İçerikte sert olabilmek

CHP üzerine daha az yazmak istiyorum. Ama olaylar zorluyor. Umarım bundan sonra daha az gerek duyarım. Türkiye uçurumun kenarını da aşarak uçurumun ilk kademesine düşmüş (İslamcı faşizmin ilk evresine geçmiş) olmasa belki bu gereklilikler doğmayacaktı. CHP Genel Başkanı "Salı Polemikleri" ile durumu idare etmeye çalışıyor olmasaydı, "önüne yatmak" deyiminin anlamını açıklama savunmasına geçmemiş olsaydı gene gerek duyulmayacaktı.  Çünkü siyasette en kötü konum, savunma konumuna düşmektir. Hele bundan hiç kurtulamamaktır. Bunu birilerinin anımsatmasına ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.

***

AKP, Ensar Vakfı'nın seri tecavüzcüsü dolayısıyla zor duruma düşmüşken, "önüne yatma" metaforuna imdat sireni gibi sarıldı. Ama AKP fırsatçılığına yaradı diye ilgili bakanın ve diğerlerinin yaptığının tam da Vakfın "önüne yatmak", yani ona kalkan olmak olduğu söylenmeyecek mi? Peki bunu dile getirmek yeterli olabilir mi? Olamaz, çünkü asıl öncelikli olan, daha kapsamlı, daha cepheden, daha içerikli bir muhalefet stratejisiyle doğrudan doğruya bir siyasi formasyon olarak AKP'ye yüklenmektir.

Doğrudan AKP'ye ve ideolojisine yüklenmekten başka seçenek yoktur, çünkü hedeflerine ulaşmak için hiçbir siyasi etik tanımayacağını (gerekirse papaz elbisesi giyeceğini) ilan etmiş ve ana hedefinin de İslamcı (ve zorunlu olarak da otokratik) bir rejim inşası olduğunu artık gizleme gereğini bile duymayan bir siyasi harekete karşı bir takım zahirî açıkları üzerinden muhalefet yapamazsınız. Siyasi tarihimizin en seviyesiz saldırılarından birini, hiç yoktan Kabataş komplosunu icat etmiş bir zihniyetin, şimdi suçluyken bile suçlar konuma geçmeye pervasızca yelteneceğini kuşkusuz hesaba katacaksınız.  AKP cenahından yükselen "siyasi sapık" gibi siyasi terbiye dışı suçlamalara da polemiği tırmandırarak değil, bu hareketin şeceresini ortaya dökerek yanıt vereceksiniz.

***

Dinci vakıflar, dernekler gibi araçlar AKP henüz kurulmadan önce faaliyetteydiler ve önce RP sonra da AKP iktidarlarını hazırladılar. Bunlar hem birer finansman aracı hem de ideolojik tutunma pozisyonlarıydılar. İktidarı ele geçirme öncesi ve sonrasında bunların oynadığı finansman rolü değişiklik gösterse ve iktidara yerleştikten sonra fon akımları tersine dönse de (buna "Çarklar Nasıl Dönüyor" başlıklı 30 Mart 2014 tarihli yazımızda değinmiştik), ideolojiyi koruma, derinleştirme, yayma aygıtları olarak rolleri, legaliteye geçiş sonrasında genişleyerek devam etti. 

Dolayısıyla anamuhalefet olarak önceliklerinizden biri, bu yapıların işleyişini ve bunlarla iktidar arasındaki ilişkileri ortaya dökmek olmalı. Bu yapıların bugün bile illegal kalan faaliyetlerini, bünyelerini sarmış olan yobazlıkları,  anti-laik söylem ve eylemlerini, adi suçlar kapsamına giren sistematik pedofili olaylarını açığa vurmak öncelikli siyasi görev kabul edilmeli. Hatta bu görev, MEB ve Diyanet işbirliğiyle uygulanan (son olarak Mersin'de okul-cami işbirliği olarak gündeme gelen: 23 Mart ve 11 Nisan 2016 tarihli Sol Haber Portalı) gerici eğitim faaliyetlerini engellemek için de sürdürülmeli. Dolayısıyla, tepkiler kesinlikle sadece Ensar Vakfı ile sınırlı tutulmamalı. Her türden dinci vakıf ve dernekte, resmi kurumların içinde veya korumasında uç veren yobazlıkların ve  cinsel saldırıların suç envanterini çıkarmak,  bunlar için hukuki süreçleri bıkmadan başlatmak ve yılmadan takip etmek, gerektiğinde teşhir etmek kuşkusuz mücadelenin önemli bir boyutudur ve mutlaka yapılmalıdır. 

Ama eğer bunların koruyucu hamisi olan iktidar çevrelerine cepheden ve damardan yüklenmeyi göze alamıyorsanız, bu bile sizi bir yere götürmez. Sonuçta vaka dedektifliğine indirgenen ve iktidarla ilişkisi kitlelerin bilincine sıçramayan bir eylem alanına kilitlenir kalırsınız. Tıpkı yolsuzluk örneklerinde olduğu gibi. Üstelik içeriği sığ kalan bir muhalefet sizi iktidarın tam cephe saldırısından kurtarmaz, tam tersine -cesaretsizlik olarak görülür ve- onu üstünüze çeker.

***

Dolayısıyla, ikinci bir boyut olmadan, bir üst söylem geliştirmeden mücadele olmaz veya yaptığınız herşey eksik ve anlamsız kalır. 

Temmuz 2008'de Anayasa Mahkemesi tarafından "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğu sabit görülerek, aldığı Hazine yardımının yarısının kesilmesine (kapatma yerine) mahkum edilmiş bir iktidar partisinin bu yöndeki eylemlerini 2010 sonrasında fütursuzca yaygınlaştırmasını ve derinleştirmesini hedefe koymadan hiçbir siyasi faaliyetiniz anlam kazanamaz.  

Bunu hedefe koyabilmenin asgari koşulu ise, "laiklik tehdit altında değildir" yanlışından dönüldüğünü kanıtlamaktan geçer. Laikliğin tehdit altında olduğu kavrayışına geçmek de yetmez, geniş bir laiklik cephesinin açılmasına öncülük edilmesi gerekir.  

Evet, laiklik tek mücadele ekseni değildir ve CHP'nin mücadeleyi sadece o alana sıkıştırması doğru değildir. Ancak iki rezervle: Bir, laiklik mücadelesi, Türkiye aydınlanmasının kökeninde olan bir siyasi hareket açısından ötelenemez/ikinci plana atılamaz mevzilerden biridir. İki, son yıllardaki gelişmeler, laiklik ve aydınlanma mücadelesini en öncelikli mücadele alanına dönüştürmüştür. Dolayısıyla bundan kaçınarak işi polemiklerle idare etmek dönemi çoktan geçmiştir.

Eğer basit oy kaygıları hala kafanızı meşgul ediyorsa, siyasi coğrafyanın böylesine keskin hatlarla bölündüğü bir Türkiye'de, laiklik mücadelesini birinci plana aldığınız için oylarınız belki artmaz ama azalmaz da, tam tersine pekişir. Eğer bu pekiştirmeyi yapamazsanız, yüzde 25'lik oy tabanının garantisinin olmadığını hesaba katmanız gerekir. İlk alternatif fırsatı çıktığında bu destek dağılıverir. 

CHP, sağa açılarak, sermayeye ve medyasına şirin görünerek, dış güçlerin suyuna giderek iktidar mücadelesi verebileceğini sandığı eski zihni prangalarından kurtulmak zorundadır. Yükselen İslamcı faşizme karşı güçlü bir set olabilmek zorundadır. Bunun için, AKP'yi olağan bir düzen partisi gibi görmekten artık tamamen kurtulmak zorundadır. Medyaya güvenmeden ama iktidar medyasından da ürkmeden, kendi gücünü seferber etmeyi öğrenmek zorundadır. Yoksa, iktidarın silindiri CHP'yi de ezip geçmeye, muhalefetsiz bir Türkiye yaratmaya daha fazla yaklaşacaktır. Bu bir karşı-devrimi önleme mücadelesidir.  

Bu mücadelede, içerikte sert olmak gerekir, üslupta değil!