Referandum Sorusu: Onurunuz Satılık mı?

Şahsen ben oyumu kullandım. 23 Ağustos günü, yurda girişte. Üstelik, dış hatlardan geçip, iç hatlardaki aktarma uçağa yetişmek için zamanla yarışırken, ayağıma Zaman takıldı da, az kalsın seçim kurulunun üstüne düşecektim!

Daha genç görevlilerin oturduğu başka masalar da varken neden o masaya yöneldim, bilmiyorum. Sanki aksiliklerle aramda bir mıknatıs gizli. 50 bin kişinin katıldığı mitingte kuş pisliği benim kafama düştüğünde yanımdaki arkadaş bunu ‘şansa’ yormuştu. Nasıl şanssa işte! Seçim masasına yaklaşıp, oyumu kullanmak istediğimi söylediğimde, “Pasaportunuz?” diye soran kurul üyesinin önünde duruyordu Zaman Gazetesi! Manşetinden okunacak şekilde katlanmış olarak. Pasaportumu bilgisayardan kontrol ettikten sonra ‘tamam’ işaretiyle yanındaki kurul üyesine verdi. O da, soluğu boğazında kurumuş memur yüzlü bir adamcağızdı. Üçüncü kurul üyesi bayandı. Hem yazan, hem esneyen noter katibesini anımsatıyordu. Istampaya bastığı mühürü ve oy pusulamı verdi bana. Kabinde oyumu mühürleyip zarfa koyduktan sonra, masaya döndüm ve sandığa oyumu bırakırken Zaman’lı üyeye bakarak “Yurdumuz için hayır’lı olsun!” dedim. Noter katibesini anımsatan hanım, dileğime aldırmaksızın yapmacıktan gülümseyip esnedi. Soluğu kurumuş memuru anımsatan üyenin yüzünde belli belirsiz bir canlanma olduysa da anında eski kuruluğuna döndü. Zaman’cının kaşlarında hissedilir bir çatılma dolandı. Dudakları kıpırdar gibi oldu ama beklediğim uyarı gelmedi. Eğer, “Hayır’ın geçtiği dilek propagandaya girer!” türünden bir uyarı yapsaydı, uyarısı onu, önündeki Zaman’la öpüştürecek patlamamın fünyesi olacaktı. Tam o anda, sanki Kemal Okuyan arkamdan kulağıma, ‘Sen zamanla yarışını sürdür ve uçağına yetiş, yazacakların daha önemli, yazını bitirip zamanında gazeteye ilet, Zaman’ın çelmesine takılıp tökezleme!’ diye fısıldadı. Arkama döndüğümde karımla gözgöze geldim. İçimdeki rüzgârlanmanın sezgisiyle gözleri yuvasında donmuş, tedirgin bana bakıyordu.

Şimdi insanlar verecekleri oyun rengini önceden açıklıyor. Şahsen ben oyumu kullandım. ‘Ne?’ diye sorulmasını ise kendime hakaret sayarım. Bu bir onur sorunudur. Onurumu tartrma hakkını kimseye vermem. Referandum sorusunun açılımı da zaten ‘Onurunuz satılık mı?’ anlamında değil mi? En sıradan insanlık onurunu ayaklar altına alanlar, ‘İnsanlık onurunu katletmeyi sürdürmemize hizmet edecek misiniz, onurunuzu bize satar mısınız?’ diye soracak, ben de böyle bir sorunun yanıtını ‘düşünmeye değer’ bulacağım, öyle mi?

Aynı zamanda, bu bir yurtseverlik sınavıdır. Yurduma bağlılık duygumun sınanmasını da kendime hakaret sayarım. Ülkeyi karpuz gibi dilimleyip, Katar’ın konvoyundan ABD nin kovboyuna kadar satış tezgahına çıkaranlar, ‘Tezgahın çevresinde erkete olarak dolanır mısın?’ diye teklif getirecek, ben de bu teklifi ‘düşünmeye değer’ bulacağım, öyle mi?

Bu aynı zamanda, bilime saygı sınavıdır. Eğitim Bakanı çıkıp “Darwin’i kazıyıp eğitime Cüppeli’yle devam etme hesabımıza katılır mısınız?” diye soracak, ben de ‘Düşünmeye değer!’ diyerek aval aval bakacağım, öyle mi?

Bu, çocuklara karşı, doğaya, suya, toprağa, yoksula, emekçiye, mazluma, mahzuna, masuma karşı sorumluluk halidir aynı zamanda. Bütün insani hallerin üstüne kene gibi yapışanlar, ‘Bizi okşayıp daha çok besleyecek misiniz?’ diye soracak, bu sorunun yanıtını ‘evet’ diye verenlere ben hoşgörülü olacağım, öyle mi?

Ortalıkta ayan beyan gezen soytarılığa, her gün, her an, her yerde tanığı olduğum haksızlığa, yaşanan acılara, mirasını soluduğum değerlerin katline, bırakın ‘evet’ diyeni, seyirci kalanı bile lânetimin hedefi sayarım.

Fazıl Say’ın referandumla ilgili görüşünü açıklamasından sonra gazeteye düşen habere bak: 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası’nda açılışın Fazıl Say’la yapılmasından vazgeçilmiş açılış Müslüm Gürses’le yapılacakmış! Halkın bağrına jilet attırmanın bir formülü de bu olmalı! El insaf! Öfke şimdi gerekli değilse ne zaman gerekli?

Eskiden jilet işportacıları, mallarını “Oni, Bimini, Star, Pal, Poker, Avrupa, Yerli Lüxor, Jop, Joneget, Zaza” diye sayar, reklâmı dur duraksız bir biçimde “Bir paket jilet alana yanında bir adet traş tarağı bedava daha bitmedi, bir adet kan taşı meccani daha bitmedi, bir adet kıl cımbızı hediye...siparişte bekleme yok, anında teslim!’ diye sürdürürlerdi. İşporta tezgahının çevresinde, alıcı pozunda fıldır fıldır erketeler dönerdi. Globalizm çağında traş bıçakları da değişti, işportacı ağzı ve tabiki pazarlanan mal da! Şimdi “Pamuk, Baydar, Roni, Çandar, Yağcı, Altan, Çalışlar...’ hepsi jilet gibi, sinek kaydı traş uzmanları, maşallah! Başbakan’ın tezgahında. İskenderun Demir Çelik’i alana yanında Tekel bedava daha bitmedi, Karadeniz Bakır İşletmeleri meccani....siparişte bekleme yok, anında teslim!’ Demek ki, böyle bir kaderi varmış bu memleketin!

Yalan dizginsiz, soygun tam gaz, tehdit sınırsız....Asıl paket bu. Anayasa değişikliği falan işin kılıfı. ABD’nin Irak’a giderken ‘işini hukukuna uydurması’ gibi. Bu günün Tayyipci liberalleri o günlerde “Yani siz Irak’a demokrasi, teknoloji, uygarlık gelmesini istemiyor musunuz?” diye soruyorlardı. Oraya kim götürecekti bunu: ABD li emperyalistler! Şimdi de “!2 Eylül faşizminden kurtulmak istemiyor musunuz?” diye soruyorlar! Kim kurtaracak? ABD güdümlü o faşizmin besleyip büyüttüğü ABD güdümlü dinci faşistler! ‘Tarih boyu alçaklık’ bu kafa değilse nedir? Bu kafa yapısında sonradan boy veren bir de boynuzlar var. Al işte: Matematik Profesörü Ali Nesin Bey! Yandaş medyanın bir ‘star’ı da o! Hani, yüzünün kıl durumu jilet reklamı yapmaya elverişli değil ama, halkın boğazına kılçık olma uğraşında o da çıra reklâmı yapıyor! Babasını yakanlara çıra sunuyor! ‘Anayasa paketine destek olmak gerekmiş, bu desteğin matematiksel dayanakları varmış!’ Konuk olduğu TRT de rakamlarla bunu açıkladı! Bu ‘matematiksel deha’, bu ‘devasa liberal öngörü’, bu ‘eşsiz demokrasi tutkusu’, bu ‘ödünsüz bilimsel tutum’ karşısında kimse kusura bakmasın, söz değil küfür dahi biter! Cemaat ilişkilerinden gelen, AKP ile yakın teması olmuş, çocuklarını Ferthullah kolejlerinde okutan sağcı bir polis şefi bile ‘ülkenin getirildiği bu karanlıkta kendisiyle vicdan hesaplaşmasına girdiğini’ söylüyor. AKP’nin attığı adımda ‘ışık’ görüp onay vermesi için insanın bir gram akıl ve vicdandan yoksun olması, kafatasının zift, gövdesinin katranla dolu olması gerekli. Ya da çok kurnaz, yani: onuru fiat etiketli!

Devrimciler, sosyalistler, komünistler mi? Onlar için kavga zaten oldum olası, berdevam. Bu güne dek Hitler, Mussolini, Batista, Franco, Salazar, Pinoche, Evren ve benzerine karşı dövüşe dövüşe gelmediler mi? O dövüşün minicik bir parçası olarak, şimdi de referandum yolunda uyarıyorlar halkı ve soruyorlar: İnsanlık onurunuz satılık mı zalimin hizmetkârı mısınız her ulustan mazlum halkın kardeşliğine, emek ve emekçiye düşman mısınız?

Ben şahsen oyumu kullandım ve renginin sorulmasını da insanlık onuruna hakaret sayanlardanım.