Avrupalı ‘kurt’ kocasa bile huyu değişmiyor

Son AB zirvesinden çıkan kararlar Yunan burjuva medyasında pek gürültü koparmadı, hatta kısa haberlerle geçiştirildi. Oysa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası başlıklarındaki kararlar ile Avrupa Para Fonu’nun (EMU) ve bankacılık birliğinin daha da derinleştirilmesini öngören kararlar, on yıllar boyunca insanlarımızın hayatını etkileyecek nitelikte. Yağmacı ittifakın içindeki çelişkileri gözler önüne seren bu kararlar, AB’nin halklara yönelik saldırganlığını güçlendirmeye yönelik bir adım anlamına geliyor. “Daha fazla Avrupa” çağrılarının işçiler karşısında sermayenin elini güçlendirmekten başka bir anlamı olmadığını defalarca vurgulayan Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) haklılığı ortaya çıkmış durumda. 2014-2020 dönemi için hazırlanan çok yıllık mali çerçeveye bakıldığında, bu durum açıklıkla görülebilmekte: bu program halklara karşı verilen kesintisiz bir muhtıraya işaret ediyor. Resmi metinde açıkça yazılmasa da, bu metinlerin özü şu: AB’nin çerçeve kararlarıyla işçi sınıfını ve geniş halk kesimlerini karşıya alan bütünleşik bir politika oluşturulurken, bir yandan da sermayenin zorlu iç çelişkilerine geçici çözümler getirmeyi hedefleyen tavizler öngörülüyor.

2014-2020 dönemi çok yıllık mali çerçevesine ilişkin yapısal reformların her bir ülkede hayata geçirilmesini denetleme görevini Komisyon bizzat üstlenmiş durumda. Dillendirdikleri “güçlü demokratik meşruiyet” talebi, tüm burjuva siyaseti camiasından ilgili siyasetçilerin imzasını istedikleri anlamına geliyor. Bu durum, başka türlü siyasi dengeler altında AB’nin şimdikinden farklı olabileceğini iddia edenlerin ne kadar haksız olduğunu gösteriyor.

Banka kurtarmaya yönelik ortak mekanizma hakkındaki karar, yepyeni halk düşmanı tedbir paketleriyle doğrudan bağlantılı. Bu karar halkın parasına göz dikerek mali sermayeyi ve genel anlamda da tekelleri güçlendirmeyi öngörüyor.

Bunlara paralel olarak, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın güçlendirilmesi, bizzat Avrupa coğrafyasında dahi emperyalist çelişkilerin keskinleştiğine, yakın gelecekte bu toprakların da olası çatışmalara sahne olabileceğine dair emarelerin çoğaldığı bir dönemde, her bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin AB’nin emperyalist planlarına çok daha sıkı bir şekilde angaje edilmesini içeriyor.

“Güvenlik” açıklamalarını, bizzat AB’nin de “katkılarıyla” memleketlerini terk etmek zorunda kalan göçmenler ve sığınmacılar üzerindeki baskının daha da artırılmasını öngören mekanizmalar takip ediyor.

Zirvede alınan bu kararlar bir kez daha açıkça gösteriyor ki, AB iyiye gitmek bir yana giderek daha da kötüleşme eğiliminde. Bizim orada hak arasında bir deyim vardır, “Kurt kocayıp postu ağarsa da huyundan vazgeçmez” derler. Avrupa’daki ilk kapitalist birlikleri de hesaba katarsak neredeyse 60 yaşını dolduran, Avrupa Birliği denilen emperyalist merkez için de aynısı geçerli.

Bir süre önce 29 siyasi partinin bir araya gelmesiyle oluşan Avrupa Komünist ve İşçi Partileri tarafından alınan tutum, bu şartlar altında büyük önem taşımaktadır. İnisiyatifin karar metninde, AB kararlarının “Avrupa Birliği’nin emperyalist ve militarist karakterini pekiştirdiği” ve “Avrupa Birliği ile üye devletlerin saldırgan ve müdahaleci askeri kapasitelerini artırdığı” belirtilmiştir.

Avrupa’nın komünist ve işçi partilerinin altına imza attıkları şu ifadeleri de burada aktarmamızda fayda var: “Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, halkların bağımsızlık ve egemenlik çerçevesinde kendilerine has iktisadi gelişim çizgilerini belirleme, bu bağlamda AB ve NATO’nun çok katmanlı bağımlılık ilişkilerinden sıyrılma ve sosyalizmi tercih etme haklarının savunulması için mücadeleyi yükseltmektir. Dünya barışı ve halkların egemenlik haklarına saygı gösterilmesi, ancak bu şekilde ve ülkeler arasında karşılıklı fayda ve işbirliğine dayalı yeni ilişkiler kurulması yoluyla hayata geçirilebilir.”