Tamam mı devam mı?

Bugünlerde gündem seçimler. Doğaldır, geniş kitleler bunu bir kader seçimi olarak değerlendiriyorlar ve sadece bu gündeme kilitlenmiş durumdalar. “AKP ve RTE sultasına tamam mı devam mı?” sorusunun basit bir iktidar değişimi sorununa ilişkin olmadığının, buna verilecek yanıtın ülkenin geleceğini ilgilendirdiğinin farkındalar. Cumhuriyet’e ve Türkiye aydınlanmasının kazanımlarına yönelik saldırıların ne pahasına olursa olsun püskürtülmesine odaklanmış milyonlar söz konusu.

Gerçi önce bazı hayal kırıklıkları yaşamadılar değil. Özellikle de, Gül’ün ortak adaylığını düşünecek kadar sağa kayma eğilimleri baş gösterince… Siyasal İslam’ın karşısına diğer siyasal İslamcı parti SP’nin aracılığıyla bir başka siyasal İslamcı adayın çıkarılmasından kurtulabilmek için bir başka aşırı sağ kökenli siyasetçinin, Akşener’in, adaylıkta direnmesi “umut” olabildi! Türkiye’de siyasi dengelerin ne kadar geriye götürüldüğünü bu denklemden daha iyi anlatan bir şey olamazdı.

Muharrem İnce’nin adaylığı laik-cumhuriyetçi kitlelerde yeniden bir coşku yaratmış görünüyor. Seçimlere asılmak için yeniden hareketlenen insanların enerjisini hafife almamak gerekir. Ekranları 7/24 işgal etmenin, devlet olanaklarını anayasaya ve siyaset ahlakına hiç uymaksızın kendi lehine seferber etmenin bundan böyle iktidarın lehine değil aleyhine çalışması dahi beklenebilir. İyice yıpranmış ve yenilgiden korktuğunu iyice belli etmiş yozlaşmış bir iktidarın sonunu getirecek siyasi dinamikler oluşuyor olabilir. 

Her durumda anamuhalefet partisinin iç dengelerinin de yeniden oluştuğunu görmemek olmaz. Seçim sonuçları ne olursa olsun, CHP içinde yeni bir iktidar değişimi süreci bugünden başlamıştır ve bu sürecin durdurulabilmesi bize göre artık pek mümkün gözükmemektedir. 

***

Girişteki soruyu “sermaye sultası” açısından sorarsak, sosyalistler dışındaki geniş muhalif kesimler açısından bunun şu an ya gündemleri dışında olduğunu ya da dar bir kesimi açısından tâli nitelikte göründüğünü söyleyebiliriz. Esasen AKP/RTE karşıtı ittifakın tepe siyasetçilerinde böyle bir “mesele” hiç yoktur. “AKP düzeni değişmelidir” diyenler, “sermaye düzeni değişmelidir” noktasında değillerdir. Bunların zaten bir bölümü İslamcı-milliyetçi çizgide olup, sermayenin iktidarıyla katiyen bir sorunları bulunmamaktadır. HDP açısından da “milli mesele” önceliği nedeniyle sermayeyi de içeren geniş işbirlikleri muteberdir. CHP için durum biraz daha mı farklıdır? Pek sanmıyoruz. AKP’nin her türlü yolla kolladığı ve semirttiği yandaş sermayeye ve bunun medyasına, liyakat ve ihale dışı kayırma sistemlerine özel bir tepki duyulduğunu, neo-liberal sistemin bazı aşırılıklarını törpüleme, büyük sermayenin de istediğini şekilde yolsuzluklara ve kamu ekonomisinin denetimsizliğine karşı savaş açmak arzuları bulunduğunu söylemek mümkündür. Ama o kadar. AKP’yi iktidara taşıyan ve orada tutan sermaye kesimleriyle bile bir yüzleşme içine girilmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Bu başka bir mücadelenin, sınıf mücadelesinin konusu olacaktır. Ama bugün kitlelerin yozlaşmış ve baskıcı bir İslamcı iktidarın hesabını görmeleri böyle bir mücadelenin de önünü açacaktır.

Esasen, unutmayalım, cumhurbaşkanlığı seçimi muhalefet tarafından kazanılsa ve Meclis’te de belli bir çoğunluk elde edilse bile, cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları ve bakanlıklar dağılımı üzerinden fiili bir koalisyon yönetimi oluşacaktır. Bunun, CHP adayının cumhurbaşkanı seçilmesi halinde bile -kendi iradesinin de o yönde oluştuğunu kabul etsek dahi- gericilik yönünde bükülen Aydınlanma çubuğunu tersine çevirmeye gücünün ne kadar yeteceği, ne ölçüde tavize zorlanacağı ayrı bir hikâye olacaktır. 

Bir de tabii, başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçişin de sanıldığı kadar kolay olmayacağını, Meclis’te nitelikli çoğunluğu sağlayana kadar süper yetkili bir cumhurbaşkanlığı sisteminin ülkenin üzerine çökmeye devam edeceğini akılda tutmakta yarar olacaktır. Burada, cumhurbaşkanının içinden çıktığı partinin, hadi diyelim ki anamuhalefet partisinin, kendi seçilmiş temsilcisinin üzerinde -partinin temel hedefleri bakımından- bir denetim kurma kapasitesine sahip olup olmayacağı –veya bunun tam tersinin mi geçerli olup olmayacağı- belirleyici önemde olacaktır.

Gene de, bugünkü tek adam rejiminden daha fazla fren düzeneğine sahip bir siyasi ortamın oluşacağı açıktır. Bu yeni ortamda siyaset yapma kanalları da daha fazla açılacaktır. 

Sonuç olarak seçimlerde RTE ve AKP’nin yenilgiye uğratılması, Türkiye’deki siyasi sıkışmışlığın aşılması, siyasi iklimin yönünün umuda çevrilmesi bakımından çok önemlidir; ama mücadele orada bitmeyecek, yeni ve daha zengin mücadele biçimlerine kapı aralanmış olacaktır.