Bu baskı dalgası halk direnişinin dalgakıranında dağılacak

17 Aralık 2009 günü, Yunanistan’da sürmekte olan genel grev sırasında Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) tarafından ET3 kanalındaki bir haber programına yapılan sembolik müdahaleden ötürü yargılanan PAME Yönetim Kurulu üyesi komünist sendikacı Sotiris Zarianopulos ile yine PAME’nin basın sektöründeki kadrolarından olup aynı zamanda Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Merkez Komitesi tarafından yayımlanan Rizospastis gazetesi çalışanı olan Anna Anianadu’nun 6 ay hapis cezasına çarptırılmaları, büyük protestolara neden oldu.

Elbette mahkemenin bu kararı hiç beklenmedik bir gelişme değildi. Hemen önümüzdeki günlerde bizi bir dava daha bekliyor: 35 PAME üyesi sendikacı, 30 Ocak 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda bir protesto gerçekleştirmeye çalıştıkları için yargılanacak. Denizcilik işkolunda faaliyet gösteren sınıf sendikasının kadrolarına yönelik bir dava da yolda… Onlar da, dört yıl önce Pire limanında yürüttükleri grev sırasında, grevlerini korumak için grev gözcülüğü yaptıkları için yargılanacak.

Şu günlerde, hiçbir işçi örgütlenmesi ya da halk kesimi yok ki, savundukları talepler yüzünden, hatta hayatta kalma mücadelesi verdikleri için yargının tehdit mekanizmalarıyla karşı karşıya kalmasınlar! İşten atılmalara karşı uzun soluklu ve kahramanca bir mücadele veren Yunan Çelik Fabrikası işçilerinin suçlu gibi gösterilmeye çalışılması, bu durumun tipik bir örneğidir. Perama’daki tersaneler bölgesinde de, sendika yöneticileri ve üyeleri birbiri ardına alınan mahkeme kararlarıyla cezalara çarptırıldı. Bu sendikalar aleyhinde açılmış yüzlerce dava bulunuyor ki bu davalar adeta seri üretildikleri, yüklenici şirketlerin uydurma ve asılsız suçlamalarına dayanarak hazırlandıkları görülüyor. İşte bu işverenler, PAME’yi tersaneler bölgesinden çıkarmak için neo-Nazi “Altın Şafak” çetesine dahi çağrıda bulundular.

17 Ekim 2013 günü, Larisa kentindeki sulh ve ceza mahkemesi benzeri görülmedik mahkeme kararı alarak, turizm ve restoran işçileri sendikası başkanı ile aynı sendikaya üye bir işçiyi bir yıl hapis ve siyasi haklardan mahrumiyet cezasına çarptırdı. 23 Ekim 2013 günü yine Larisa’daki sulh ve ceza mahkemesi, Elassonalı10 çiftçiyi 2009’da katıldıkları çiftçi eylemlerinden dolayı 7’şer ay hapis cezasına çarptırdı. 4 Kasım’da, 2009’daki eylemlere katılmakla suçlanan 92 çiftçiden 86’sı 5’er ay hapis cezasına çarptırıldı. 2 Aralık günüyse Kozani sulh ve ceza mahkemesi Ocak 2010’daki eylemlere katılan 5 çiftçi hakkında 4’er ay hapis cezası kararı verdi. Tesalya bölgesinde ve aslında ülkenin başka bölgelerinde de, geçtiğimiz yıl kış aylarında yükselen halk eylemlerine katılan öncü çiftçiler aleyhinde bir adli kovuşturma dalgası başlatıldı. 8 Ekim 2013 günü, Lamia kentindeki teknik lisede okuyan 6 öğrenci bu eylemlere katıldılar diye çok ağır disiplin suçlarıyla cezalandırılırken, 16 Ekim’deyse İgumenitsa’da 16 teknik lise öğrencisi gözaltına alınarak mahkemeye çıkarıldılar. Yetmezmiş gibi, savcılar ve polisler ülkenin dört bir yanında okulları adeta istila ederek eylemci öğrenci avına çıktı. Özellikle mücadelenin yükseldiği okulların hedef alındığı bu süreçte, savcılar ve polis tarafından okul-aile birliği derneklerinin tehditler ve mahkeme celpleriyle yıldırılmaya çalışıldığını eklemeliyiz.

Söz ettiklerimizin tamamı, sermaye, devlet ve onun adaletine karşı yükseltilen sınıf mücadelesini bastırmaya yönelik girişimlerdir. Bu örnekler, PAME’nin vurguladığı “tekellerin demokrasisi” kavramının ne anlama geldiğini gayet iyi aydınlatmaktadır: Ülkemizde demokrasi, parlamento binası ile sınırlıdır. O demokrasi, fabrikaların, şirketlerin kapılarından içeri giremez. O kapıların ardındaysa tekellerin terörü ve diktatörlüğü hüküm sürmektedir.

Hükümet, barbarca, işçi düşmanı ve halk düşmanı siyasi çizgisini zorla dayatmaya çalışıyor, emekçilerin ve yurttaşların haklarını kelimenin tam manasıyla ezip geçmeye, dümdüz etmeye çabalıyor. Mahkemelerinin ve hukuksuz kararlarının esas hedef aldığı PAME ve diğer sınıf sendikalarının kadroları değil -zaten onlar da bu kararlar yüzünden boyun eğecek değiller, işçi sınıfının şimdilerde düşman ateşi altında olan tüm kazanımlarını borçlu olduğu binlerce emek hareketi militanı nasıl ki daha güç koşullarda boyun eğmediyse.

Onların esas amacı, bütün işçilerin gözünü korkutarak onları sendikaya üye olmaktan alıkoymak, örgütlenmekten alıkoymak, sokak eylemlerine katılmaktan alıkoymak, grevlere katılmaktan alıkoymak, mücadele etmekten alıkoymak. Tabii ki tüm bu kovuşturma dalgası, hazırlığında oldukları dev bir emek karşıtı “ekonomik tedbir” öncesine denk geliyor! Alacakları kararların işçi eylemlerini tetikleyebileceğinin farkındalar ve buna engel olmak istiyorlar. Yunanistan Komünist Partisi ve PAME, emekçilerin ve yoksul halk kesimlerinin bu baskıcı ve halk düşmanı siyasi çizgiyi reddetmesi ve yaşamını savunmak için mücadeleyi yükseltmesi gerektiğini vurguluyor. Halkımız boyun eğmemeli. Emekçilerin, mücadele ettiklerinde kaybedecekleri bir şey yok. Tersine korkak ve ılımlı davranırlarsa kaybederler. Ancak işçiler kararlı olursa, onların mücadelesi karşısında ne hükümet, ne yargı, ne polis, ne işveren, ne de devlet durabilir.