Yunanistan AB Dönem Başkanlığı: Halk düşmanı ayrıcalıklar ve çözülme

Yunanistan hükümeti büyük bir tantanayla, 1 Ocak 2014’te başlayan Yunanistan’ın AB dönem başkanlığını kullanma yollarına bakıyor. Burjuva basını ve ve burjuva partilerince Yunanistan’ın AB dönem başkanlığı konusunda yürütülen tartışmalar bu girişimin halkın bilincini bulandırmak ve problemlerden çıkış yolu konusunda zihinlerini karıştırmak için kullanılacağını gösteriyor. Bir yandan hükümet “Yunan halkının fedakarlıkları sayesinde sesimiz duyulacaktır” türünden açıklamalar yaparken “Yunanistan’ın AB dönem başkanlığında başarılı olup” olamayacağına dair onlarca makale yeniden piyasaya sürülüyor.

Resmi “sol” muhalefet, SYRIZA da çarpıtmalara destek olarak ve hükümetin dönem başkanlığından “halkı ilgilendiren temel problemleri” ve “AB’nin kendi varlığıyla ilgili problemleri” masaya yatırmak için kullanıp kullanmayacağı konusundaki endişelerini dile getirerek bu durumla yakından ilişkili hale geliyor. SYRIZA, sözde “Avrupa Solu Partisi” ile birlikte Yunan halkını, Komisyon Başkanlığına “sol” bir liderin seçilmesi durumunda AB’nin zararlı bir “tırtıl”dan zararsız bir “kelebeğe”, bir “kurt”tan “kuzu”ya dönüştürülebileceğine ikna etmeye çalışıyorlar.

Hayat bize bizzat gösterdi ki, devletler arası kapitalist bir birlik olarak AB “halk dostu” bir yapıya ne “zirve”den ne de “içeri”den dönüştürülemez. Ve ayrıca gerçekler Yunanistan Başkanlığı’nın önceliklerinin emekçi halkların ihtiyaçlarıyla alakadar olmadığını çünkü bunların AB tekellerinin çıkarlarının koruma altına alınması gibi AB’ye hizmet eden amaçlarla bir arada barınamayacağını gösteriyor. Bunlar, halka rağmen halk karşıtı kalıcı önlemlerle 1/1/2014 günü üye ülkelerin kalıcı denetimiyle başlayan yağmacı ittifakının halk düşmanı hedefleridir.

SYRIZA da dahil koalisyon hükümetinin AB’nin önceliği olarak sunduğu “büyüme” işçi haklarının yıkıntıları üzerine kurulacak her çeşidiyle kapitalist büyümedir. AB Ekonomik ve Parasal Birliği’nin (EMU) derinleştirilmesi denilen şey AB’nin halk karşıtı anlaşmalarının uygulanmasında daha da bunaltıcı kontrol mekanizmalarının devreye girmesi anlamına gelmektedir. Bu çerçevede, Yunan başkanlığı, finans kapitalin ve bir bütün olarak tekellerin yoğunlaşmasını ve merkezileştirilmesini yeni halk karşıtı önlemler ve insanların banka mevduatlarına saldırılar eşliğinde güçlendirecek bankacılık görüşmelerini teşvik edecektir.

AB tekellerinin ihtiyaç duyduğu durumlarda ucuz işgücünün korunması gibi “yasal göçün ve hareketin teşvik edilmesi” ile bir araya getirilerek göçmenlere karşı uygulanan baskının artırılması da Yunanistan dönem başkanlığının öncelikleri arasında bulunuyor. Enerji ve taşımacılık gibi sektörlerde 2014 yılının ilk altı ayında teşvik edilecek olan aynı zamanda Yunan burjuvazisinin amaçlarıyla da uyumlu olan “AB Deniz Politikası”nın hedefleri Yunanistan’ı kendi çıkarları adına bir enerji ve taşımacılık merkezi haline getirmek ki bu COSCO’daki gibi işçilerin “forsa”(kürek mahkumu) haline gelmesi durumunu genelleştirecektir.

Tüm bu yukarıda sayılanlarla birlikte, Yunanistan dönem başkanlığının ilk altı ayı, Ukrayna örneğinde AB ve Rusya arasındaki anlaşmazlık ile birlikte ABD’nin AB’deki çekişmelere müdahalesiyle aleni hale gelen AB içerisindeki ve dışındaki emperyalist odaklar arasındaki rekabetin şiddetlendiği ve krizin keskinleştiği koşullarda AB’nin diğer emperyalist merkezlerle ilişkilerinin geliştirilmesi dönemine denk geliyor (mesela AB-ABD “özgür ticaret” anlaşması için görüşmeler). Bu Yunanistan’ın emperyalist planların içerisine daha derin ve tehlikeli bir şekilde batırılacağı anlamında bir gerçeklik.

Gelişmeler AB’nin ancak daha da kötüye gidebileceğinin, düzelemeyeceğinin kanıtı niteliğinde. Bu, yolda görünen daha kötü önlemlerin engellenmesi ve halkın AB fonlarından ve tekellerin gücünden kurtulabilmesi için güçlü bir KKE (Yunanistan Komünist Partisi) ile bu ülkenin AB ile ilişkilerinin kopartılmasına ve Halk İttifakı’na olan ihtiyacı her geçen gün daha da yükseltiyor.