‘Keşke’li Yeni Yıl Dilekleri

İktidarbaşı ‘Yumurta atan öğrencilerin arakasında örgüt var!’ diye bağırıyordu. Dinlerken ‘Keşke!’ diye bağırasım geldi! “Yumurta atanların arkasında örgüt var” diyor da, kendisine her gittiği yerde çiçek atan öğrencilerin arkası boş mu? Fıkrada, ‘Temel doping yapmış, ama anlaşılmasın diye yavaş koşmuş!’ diye anlatılır. Maşallah İktidarbaşı’nın ‘dopingli hâli’ ayan beyan: Kendine çiçek atanlara “Siz neden yumurta atmıyorsunuz?” diye soruyor! Eh, onlar karşılamacı. Arkalarındaki ‘cemaat’ tarafından gül ve gülsuyuyla techizatlandırılmaları doğal. Bizimkiler kovalamacı. Bu yıl, elleri yumurtalı da olsa arkaları boş geçti. Dilerim yeni yılda arkaları boş kalmaz. Devrimci düşüncelerle donanmaları ve arkalarında devrimci güçlerin konumlanması şahsen bana sevinçlerin en büyüğünü verecektir. Hele bir de emekçiler ve her kesimden mazlum halkı kucaklayan bir örgütse. Böyle bir güce sahip olup da ‘anlaşılmasın’ diye dağınık gezecek değiliz ya! İçişleri Bakanı’ysa, “Polis öğrencileri değil, öğrenciler polisi dövdü!” demiş. Şu gelecek hissine, şu öngörüye bak! İçimden ona da ‘Keşke!’ diyesim geldi.

Telefonda bu duygumu anlattığım arkadaşım, “Aman dikkat et, dinleniyor olabiliriz!” diye uyardı. Ağzıma takılmış bir kere, yine “Keşke!” diye söylendim. Yağdırdığım lânetin bana verdiği keyfi görmüş olsaydı, telefonun kaşifi Graham Bell bile şaşırırdı! Duyma özürlü annesi ve eşinin mâsumane sessizliğine çare ararken telefona ulaşan Graham Bell, bir ucunu kulağımıza bir ucunu dudağımıza yanaştırıp seslendiğimiz telefonun, 3. şahıslara ‘zalimane bir sessizlikle’ izleme aygıtı olacağını düşünmüş olsa, ona da bir çare arar mıydı acaba? Şimdi o da bize kaldı, yani iki kişinin arasına sinsice giren 3. şahsı karanlık ininde kıstırıp darbeleme işi! Keşke şimdiye kadar yapılmış olsaydı! Bu yıl geçti artık, dileğim yeni yıla!

Şimdi “Aaaaa ne dedin ne?” diye ‘darbe’ sözüne takılmayın. Geçtiğimiz yıl darbe izini yer üstünde, yer altında, gazeteci evinde, hastahane girişinde, kaset içinde, leptop tuşunda, hela taşında, şarkı arasında, sevda yarasında o kadar aradılar ki dilimize pelesenk oldu! Üstelik, “Aaaaa!” şaşkınlığı, böyle sıradanlaşmış durumlarda gösterilmeyecek kadar önemlidir. Kara mara da olsa, başımızda “Ak” ile başlayan bir parti var. Âdemoğlu Amentü’yle Avuç Açıp, gökten topladığı Ahiret mayasını ‘Amin!’ diye alnına çalmıyor mu? (Gerçi benim ona da ‘Keşke tutsa!’ diyesim gelir.) Kutsal kitap yorumcusu ulemanın “Ahiret tarlası” diye zikrettiği dünyamızda ‘zorunlu din ezberi’ hocası, elinde değnek, Aferin’le Azar arasında dolanmaz mı? Bütün kıta adları boşuna mı “A” ile başlar? Sanırım benim Ayaklanma tutkum da “A” sından geliyor! Tamam, darbe kötü ve bu konuda ‘toplumsal mutabakat’ sağlandı. Peki, halkın zulme karşı ayaklanması? ‘Ayrıntı’yı değil ‘Asıl’ı soruyorum: iyi mi kötü mü? ‘Kötüdür, o da darbe sayılır’ diyenle ne konuşayım? Onun yolu yöntemi ancak özde mutabakat sağlanmış olanla konuşulur. Sözgelimi, emekçi halkın zulme karşı ayaklanması iyi mi kötü mü? Bırakın şimdi “A” nın altında “D” izi aramayı, “Biz gençken” diye başlayan nostaljik hikâyeleri, anı pazarlamayı, “Ah o eski Ramazanlar” muhabbetlerini! Yeni bir yılın dileğinden söz ediyorum. Yani: ‘Ampül’ün, Amentü’nün, Amin’in şükredip secdeye çağıran ‘Aaaa!’sından değil, Ateşin, Aklın, Âsiliğin diklenip zalimle hesaplaşmaya çağıran ‘Alfabe’sinden. Yeni yıl için ülkeme ve dostlarıma bu duyguyla dilek sunmaya hakkım yok mu?

Bir bu soru olsa iyi! Kafam yanıtını arayan sorularla karmakarış. İşte birkaçı: ‘Ekmeğine yağ sürdüğün iktidara karşı ekmek kavgası verilir mi? Hadi, yılgınlığın dokunulmazlığı var, hainliğin de var mı? İnsanın güvenmediği şeye inanması mümkün mü?’ diye sorularımı sıralasam sonu gelmez. ‘Hayır dememek için kafasız olmak gerekir!’ diye düşünseniz de, bu ve benzeri sorulara toplumumuz ‘top atar’ gibi toptan “Evet” çekmedi mi? Anketlerin sonucuna bakın: insanımız, en güvenilmez ülkeleri ABD, Fransa, İngiltere, Almanya diye saymaya başlıyor. Buraya kadar iyi. Sonraki soruya verdiği yanıtta ise AB’nin kurtarıcımız olacağına inancı tam! İhanetin itibar madalyası sayılması hâkeza: Bütün köşe başlarında, ‘dokunaklı’ yılgınlıktan ‘dokunulmaz’ hainliğe terfi etmişlerin saltanatı yok mu? Geçtiğimiz yıl vatandaşın kafası böyle çalıştı! Hamamböceği 9 gün kafasız yaşayabilirmiş! Ölümüyse, kafasızlığından değil, açlığından olurmuş! Örnek alınacak hâl değil! Keşke insan, insan olduğunun farkında olsa! Dilerim, vasatı da dahil, insan aklı ve zekâsı kazanır. Yeni yılda...

‘Vasat’a rızam çaresizlikten! Yoksa ‘vasat zekâ’ da az bela değil! Önceki gün araçla gidiyorum, baktım üç vatandaşımız yolun tam ortasında durmuş, çekirdek çıtlayarak konuşuyorlar. Ben de durup, çekilmeleri için beklemeye başladım. Bir süre sonra anladım ki çekilecekleri yok. Camı açıp, “Hemşehrim yatak ya da koltuğa falan ihtiyacınız var mı?” diye seslendim! Birisi “Kaça?” dedi. “Bedava!” dedim. Öbürü, “Niye ki?” dedi. “Hayrına, hani belki yoldaki sohbetinizi oturarak sürdürürsünüz!” dedim. Üçüncü uyanır gibi olup, “Yok hemşehrim, sen yoluna git!” dedi. “Bu yolda gitmek istiyorum, ama nerden geçeyim?” dedim. “Burdan!” diyip durdukları yeri gösterdi. “Sizi ezerek mi?” dedim. “Canım, sen de bizimle kafa bulma, hele bir gel, biz çekiliriz!” dedi. Anladım ki insanımız ezecek kadar üstüne gitmeden kıpırdamıyor. Gittim. Çekildiler. Bilmem ki tampon kıçlarına dayanana dek yol ortasında yemlenmeyi güvercinler mi onlardan öğrendi onlar mı güvercinlerden? Ben o yollardan öyle, bu yılın günleri benden böyle geçti! Yine de güvercinlerin, çocukların ve halkın masum olduğunu unutmadan, dilerim yeni yılda yolumuz daha dertsiz ve açık olur!

Normal insanın uykuya dalma süresi 7 dakikaymış. Derin uykudan uyanmak ise olağan dışı gürültülere bağlıymış! Yatağa girince uykuya dalma süresi saatleri bulan, dalınca da sokaktan kedi bile geçse ayak sesinden uyanacak denli huzuru kaçmış biri olarak, bu bilgiler kendi hakkımdaki ‘normal olmadığım’a ilişkin yargımı iyice pekiştirdi. Tamam, benim bu derece dertli halim normal değil, peki, iktidarın her sözünü uyku dolması gibi yutan ve her sokakta sabahın köründe bangır bangır bağırmaya başlayan ezan sesini ninni gibi algılayanların bu derece dertsiz hali çok mu normal? Dilerim gelen yıl dertlinin böylesinden şevkatini, dertsizin öylesinden şiddetini esirgemez!

Boru değil, motosiklet yarışında Dünya Supersport Şampiyonu çıkarmış bir ülkeyiz. Giysisi ve aksesuvarı insanlığa kan sıçratan binbir firma reklâmıyla bezeli şampiyonumuz, kendisine verilen para ödülünü “Haram!” diye almamış! Çıktığımız yere bak! Eh, bu yol başka nereye çıkacaktı? Özal’lı yıllarda, ağırlık kaldırma şampiyonluğunun yolu, namazında niyazında ‘Cep Herkülü’ ithalinde bulunmuştu! Bu ‘başarı destanı’nı sonraki yıllarda ‘Pamuk’ ihracıyla sürdürüp ‘Pamuklaşma’ konusunda ülkemiz en büyük ödülleri kazandı! Beterin beteri varmış! Gerçi ben dua bilmediğim ve hikmetine inanmadığım için, çareyi başka yollardan arayanlardanım, ama, “Yeni yılda Tanrı bizi daha beterinden korusun!” diye dua edenin duasına da “Keşke!” diye katılırım! Keşke soyut duanın da yumurta, yumruk gibi somut savunma silahları olsaydı. Dilerim onu da biz ekleriz. Yeni yılda...

Ordan burdan konuşurken bir arkadaş, “Senin de karşı olmadığın şey yok! Merak ediyorum sen toplumu düzeltmeye nerden başlardın?” diye söylendi. Dedim ki, “Hemen ‘Belirsiz Şahıs Suçlamaları Birimi’ kurardım!” Ne dediğimi anlamadığını görünce açıkladım: “Hangi tv kanalına, hangi gazeteye baksam, siyasetten spora dek her konuda herkes ‘Bildiklerimi bir açıklarsam yer yerinden oynar!’ diyor. Bu dünyanın düzelmesi buna bağlı, yani yer yerinden oynamalı. Bu işe bir an evel bir yerden başlamak gerekir. Ağızlarını, ‘Bir konuşursam’ diye açanları ‘konuşturma’ noktasından başlayabiliriz! Onun için BŞSB çok önemli!”

Özel yetkili savcıların kulakları çınlayacaktır ama yine de dilerim ki yeni yılda keşke yer yerinden oynasa! Ah, o zaman bütün sevdiklerimi nasıl kucaklarım!