Madencinin kaderi mi?

Kazanın/katliamın ertesi gününden itibaren Soma-Kınık-Bergama’da üç gün geçirdim. Kınık ve Bergama’da 14 aileye toplam 27 kayıp için taziye ziyaretinde bulundum. Konuyla ilgili yeni şeyler söylemek zor. İzlenimler üzerinden biraz yorum paylaşalım.

Kınık’ta Elmadere (Çepni/Alevi köyü) ile Köseler (sünni) köyleri en çok kayıp veren köyler. Birincisinde 60 hanede 11 ölü, ikincisinde 130 hanede 14 ölü. Aynı aileden birkaç kayıp da var ama köy içi akrabalıklar nedeniyle gerçekte herkesin bir yakını kayıp.

Alevi-sünni ayrılığı, bu iş cinayetinden sonra iyice geriye itilmiş. Muhafazakar ve çoğunlukla AKP seçmeni Köseler köylüsü/madencisi de olayı sadece kadere bağlamıyor ve bunun hesabının sorulmasını istiyor. “Elmadere köyünde hane başına düşen ölü sayısı bizden fazla” derken, iş arkadaşlığı dışında artık ölümün de ortaklaştırdığı insanlar olduklarını dile getirmiş oluyorlar.

Hesap sorma kararlılığı o kadar yüksek ki, Erdoğan Hükümeti de “işin fıtratında var”dan vazgeçip suçlu arayışına girişti ve sadece şirketi sorumlu tutmaya yöneldi. Yandaş basının koro halinde şirketi suçlu göstermesi, orkestra şefinin iktidar olduğunu zaten gösteriyordu. Belki bir bakan (Çalışma Bakanı?) fedası bile düşünülebilir.

Kâr hırsıyla ücretleri düşük tutmaya, güvenlik önlemlerinden tasarruf etmeye yönelen şirket kesinlikle suçlu da, maden arama ruhsatına sahip olan asıl şirket yani TKİ suçlu değil mi? Ya bu şirketin bağlantılı olduğu Enerji Bakanlığı? Ya iş güvenliği denetimini doğru düzgün yapmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı? İşçilerden ziyade işverenin çıkarlarını kollayan sendikacılar? TKİ hariç diğer konularda suçlamalar çok yaygın.

Peki madencilerin, madenci yakınlarının hesap sorma bilinci acaba nereye kadar uzanıyor? Tarımın/tütüncülüğün bitirilmesiyle dağ köylerinin madenciliğe mecbur bırakıldığını, ücretlilik tüketim kalıplarını yükseltince de borçluluğun arttığını, böylece kötü çalışma koşullarını kabullenmenin de kanıksandığını anlayanlar da çıkıyor. Peki ama, bu tarım politikalarının IMF/DB programının bir parçası olduğunu, 12 yıllık AKP iktidarının da bu dışa bağımlı programı harfiyen uyguladığının ayırımında olan var mı? Maalesef yok.

Daha eskiden madenci olanlar yani kamu işletmeciliği dönemini de yaşamış olanlar aradaki farkı gördükleri için özelleştirme/taşeronlaştırma uygulamalarının nasıl bir güvenlik açığı yarattığının farkındalar. Peki daha ileri bağlantılar kurulabiliyor mu? Cumhuriyet tarihinin en özelleştirmeci, en piyasacı iktidarıyla karşı karşıya olduklarının bilincinde olanlar var mı? Çoğunlukla bulanık. Ama bu iktidar ile Soma Kömür İşletmeleri AŞ’nin nasıl bir siyasi işbirliği içinde olduğunu görmeyen yok. Madencilerin bazıları belki gönülden AKP’yi benimsemişken (ki onlar da şimdi bunu sorguluyor), diğerleri AKP mitinglerine zorla sürüklenmelerini unutmuyorlar.

Peki bu iş cinayetlerini, madenciliğin “fıtratı” (yaradılışı) olarak değil de azgelişmiş kapitalizmin bir uzantısı olarak gören var mı? Evet, iyi ki Erdoğan 150 yıl öncesini örneklemiş bu sayede herkes son 50 yıldır bu tür kazaların gelişmiş kapitalist toplumlarda yaşanmadığını da öğrenmiş oldu. Ama gelişmiş kapitalist ülkelerin, ölümlü kazaların siyasal, sosyal ve ekonomik maliyetlerinin çok yükselmesi nedeniyle, ya robotlaşma/mekanizasyon ve aşırı güvenlik önlemlerine, ya da madenlerini kapatılarak Türkiye gibi çevre ülkelerden daha düşük maliyetlerle kömür sağlamaya yöneldiğini kendiliğinden anlamak, biraz daha fazla eğitim ve sınıf bilinci istiyor.

Peki buradan genel bir sistem eleştirisi çıkar mı? Şimdilik zor. AKP türü talancı ve işçi düşmanı bir iktidarın maskesinin inmesi mümkün, ama tam da bu nedenle iktidar da gerçek yüzünün görünmemesi için elinden geleni yapacak. Maskeyi düşürmek için olanca gayreti göstermek solun öncelikli görevi olmaya devam ediyor.