Yükselen 'Avrupa Birliği karşıtlığı' yeterli değil

Odysseass Roussos'un “Yükselen 'Avrupa Birliği karşıtlığı' yeterli değil” başlıklı yazısı 6 Nisan 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçtiğimiz dönemlerde Yunanistan’da ve Avrupa Birliği (AB) üyesi diğer ülkelerde yapılan çeşitli kamuoyu yoklamalarında, soruların arasında moda olan devletler arası birlik söylemi var. Bu bir yanlışlık değil. Örneğin Yunanistan daki işçiler hatırlayacaktır 1981 yılında Yunanistan Komünist Partisi (KKE) dışındaki sağcı partilerden “yenilenmiş sol partilere” kadar bütün partiler ülkenin sonradan Avrupa birliği olarak adlandırılacak olan bu birliğe katılmasını destekliyordu ve bunu destekleyenler bir kaç yıl içerisinde isçiler için “taşı toprağı altın” bir ülkeye dönüşeceğini söylüyorlardı. İşçiler hatırlayacaktır 2004 yılında KKE dışındaki bütün partiler tekrardan Avro bölgesine katılmayı desteklediler ve avronun küresel ekonomik “fırtınada sığınacak bir liman” olduğunu iddia ettiler.

Bugün işsizlik yüzde 30’lara ulaşmışken ve milyonlarca isçi emekli gelirlerinin sallantıda olduğunu ve kazanımlarının haklarının kayıp gittiğini görürken, emperyalist AB prestijini kaybediyor. Halkın geniş kesimlerinin gözünde bu yağmacı işbirliğinin sönümlenmesi olumlu bir gelişme ve burjuva partilerinin yaptıkları propagandalarla geçtiğimiz yıllarda yarattığı imajının zedelenmesi aynı zamanda bu emperyalist birliğin illüzyonunu sarstı. Hikâye, sürekli olarak yalnız kalan ve AB’nin bir ortak çatı olmadığını iddia eden KKE’yi doğruladı, ama tekellerin birliği çokuluslu şirketleri güçlendirmek adına insanların haklarını gasp etti. Bütün diğer partiler AB’yi kahramanlaştırırken, KKE’yi ülkeyi yalnızlaştırmak istemekle suçluyorlardı.

Kriz süresince AB’nin imajı oldukça sarsıldı. Sermayenin kontrollü yıkımının yarattığı hasarların paylaştırılması konusundaki rekabetin güçlendirilmesi, içerisindeki pürüzlerin derinleşmesi, üye ülkeler arasındaki birlik beraberliği vurgulayan propagandaların çökmesi, halkın büyük çoğunluğu tarafından gizli tutulan şeylerin vurgulanmaya başlanmasıyla AB’nin karakteri düşünüldüğünde ülkeler arası birlikten tekellerin kastedildiği anlaşılıyordu. Yunanistan’ın AB içerisinde asimilasyonunun yaratacağı sefaletten kurtulmak mümkün ancak birlik karşıtlığı yeterli değil, Burjuva partileri ve SYRIZA bunu kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Onlar AB’nin merkeziyle mücadele etmeliler, yani kendi ülkelerindeki tekellerin iktidarıyla.

Sermayenin belirli bir kesimi AB karşıtlığıyla dostluk kurmaya çalışıyor, insanların “sahte bayrak” sallamalarını istiyor. Başka bir yönetim formülüne ya da uluslararası ortağa ihtiyaçları var ama bu ihtiyaçların her zaman kapitalist sistem çerçevesinde gerçekleşmesi gerekiyor. Geçenlerde Yunanistan sanayicilerinin başkanı ekonominin ulusal politik çizgiye kayması gerektiğini dillendirdi. Bugün plütokrasinin belirli kesimleri ulusal para birimine geri dönülmesine sıcak bakıyor. Örneğin Yunanistan’da gemi sahipleri, turizm sektöründeki iş adamları bunlardan bazıları. Hatta Almanya gibi avrodan kazanç sağlayan bir ülkede bile bir parti Alman Markı’na geri dönülmeli diye talep ediyor. Büyük Britanya daki burjuva sınıfının bir kısmı Kıbrıs’ta avro karşıtı sesler yükselmesiyle birlikte AB’den ayrılınması gerektiğini belirtmeye başladı. Yunanistan’da SYRIZA, eğer ne pahasına olursa olsun avro ya bağlı kalınması isteniyorsa avronun bir değeri olmadığını tabii ki yerel plütokrasinin stratejik seçimlerini düşünmeden fısıldıyor.

Ama açık ki bu Avrupa Birliği karşıtlığı tek başına insanların bilinçlenmesi açısından olumlu bir adımın önkoşulu olamaz, çünkü bu kolaylıkla asimile edilebilir ve plütokrasinin belli kesimlerinin amaçları uğruna Avro bölgesinden çıkma ama AB’den çıkmama ya da Avrupa Ekonomik bölgesinden ve Avro bölgesinden çıkıp kendini başka emperyalist bir merkeze entegre etme yönünde kullanılabilir.

Halkın mücadelesi ab-avro bölgesi ne karşı oluşan karşıtlık tekel karşıtı ve antikapitalist karakterinin gelişmesiyle birlikte daha etkili olacaktır. Ulusal düzeyde mücadelenin burjuvazi güçlerinin alaşağı edilmesi ve halkın gücüyle AB’den çıkılması ancak böyle gerçekleşecektir.