Reis ve damadı haksız mı yani?

Şimdi adamı (TCMB başkanını) defalarca uyarmışlar. Reis ki ağzından çıkan kanundur, buna rağmen yıllarca sabretmiş. Büyüklük göstermiş yalnızca uyarmakla yetinmiş veya en fazla Damad-ı Hazreti Şehriyarî üzerinden “sabrının taştığı” mesajlarını iletmiş. Bu arada engin ekonomi bilgilerini öğrensin diye damatla birlikte her toplantıda/brifingde çok çaba göstermişler hani; “defalarca faizi indirmesi gerektiğini söylemişler”. Eh, bir değil iki değil üç değil, daha ne yapsalardı?

Ama olmayınca olmuyor işte. Adamı koskoca TCMB Başkanı yapmışlar, bir türlü “faiz düşerse enflasyonun da düşeceği” yalın gerçeğini öğrenememiş, dolayısıyla “gerekeni yapmamış”, eee o zaman da “aynı kulvarda olunamamış”. Aslında adamın pardon başkanın daha büyük kavrayışsızlığı, ‘Reis ne derse o olur’ düsturunu bir türlü anlamak istememesi olmuş. O zaman da kelle gider tabii. Eh, eden bulur.

***

Bakalım yeni gelen Murat nasıl çıkacak? Kendisinden ne beklendiğini bilerek geldi gerçi; soyadı da Uysal zaten. Ama belli olmaz. Hele ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısını görelim bu ay da ondan sonra bir hüküm veririz. Nasıl olsa yol açıldı. Birileri ‘Cumhurbaşkanı Kararnamesi (CK) ile Kanun hükmü çatışırsa kanun hükmü uygulanır’ diye debelenip dursun, bizim yönetim sistemimizde CK ile değiştiremeyeceğimiz kanun yoktur. İnşallah CK’nin Anayasa’dan da üstün olduğunun cümle âleme daha bir kesin gösterileceği zamanlar da yakındır. 

Türkiye’nin meselesi sadece TCMB politika faizinden ibaret değildir elbette. TCMB ihtiyat akçelerinin (ve varsa Para Matbaası üzerinden başka katkılarının) Hazine’ye takviye yapılması da yönetimimizin önemli bir hedefidir. Malum Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi (CYS) altında millete hizmette sınır tanınmadığı için bütçe açıkları da zıvanadan çıkmış gibidir. Eh şimdi burada da görev Merkez Bankası’na düşmez mi? Neymiş enflasyonu azdırırmış; geçiniz efendim, hangisi millete hizmetten daha önemli olabilir? İkinci Murat’ı bu konularda da test edeceğimiz günler yakındır yani.

***

Şimdi tabii faiz lobisinin uluslararası uzantıları Türkiye ekonomisine ve TL’ye operasyon çekeceklerdir veya bunun için uygun zamanı kollayacaklardır. Niye? Çünkü Türkiye’nin ekonomisini düzeltmesini, güçlü olmasını, parasının değerli olmasını, faizleri düşürüp yatırımların önünü açmasını, daha fazla yabancı sermaye çekmesini istemezler de ondan.

Ama ne etkisi olur? Birkaç gün, bilemedin birkaç hafta uğraşırlar. Sonrasında güçlü Türk ekonomisinin çabuk toparlanması karşısında geri çekilirler. Daha önce de böyle olmadı mı ki? Geçen yıl gene yaz mevsiminde döviz kuru krizini yarattılar da ne oldu? Ne kadar sürdü? Daha geçen sonbaharda durumu toparlamıştık. Üstelik bazı faydaları da oldu. İthalatı, cari açıkları azaltabildik, yakında dış ticarette ve dış dengede fazla bile verebiliriz. Tabii bütün bunlar dünyada kıskançlıklar da yaratıyor haliyle.

***

Tabii içerdeki münafıkların da boş durmadığını ve durmayacağını biliyoruz. Şimdiden söylentiler dolaşmaya başlamış zaten. Neymiş? Türkiye ekonomisi, diplomasız ekonomist ile doktoralı ekönomiste kalmış durumdaymış, bu durumda TL ne yapsınmış? Ya kardeşim bunlar yabancı istihbarat ajanslarının adamları değil de nedir? Koskoca ekonomi profesörü faizleri düşüreceğim diye ta 1994’te kriz yaratmamış mıydı? Bunun diplomayla ne ilgisi var? Bereket necip Türk milleti bu iftiraları ve hezeyanları asla dikkate almamak gibi yüce bir karaktere sahip.

Bazıları da, zaten maliye politikası durmadan esnetilirken sıkı para politikasının uyumsuz kalacağı aşikârdı gibisinden sözde teknik açıklamalarla eleştiri yaptıklarını sanıyorlar. Eğer ekonomik politikaları belirlemeye bu kadar meraklıysanız, buyurun siyasete girin ve boyunuzun ölçüsünü alın.

En sinir bozucu olan da ‘TCMB bağımsızlığı bizim umurumuzda değil aslında’ deyip soldan vuranlar. Bunlara göre bağımsız merkez bankacılığı, neoliberal ekonomi kurallarına biat üzerinden emekçilerin sömürüsünü ve mali emperyalizmin hegemonyasını katmerleştiren “sisteme sadakat” ilişkilerinin güçlendirilmesinden başka bir şey değilmiş. Bağımsız merkez bankacılığının eleştirilmesine itirazımız yok aslında; millete hesap verecek olan seçilmiş siyasilerdir (gerçi bunlardan artık pek kalmadı ama), dolayısıyla merkez bankası da tabii ki Hükümete (pardon Cumhurbaşkanına) karşı sorumlu olacak ve onunla birebir uyumlu olacak elbette. Yok bizim gibi dışa açık bir ekonominin angaje olduğu kurallar bunu kaldırmazmış, bunu yapacaksan dünya kapitalist sistemiyle de köprüleri atmayı göze alacakmışsın! Daha neler. “Vur deyince öldürmek” deyişi buradan çıkmış olmalı. Türkiye’nin başındakilerin olsun, Meclis içi muhalefetin olsun çok şükür böyle bir gündemi yok. 

Bizi yönetenlerin talebi son derece basit ve masum aslında: Tamam, neoliberal sistem geçerli olsun, hatta sınır tanımaz bir biçimde ultra-liberal özellikler taşısın. Ama sistemi disipline eden kurallar da gevşetilsin; iktidar edenler mülkiyet hakları dâhil hukuk normlarını istediği gibi eğip bükebilsin. Çünkü malum biz gelişmekte olan bir ülkeyiz, siyaset sınıfımız da vesayetten yeni kurtuldu sayılır yani kendini yeni geliştiriyor; eh elimizi kolumuzu sıkı kurallarla bağlarsak önümüzü nasıl açacağız?

Ezcümle, söz dinlemeyen merkez bankası başkanını görevden almasınlar da ne yapsınlardı? O zaman otoriteleri kalır mıydı, koskoca ülkeyi yönetebilirler miydi? Biraz anlayış lütfen.