AİHM sürecine niçin başvurdum?

Bugün yani 9 Şubat 2016 tarihi itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne avukatım Sn. Başak Aydın Tantürkü'nün temsilciliğiyle başvurdum. Daha önce böyle bir başvuru hazırlığı içinde olacağımı burada duyurmuştum. Konuyu anımsatayım.

Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK’ya) 05.05.2015 tarihli başvurumda, 7 Haziran 2015 günü yapılacak milletvekili seçimleri için 10 Mart 2015 tarihinde başlayan seçim süreci boyunca Cumhurbaşkanının göreve başlarken Anayasa gereği etmiş olduğu yemini bilinçli ve kasıtlı bir şekilde çiğneyerek muhalefet partileri aleyhine, iktidar partisi lehine propaganda faaliyeti yürüttüğü, bu durumun herkesin uymakla yükümlü olduğu Anayasa ve yasalara, YSK’nın 236 sayılı kararı ile yapılan düzenleme ve getirilen yasaklamalara aykırılık teşkil ettiği, yine 290 ve 291 sayılı YSK Kararlarıyla getirilen radyo ve televizyon kuruluşlarının uyması gereken yayın ilkeleri ile yayınların denetimine ilişkin hükümlerin uygulanmadığı belirtilerek seçimlerin adil, eşit, serbest biçimde yapılabilmesi, seçim güvenliğinin sağlanabilmesi bakımlarından Cumhurbaşkanının seçim propagandası mahiyetindeki konuşmalarına radyo televizyon yayınlarında yer verilmemesi talep edilmişti. 

YSK, Anayasa’nın 79’uncu maddesinin kendisine verdiği görevin, Anayasa’nın 105’inci maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanının sorumsuzluk halini de kapsayacak şekilde yorumlanamayacağı, bu nedenle Cumhurbaşkanının faaliyetlerine ilişkin yayınların 290 sayılı YSK kararı kapsamında denetlenmesinin sözkonusu olamayacağı gerekçesiyle başvurumu 07.05.2015 tarihli 828 sayılı Kararıyla oyçokluğuyla reddetmişti. Ancak ilk kez iki YSK üyesi benim başvuruma karşıoy yazmış ve “Cumhurbaşkanının (...) milletvekili genel seçimine yönelik olarak bazı siyasi parti ve kişileri doğrudan hedef alan söylem ve eleştirilerde bulunduğu ve bu suretle seçim sonuçlarını etkileyecek mahiyette propaganda konuşmaları yaptığı” saptamasını yaparak başvurumun dikkate alınmasını istemişti.

YSK'ya başvurumla aynı tarihte, 05.05.2015'te, RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'a TBMM aracılığıyla verdiğim soru önergesinde ve gene aynı tarihte doğrudan RTÜK Başkanlığı'na 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'na dayanarak yaptığım başvuruda, Cumhurbaşkanı'nın taraflı seçim faaliyetlerini ve özellikle de 2-4 Mayıs tarihlerinde Batman, Diyarbakır ve (Kürtçe Kuran'ı kürsüden salladığı) Siirt mitinglerini gerekçe göstererek kendilerinden açıklama istemiş ve Anayasa'ya, yasalara ve yayın ilkelerine uyma konusunda gereğini talep etmiştim. Ardından, 26.05.2015'te YSK'ya yeniden başvurarak ya seçimlerin adil, eşit, serbest biçimde yapılabilmesiyle ilgili görevini yerine getirmeye ya da görevinden çekilmeye davet etmiştim. 27.05.2015 tarihinde ise, YSK'nın 7 Mayıs 2105 tarihli red kararını dayanak göstererek Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuru hakkımı kullandım. Bu arada, 02.06.2015'te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na da anayasal görevlerini yerine getirmeyen YSK ve RTÜK hakkında kapsamlı bir suç duyurusunda bulundum.

(Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurum üzerine Eylül-Ekim 2015'te bir ön-soruşturma başlattı. Bütün RTÜK üyelerinin kapsandığı bu ön-soruşturmadan beklenildiği gibi bir sonuç çıkmadı; ama aşağıda görüleceği gibi, AYM'nin dahi bireysel başvurumu esastan görüşmeden reddettiği bir ortamda bu bile bir kazanımdı.)

AİHM Sürecine Başvuru

AYM, 14.07.2015 tarihli Kararıyla başvurumu oyçokluğuyla (oybirliği olmaması da bir hukuksal kazançtı) reddetti. Bunun üzerine, iç hukuk yollarını tüketmiş olduğum için, AİHM'ye başvuru yolum açılmış oldu. Aşağıda bu başvurumun açıklama bölümünden bir özet yapılmaktadır.

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'Adil Yargılanma Hakkı' başlıklı 6. Maddesi bağlamında: "YSK'nın seçimlerin denetimiyle ilgili görevleri kapsamında verdiği kararlar yargısal niteliktedir ve bu nedenle de 'seçim yargısı' ile görevli YSK'nın kararlarına karşı, hak ihlali kapsamında bireysel başvuruda bulunulması mümkündür. (...) Dolayısıyla bireysel başvurumuzun AYM tarafından 'YSK kararlarının bireysel başvuruya konu edilmesinin mümkün olmadığı' gerekçesiyle reddedilip, konu bakımından yetkisizlik kararı verilmesi ile haksız ve hukuka aykırı olarak hakkı ihlal edilmiş olan buşvurucunun, başvurusunun esasa ilişkin olarak inceleneceği hiçbir iç hukuk yolu tanınmadığından açıkça adil yargılanma hakkı da ihlal edilmiş durumdadır. YSK'nın söz konusu kararı kesinleşmiş yargı kararı mahiyetinde olup, Anayasa Mahkemesince kurulan hükümle haklı sebebe dayanmayan bir kısıtlama yapılmış; yargıya erişim ve hak iddialarının mahkeme önüne getirilmesi hakkı engellenmiş, Adil Yargılanma Hakkı ihlal edilmiştir."

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek (1) Sayılı Protokolünün 'Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler' hükmüne yer veren 3. maddesi bağlamında: "Başvurucu, Anamuhalefet Partisi üyesi ve milletvekili olarak hem siyasi kimliği hem de seçmen kimliği nedeniyle ihlalin doğrudan mağdurudur. YSK'nın 7.5.2015 tarih ve 828 sayılı kararı ile T.C. Anayasası'nın 67. maddesi ve AİHS Ek (1) Sayılı Protokol madde 3'te yer alan serbest seçim hakkı, siyasal katılım hakkı, seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiştir. 3. madde seçme ve seçilme haklarını da içeren seçim hakkını düzenlerken Devlete pozitif yükümlülük yüklemiştir. Bu yükümlülük, devletin halkın kanaatini özgürce açıklayacak şartları sağlamayı, eşit, gizli oy hakkını gerçekleştirecek önlemleri almayı birlikte kapsar. Özetle Devlet, seçimlerde taraf olamayacağı gibi, devlet görevlileri de taraf olamaz. (...) Seçimin özgür ve adil olması, seçmenin, devlet gibi güçler tarafından belli bir yönde oy kullanma zorunda bırakılmaması ve belli bir yöne sevk edilmemesi anlamına gelir. YSK ve AYM'ye yapılan başvurularda da belirtildiği gibi, Cumhurbaşkanı, Anayasa gereği 'siyasi partilerle ilişiği kesilen' 'Devletin başı' olarak, seçim öncesinde bir siyasi parti lehine taraflı davranmış ve halkın seçimdeki kanaatini, özgür ve adil seçimi, 'devletin başı' gücünü kullanarak birçok kez ihlal etmiştir. İhlaller AGİT'in 7.6.2015 tarihli seçimlerle ilgili Gözlem Heyeti Sonuç Raporunda da ifade edilmiştir. Raporda, Cumhurbaşkanının 'partili olmama ve görevini tarafsız şekilde icra etme yükümlülüğü' olmasına rağmen buna uyulmadığı, 'devlet kaynaklarının kampanya amaçlı olarak kullanılamayacağı kuralı'na aykırı davranıldığı, YSK'nın denetim görevini yapmadığı belirtilmiştir. (...) YSK'nın bu denetimden kaçması, kamu gücü tarafından da hak ihlali niteliğinde olup, AYM tarafından bu hususun esastan da incelenememesi sonucunda AİHM Ek (1) Sayılı Protokolünün 3. maddesi de açıkça ihlal edilmiştir."

Bakalım AİHM bu hak ihlalleri konusundaki başvurumuz hakkında nasıl bir karar üretecek?

Bu arada, Cumhurbaşkanı'nın, Haziran-Kasım arasındaki dönemde 7 Haziran Seçimlerindeki taraflılığına rahmet okutur cinsten bir tutumla bu seçim sonuçlarını yok sayarak ve Güneydoğu Anadolu'da çatışma ortamını kızıştırarak ülkeyi seçimlerin tekrarına götürmesi bizim başvurumuzun haklılığını kanıtlayan ek nedenler olmuştur. AİHM sürecine başvurumuz, bir diktatörlüğün oluşum sürecine karşı hukuk yolunun bir mücadele aracı olarak kullanılmasının örneklerinden biri olarak değer taşımaktadır.