Sınıf bilinci yetmeyince

Kapitalizmde sınıf bilincine ulaşma bakımından emek ve sermaye açısından bir ters simetri durumu vardır. Sermaye kesiminin temsilcileri, sınıf bilincini öğrenmek için herhangi bir özel eğitim seminerine ihtiyaç duymaz; eğer bunu aile çevresinden öğrenmemişse (yani zaten bu sınıf içine doğmamışsa), sermaye-hâkim sistem bütün araçlarıyla bunu zaten sağlar. Buna karşılık, emek kesiminin sınıf bilinci -eğer sınıflararası ilişkiler kastlaşmış değilse- kendiliğinden kazanılmayabilir. Ekonomi-dışı ideolojik yapılar da, özellikle de inanç sistemleri, bunun kazanılmasını iyice zora sokar.

Ters simetrinin asıl nedeni kapitalist sistemin oluşma biçimi ve bu sistem altında sömürü ilişkilerinin mümkün olduğunca perdelenmiş olmasıdır. Halbuki feodal sistemde herşey çok açıktı: Doğrudan üretici olan bağımlı köylü, emeğinin ürününün bir bölümünü ve/veya doğrudan doğruya emeğinin (çalışma zamanının) bir bölümünü feodal beye sunmak zorunda olduğundan, sömürü ilişkileri açıktır. Bu açıklığı sağlayan bir neden de, temel sömürülen sınıfın hukuki sınırlılıklarıdır. Sömüren sınıfla eşit bir hukuki statüde olmadığı gibi, ona kişisel tâbiyet ilişkileriyle de bağımlıdır; yani emeğini serbestçe kullanma hatta isterse çalışmama hakkına sahip değildir.

Buna karşılık, kapitalist ilişkilerde, emek sahibi şeklen sermaye sahibiyle hukuki eşitliğe kavuşmuştur (o da zamanla ve halen birçok yerde tam tamamlanmamış haliyle); emeği de özgürleşmiştir yani istediğine pazarlayabilir, isterse işverenini değiştirebilir, isterse çalışmayabilir. Bütün bunların ne kadar gerçekleşebileceğine şu an için takılmamıza gerek yok (örneğin şirketler satılırken, tıpkı feodal malikanelerin el değiştirmesinde olduğu gibi, içindeki çalışanlarıyla birlikte satılır; hatta şirketin satış değerini biraz da çalışanların niteliği belirler; emekçilerin kendi sermayedarlarını belirleme şansları zayıftır ama tersi hep daha fazla geçerlidir, vs.).

Kapitalist sistemde "özgürlük illüzyonunun" oluşturulmasında şeklen burjuva demokrasisinin, seçme/ seçilme haklarının varlığı vs. gibi sistemin albenili çekim araçları dışında emek sınıfı için özel olarak hazırlanan oltalar da vardır; bunun en önemlisi, sınıflararası geçişin mümkün olduğuna dair bir algının yaratılması ve canlı tutulmasıdır. (Sıfırdan yükselme öyküleri bunun için hep tazelenir; talih oyunları, yarışmalar bunun için umutları hep yeşertmelidir). Bunun için insan malzemesini heveskâr tutmak da zor sayılmaz: En alttakiler hep üste çıkmak isterler. Uzun vadede daha eşitlikçi bir toplum için mücadele yerine bugün kendisini bir(kaç) basamak yukarı taşıyacak fırsatlar tercih  edilebilir (sendikacıların zenginleşmesi, tabanın hoşgörüsü ve "birgün sıra bana da gelir mi" beklentisi olmadan gerçekleşemezdi). Demek ki ikinci engel, ki buna başlangıç engeli de denilebilir, işçi sınıfının sınıf atlamaya olan eğilimidir. Kapitalist toplumun gösterişçi tüketim araçları bunu daha da kamçılar. Kendisi için yapamıyorsa, kendini izleyen neslin sınıf atlamasını kolaylaştırmak için çabalar. Eğer eğitim hâlâ sınıflararası akışkanlığın güçlü bir kanalı olarak çalışabiliyorsa, tüm birikimini çocuklarının eğitimine ayırır.

Sermaye sınıfı için böyle bir başlangıç handikapı yoktur; sınıf bilincine ve ortak sınıf reflekslerine sanki doğal bir içgüdüymüş gibi sahiptir; sınıf değiştirmek gibi eğilimi olmaz, olsa olsa daha yüksek kâr ve zenginleşme güdüsüyle kendi sınıfı içinde yukarı gitmeye uğraşır. (Dikkat: İstisnalar kuralı bozmaz, güçlendirir).

Sınıflar arasında sınıf bilinci bakımından bir simetri olmaması nedeniyle sol sendikaların, sol partilerin kendi kitlelerinin eğitimine öncelik vermeleri kaçınılmaz bir zorunluluktur.  Bunun sadece eğitim seminerleriyle gerçekleşebilmesi mümkün değildir; yaşamın/ eylemliliğin kendisi, grevi, siyasal gösterisi ve bütün bunların belirli bir örgüt disiplini altında yapılabiliyor olması, çok belirleyici öğrenme anları ve süreçleridir. Kuşkusuz yazılı basın araçları eğitimin/ mücadelenin hep önemli bir parçası oldu; bugün bunlara görsel, sosyal medya araçları da eklendi. Sistemin egemenleri bunları etkili biçimlerde kullanıyor. Her yurttaşın mutfağına, yatak odasına kadar giriyor. Bu nedenle emek sınıfı için örgüt içi eğitim yeterli olmaz, yaşamın her anının yakalabilmesi gerekir. Aynı düzlemde yanıt vermezseniz, sistemin ideolojik örtüsü giderek daha kalınlaşarak tüm toplumun üzerine çökmeye başlar. Bunun için mutlaka etkin araçlara sahip olmalısınız. Mümkünse televizyon ve günlük gazete dahil hepsine.

Yeter mi? Yetmeyebilir. Sol sendika, sol partilerden bahsediyorsak, bunların tepe noktalarında sisteme teslimiyetlerin olmayacağından nasıl emin olacağız? İşte size taze Brezilya örneği. (Bu konuda bk. Korkut Boratav, "Brezilya'de 'silahsız darbe' senaryosu", Birgün:18.03.2016; James Petras, "Sol:İş çevreleriyle uzlaşma ve toplumsal çöküş", Birgün: 30.05.2016). İktidarı sermayeden teslim almak için onmilyonların onyılların emeğiyle kazandıkları zafer, 14 yıllık iktidar deneyimini arkasına almasına rağmen (aslında tam da bu sonuncu nedenle), bir anda unufak olabiliyor. Çünkü iktidarı ele geçirmek yetmiyor sonrasının da planlanması gerekiyor. Sermayeden iktidarı alıp, sermayenin bir bölümüyle gene sermayenin programı üzerinde ittifak yaparak devrim oluşmuyor; sadece sermayeye geri çekilip yeniden iktidarı fethetme zamanı kazandırılmış oluyor.

Yarınları insana ve emeğe yakışır bir biçimde inşa etmek daha büyük meydan okumaları gerektiriyor. Öncelikle, sosyalizmin, sermayenin ve emperyalizmin ikramı olmayacağını anlamaktan geçiyor.

Bu nedenle, çelik gibi bir parti yönetimi, çelik gibi irade, çelik gibi örgütlenme gerekiyor.