Muhalefetin sözde çatısı!

Cumhurbaşkanlığı seçimi için strateji geliştirmeye çalışan CHP ve MHP, halkta en çok karşılığı olan ve kendi tabanlarının da birlikte sahiplenebileceği ortak bir adayı belirleme arayışlarını sürdürüyorlar. Bunu da çatı aday diye ifade ediyorlar. Çatı adayın aranması bulunması bir yana, seçime günler de kalmasına rağmen hala daha seçime çatı adayla mı girecekleri ve böyle bir durumda çatı adayın nasıl belirleyeceği konusu belirsizliğini de koruyor. Çatı adaydan uzak dursalar da durmasalar da yaklaşım böyle olunca, seçim sonucunu kestirmek şimdiden zor olmasa gerek…

***

AKP, anayasa değişikliği yoluyla başkanlık sistemini getiremeyince, yine her zaman yaptığı yola başvurup, fiili durum yaratma yoluna gitmiş, birçok görevi yasalarla Cumhurbaşkanının alanına taşıyarak, Cumhurbaşkanını daha güçlü hale getirmiştir. Örneğin artık Genelkurmay Başkanından MİT Müsteşarına kadar bazı görevliler hakkındaki soruşturma izinlerinde son söz hakkı, 2014 yılındaki düzenlemelerle Cumhurbaşkanı'na aktarılmıştır. Değiştirilen seçim yöntemi nedeniyle, artık halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanının, sistemde doğal olarak temsili olmaktan çıkacağını ve bu durumun yaratacağı gücü de düşünün…

Bunlar, gözü hep daha fazlasında ve daha yukarıda olan mevcut Başbakanın Cumhurbaşkanı adayı olacağının ve Cumhurbaşkanlığı görevini de adeta bir başkan gibi yürüteceğinin zaten açık ve somut işaretleri de olmuştur. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğunda tüm görevlerini sonuna kadar kullanacağını ifade etmiştir. Gezi sürecinde her alanda emirler yağdırdığı, bu emirlerin kamunun her birimince uygulandığı da görülmüştür. Erdoğan da, emirlerinin yurdun neresinde ne derece uygulandığı yönünden böylece başkanlığının bir denemesini yapmıştır.

İktidarın her konudaki baskı ve dayatmalarına karşı gezi parkında, halkın üstelik örgütlenmeden bu baskılara karşı durmak şeklindeki ortak payda etrafında kenetlenip bir araya gelmesiyle yeşeren iradenin, ülkenin her yerine kök salmasıyla başlayan gezi direnişi birinci yılını doldurmuş, bu süreçte bir çok bedel de ödenmiştir. Demokrasinin ne hale geldiği, polis devletinin ne kadar derinlerde yapılandığı, merkezi idare karşısında yerel yönetimlerin özerkliğinin kağıt üzerinde kaldığı da, direnişinin yıl dönümünde bir kez daha görülmüştür ki, bunlar da direnişin haklılığını ayrıca ortaya koymuştur.

İktidar, yan yana gelen iki kişiyi bile kendisine tehlike gördüğünden, tamamen silahsız ve saldırısız yani demokratik tepki niteliğindeki davranış içinde olan, bu kapsamda kalınca da kendilerine ihtar bile yapılamayacak kişilere, polis sonraki adımları atabilmek için adeta bir sokağa çıkma yasağı varmışcasına, Başbakanın emrinden de hareketle, keyfi olarak dağılın diye ihtar yapmış ve sonrasında her türlü şiddete başvurma yoluna gitmiştir.

En ilginç örneklerden bir tanesi de sanırım Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı uygulama olmuştur. Direnişin yıl dönümünde Kızılay'dan, halkın toplanma saatinde konvoy biçimde sayısızca, boş, servis dışı ya da bir iki yolculu belediye otobüslerini geçirerek halkın alanda, alan kapsamındaki yollarda toplanmasına engel olmuş, polise lojistik destek sağlamış, hem polis devletinin ne kadar yaygınlaştığı, hem de başbakanın emirlerinin bir belediye tarafından bile nasıl doğrudan uygulandığı bir kez daha görülmüştür.

Bugün iktidar karşısında çatı aday arıyoruz diyen CHP ve MHP ise, iktidarın baskıları karşısında kenetlenen bu iradeden ilginç biçimde en başından beri uzak durmuşlar, bürokratik muhalefet anlayışını benimsemişler, şimdi yine mesafe koymuşlar ve bu sürece dahil olmamışlardır. Anılan partiler gezi konusunda örgütsel olarak nasıl bir tutum takınacaklarına ilişkin karar almadıkları için de, mensuplarının tepkileri hep bireysel kalmıştır. Halkın kenetlendiği böyle bir ortama ve böyle bir taban içine, halkın arasına el ele kol kola verip girmeyen ve uzak duran söz konusu parti liderleri, bu tutumlarıyla iktidarın daha rahat biçimde baskılarını sürdürmesine ve şiddetin devam etmesine zemin de yaratmışlar, halkı yalnız bırakmışlardır.

İktidarın hukuk ve demokratik dışı eylemleri karşısında kenetlenen ve şiddete bile maruz kalmalarına rağmen dağılmayan halkın içinde kurumsal boyutta yer almayan söz konusu siyasal partiler, hala iktidar karşısında çatı aday arıyoruz diyerek, gerçekte böyle bir çatının altındaki tabanın içine girmeden, o tabana bakmadan, kendilerinin tepeden tavanda belirleyip dayatacakları adayın, halkta geniş karşılığı olan çatı aday olabileceğini düşünüp, bu yöntemin de halka dayatma değil demokrasinin gereği olduğuna herkesin inanacağını sanıp, rahat hareket edebilmişlerdir.

***

Nasıl ki AKP demokratik olmayan yapısıyla demokratik hükümet görevini yürütüyor ve ülkede bu olaylar yaşanıyorsa, muhalefet de her şeyi görüntü veya söz ile halledeceğini sanıp, demokratik olmayan bakış ve uygulamalarıyla ondan geride kalmıyor. Demokrasi hala daha bu halde ise, kuşkusuz o ortam içindeki iktidar ve muhalefetiyle bu halde…