CHP ve 'Yeniden yapılanma'

Bu hafta sonu CHP'nin 35.  Olağan Kurultayı toplanıyor. Toplantı öncesinde CHP Genel Başkanından başlayarak bir "yeniden yapılanma" ve "değişim" söylemidir gidiyor. Buna gerçekten gereksinim olduğunu düşünebilecek farklı çevrelerden çok sayıda insan bulabilirsiniz. Ama bu "yeni (yeniden) yapılanma" da tıpkı "değişim" kavramı gibi amorf bir kavramdır; yani meşrebinize göre içine istediğinizi tıkıştırabilirsiniz. Dolayısıyla, "nasıl ve ne yönde yapılanma veya değişim" sorularını yanıtlamaksızın, bu kavramları sakız etmenin bir değeri yoktur.

Ama büsbütün anlamsız da olmayabilir. Kavramı ısrarla öne sürenlerin o zamana kadarki çizgisi ve belirli bir siyasi konjonktürde ortaya çıkan sorunlara yanıt verme biçimleri, size  bu "yeni yapılanmadan" ne çıkabileceği (veya nelerin çıkmayacağı) konusunda önemli ipuçlarını verebilir. Konuyu CHP liderliği ile sınırlarsak (çünkü üst yönetimin bu süreçlerde hiçbir belirleyiciliği yoktur), CHP'de, eğer olacaksa, bir "yeni yapılanma" sürecinden mesela bir "sola açılma" eğiliminin çıkmayacağından adeta emin olabilirsiniz. Keza, "AKP ile Anayasa yapılmaz" fikri ve bununla bağlantılı olarak "AKP ile cepheden bir hesaplaşma" programı etrafında bir kadro yenilenmesinin çıkmayacağını da bilirsiniz. Peki o zaman ne beklemeliyiz?

***

Bu soruya yanıt aramadan, 8 Ocak 2016'da CHP Genel Merkezinde çoğunluğu CHP'li olmayan liberal sol kökenli akademisyenlerle yapılan toplantıya bakalım. (Bu toplantıya MYK üyeleri de çağrılmış, ancak sadece 5'i katılmıştır. Bunun nedenlerine aşağıda kısmen değinilecektir). Cumhuriyet'ten Ayşe Sayın 9 ve 11 Ocak tarihli yazılarında, isimleri belirtmeksizin -biz de buna girmiyoruz-, bu toplantıda ortaya çıkan görüşleri çok iyi bir habercilikle özetledi; çok da iyi bir iş yaptı. Onun toparlamasına dayanarak "Güncel siyasal ve sosyolojik değişimler ekseninde Kurultay sonrası CHP'nin yeni vizyonu: Yeniden yapılanma" başlığını taşıyan bu toplantının bazı sonuçlarını değerlendirebiliriz:

  • Akademisyenler, muhtemelen Kılıçdaroğlu'nun beklediğinden farklı bakarak, CHP'nin dağınık, günlük değişen politikalar izlemek yerine, tıpkı AKP ve HDP gibi, bir davasının olmasına vurgu yapmışlar. (Bunu yıllardır içerden vurgulayan biri olarak, doğrusu katılımcılar beni de olumlu anlamda şaşırtmış oldular).
  • CHP'nin "dinsel hassasiyetlere saygı" gerekçesiyle anti-laik uygulamalar karşısında sessiz kalmasını, kadın hakları, Aleviler ve Kürt sorunu konularında net programlarının olmamasını eleştirmişler. Haksız değiller.
  • Bu toplantıda hâkim görüş olarak, "tek hedefi başkanlık olan ve Anayasaya uymamayı bir siyasi pratik haline getiren AKP ile anayasa yapılmaz, özellikle de bugünkü iç savaşın konuşulduğu ortamda hiç yapılmaz" görüşünün öne çıkmış olması da, bu görüşmelere peşinen angaje olmuş Kılıçdaroğlu'nun beklentileri aleyhinedir ama olumludur. (Olumluluk, bu toplantıdan, "Anayasa görüşmelerinden kaçamayız" tavrına bir destek bulunamaması anlamındadır).
  • Nihayet, "yeniden yapılanma için parti içi demokrasi ve disiplin dengesi kurulmalıdır" görüşü de ifade edilmiş.

***

Bu son değerlendirme üzerinden biraz Parti içi işleyişe girelim. CHP'nin bugün yürürlükte olan tüzüğü, eski tüzükte Baykal döneminde AKP tüzüğünden bazı esinlenmelerle yapılan değişiklikleri içermektedir. Baykal'ın uygulama imkanı bulamadığı bu tüzüğün Parti yönetiminin oluşumunu ve demokratik işleyişini en fazla sarsan yanı, Parti Meclisi'nin (PM) seçtiği bir organ olan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyelerinin, artık sadece Genel Başkanın tercihleriyle göreve gelmeleri ve görevden alınmalarıdır. PM üyeleri arasından Genel Başkanca belirlenen bu "en üst yönetim organı", Kılıçdaroğlu döneminde (2010 Mayıs sonrasında) CHP tarihinin en sık değişimlerine konu olmuştur. Birkaç isim sabit kalmakla birlikte, üyelerin çoğu, bazen çok kısa süreler içinde, MYK üyeliğinden alınmışlardır. Bu görevden alınmalar, bu MYK üyeleri tarafından çoğunlukla televizyon haberlerinden öğrenilmiştir. Bunun bir sonucu, MYK üyelerinin büyük bölümünün, Kurul toplantılarında eleştirel görüş getirmekten kaçınmaları, MYK önüne getirilmesi gerektiği halde getirilmeyen temel konularda seslerini yükseltememeleridir.

Örneğin, 35. Kurultay gündemi içinde tüzük değişiklikleri de bulunmaktadır. Ama bunların hangi maddeler olduğu, ne yönde değiştirilecekleri, hemen bu Kurultayda uygulamaya geçirilip geçirilmeyecekleri Genel Başkan ile hukuk ve seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı dışında MYK üyelerinin çoğunluğunun (tabii aynı zamanda PM üyelerinin) bilgisi dışındadır. Buna göre, Kılıçdaroğlu'nun sık sık dile getirdiği, PM'nin 60 üyeden 40 üyeye indirilmesi, MYK üyelerinin "en az 17'den" (ancak şu an fiilen 15'tir) 8 veya 10'a indirilmesi gibi önemli değişiklikler tek bir kişinin iradesine göre şekillenmektedir.

Parti içi demokrasi açısından bu işleyiş çok büyük bir handikaptır. Haftada bir toplanan "en üst yönetim organı"nın, ülke ve parti gündeminin temel sorunlarını gerektiği derinlikte tartışabilecek (dolayısıyla daha baştan bu niteliklerine göre belirlenmesi gereken) üyelerinin iradelerinin kilitlenmiş olması olasılığı, 2010 öncesinden devralınan ama giderek daha da kötürümleştirilmiş bulunan bir açmazdır. PM'nin iki aydabir  sadece tek bir gün için toplanıyor olması ve 1992 sonrasındaki yeni CHP döneminde derinliğine tartışmalardan esas itibariyle uzak tutulması, bu açmazı daha da büyütmektedir.

***

Şimdi, CHP Genel Başkanının bu Kurultayda "değişimden" kastı PM ve MYK'nın daraltılması (ve bunun hemen uygulamaya geçirilmesi) ile üyelerinin önemli ölçüde yenilenmesinden mi ibarettir, yoksa işleyiş düzenek ve yöntemlerinde de değişiklikler olacak mıdır? Örneğin, akademisyenleri çağırarak yaptığı "yeniden yapılanma vizyonu toplantısı", olumlu bir adım olarak acaba öncelikle partinin organlarında (PM, MYK, Yüksek Disiplin Kurulu, TBMM Grubu) ve İl Başkanları ile eski yönetici ve milletvekillerinin akil unsurlarından oluşan heyetler düzleminde tartışılma olanağı bulacak mıdır bundan böyle? Ne yazık ki bu sonuncu olumlu adımın işaretleri ortada görünmemektedir. Hazırlandığı sezilen şey, daha kişisel bir yönetimin çerçevesidir. O zaman, demokratik sol bir partinin demokratik işleyiş düzenekleri tamamen ortadan kalkmayacak mıdır?