığı 1961 Anayasası ile benimsenmiş! Ancak hukuk devletinin geriye gidişi ile aynı paralelde HSYK da, 12 Mart’ta bir adım, 12 Eylül’de bir adım daha, 2010 da bir adım daha geriye götürülmüş ve son yapılanmasıyla da daha çok yargı için değil, yürütme için var olan bir kurum kimliğine sokulmuş.

Şimdi sonbaharda yapılacak seçimlere bakınca bir koldan yürütmenin güdümündeki mevcut HSYK, bir koldan Adalet Bakanlığı, diğer taraftan merkezi yönetim ve yerel yönetimler, bir koldan da bunlara eklemlenmek isteyen kimliğini bulamamış cübbe giymekle yargıç ve savcı olduğunu sanan kişiler, yürütmeyi yine etkin kılacak bir seçim birlikteliği yaratarak, HSYK’nın varlık nedenini inkar eden böyle bir birliktelik içinde, yeni HSYK için koştururken, kimse hele de varlık nedeni eşit yarışma koşullarını sağlamak olan YSK çıkıp, ne oluyor bile demiyor, işin garibi demeyi de aklından bile geçirmiyor!
İktidar ekseninde bir HSYK’nın oluşumunu iktidar ve çevresindekiler, hukuk devletine bakış açıları yönünden, yargıç ve savcılar ise kendi kimliklerini bulamadıkları için kendilerine görev ediniyor!