İnsanlık Sevdası Güve Tutmaz

Çünkü mayası çeliktendir, düşleri ipekten, umudu mercan ve sedeften. İnsanlık sevdası, hayatın en anlamlı meyvesidir. İnsanda açan...

Howard Zinn, bu meyvenin ateş rengiyle çiçeklendiği insanlardan birisiydi. Yaşamı süresince insanlık için verdiği mücadelesi ve yapıtlarıyla yankılanan Zinn, kuşkusuz ki, ölümüyle de yankı bulacaktı. Öyle de oldu. Muhalif duruşundan, bu duruşun doğal parçası saydığı eylemliliğinden ödün vermemiş olan bu bilge aydının yaşama veda haberi, irili ufaklı, ilerici gerici dünya basınında yankılandı. 27 Ocak’ta hayata veda ettiğinde 87 yaşındaydı. Keşke bin yıl daha yaşasaydı. Yaşamının her gününü, insanlığın hazinesi olarak soluyan böyle insanların ölümünde, boşluğun uğultusu biraz daha tizleşir, dilsizleşir. Siz, ‘böyle insanlar ölümsüzdür’ diye kendinizi avutsanız da, gerçek artık onların yaşamadığı, yeni durumlara göre içimizi bir kez daha dalgalandıracak rüzgârının dindiği, o güne kadarki rüzgârıyla yetinecek oluşumuzdur. Böyle insanlar keşke ölümsüz olsalar da, insanlığı ilgilendiren her yeni durumu yorumlasalar, sesleri insanlığın pusulası olmayı sürdürse. Ama sonuçta, taşıdıkları can ölümlüdür. Ölümlü olduğu düşünüldüğünde ‘gecinden olsun’ diye iç geçirdiğimiz insanlardan biriydi Howard Zinn. Uzun yaşamına rağmen, yine de 28 Ocak gazetelerini okurken, gencecik bir insanı yitirmiş gibi içim burkuldu. 87 yaşında ölürken, gencecik bir insanın ölüm acısını solutabilmek, ne dehşetli bir erdem. Zaten, ölümsüzlüğün gizi de bu değil mi?

Kendisi gibi, çağının en önemli aydınlarından olan N. Chomsky, “Zinn bir neslin algısını değiştirdi!” demiş. Böyle insanların varlığı, halk
düşmanlığının, vicdansızlığın, onursuzluğun, alçaklığın, soygunun, yalancılığın, softalığın en büyük korkusudur. Söylenmesi gereken şeyi, söylenmesi gereken yerde söyleyen kişilerdir canını sıvıştırmadan, öfkesini yılıştırmadan, onurunu kapı kapı dolaştırmadan tavrını koyan. Alınması gereken tavrı, alınması gereken yerde alan sorulması gereken soruyu, sorulması gereken yerde soran kişilerdir.
Zinn, küreselci popüler kültür tayfasının iyice sahteleştirdiği ‘muhalif aydın’ tavrını cüceleşmemiş, evcilleşmemiş, kullaşmamış gerçek haliyle temsil eden bir aydındı. Küba’ya uygulanan ambargodan, Vietnam’da dökülen kana siyahlara yönelik ırkçılıktan, emekçilere dönük sömürü çarkına, nükleer denemelerden kimyasal silahlara kadar toplumu, insanlığı, hayatı ilgilendiren her konuda tavır koymuş, çağımızın en ateşli muhalif aydınlarından biriydi. Adalet, eşitlik, özgürlük kavramlarını bayraklaştırmaya, kendi ülkesinin tarihiyle hesaplaşarak başlamıştı gerçekliğin gürzüyle yalanı ufalayarak..

ABD emperyalizmi ve sömürü çarkı, onun varlığında, sivil itaatsizliğe tanık oluyor, üstelik, gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalıyordu. Çünkü Zinn, doğruyu ve haklıyı seslendirirken, olağanüstü sihirli bir etkileme gücüne sahipti. Konferanslarına sırf meraktan hatta provakatif olma hesabıyla gidenler bile, onun mizahla örülü derin bilgelik kuyusundan etkilenmiş olarak çıkıyordu. ‘ABD Halklarının Tarihi’ gerçekçi bir tarih kitabı olmasının ötesinde, yeryüzü boyutunda ve milyonlarca insanın hayat bakışına infilak taşımıştı. Yalana oyunbozanlık, Zinn’in tarihe bakışında etki gücü kazanmıştı anlam, saygınlık...

İnsanlığı, ‘sömürülen mazlumlar ve sömüren zalimler’ diye bölümleyen Zinn, bu nedenle kendisini sistemde bölücülük yapmakla suçlayanları, ‘benden bağımsız zaten zenginler ve yoksullar diye bölünmüşlük var’ diye yanıtlayıp, ‘bu bölünmüşlükte yoksulların yanında saf tutmayı insani görevi’ saydığını söylemişti. Emperyalist yağmacılığı ve kapitalist sistemi ‘entellektüel övgü yumağı’yla sarmalayan ve bu yumakta yuvalanıp beslenen liberal güveliğin çarptığı kayalardan biriydi. Zinn’in aydın duruşunda güve yeniği yoktu. Geçtiğimiz yıl, Obama’nın seçildiği dönemdeki tutumu, gerçek aydın tavrının, son, en taze örneğiydi. Liberaller, Obama’yı Bush’la karşılaştırarak övgü yumağıyla sarıyor ve insanlığa ‘kurtarıcı’ olarak sunuyorlardı. Tıpkı bizim ithal malı yerli montaj liberallerin, dinci faşist yapıyı, kendinden öncekilerle, Evren’le, Özal’la, Çiller’le ve benzerleriyle karşılaştırarak ‘övgü yumağıyla’ sarıp ‘kurtarıcı’ olarak sundukları gibi. Obama geldiğinde, ‘Buna da mı karşısınız, bu değişim bir gelişim değil mi?’ türünden soruları, emperyalist-kapitalist sistemin bu ateşli muhalifi, “Bush’la karşılaştırırsanız, gözünüze herkes iyi görünür! Önemli olan, ne yaptığına dürüstçe bakmaktır!” diye yanıtlamıştı. Liberalizmin, kötüyü kötüyle karşılaştırıp ‘daha az kötü’ diye sunma sahtekârlığına bilge inceliğiyle işaret ederek. Zenginin yalanını, gerçeğin gürzüyle, yoksulun örsünde bir kez daha ufalayarak...

Çağının bu seçkin düşünürü, köşesinde oturan ve eylemi sadece kitapları, akademik çalışmalarıyla sınırlı biri de değildi. ABD deki birçok eylem ve gösterinin katılımcısı olmanın ötesinde, bizzat düzenleyicisiydi. Birçok grev ve savaş karşıtı, ırkçılık karşıtı gösteri, onun öncülüğünde düzenlenmişti. Birçok dile çevrilen yapıtlarıyla, dünyada geniş bir okur kitlesine sahipti. Zinn’in, Marks’ın kendini savunmak için dünyaya geri dönüşü ekseninde yazdığı oyununu, “Marks’ın Dönüşü” adıyla Genco Erkal sergiliyor. ‘ABD Halklarının Tarihi’, ‘Amerika Muhalifleri Konuşuyor’, ‘Öteki Amerika’ gibi yapıtları da Türkçe’de yayınlandı.

Zinn’in ölüm haberi Türkiye gazetelerine de yansıdı. Basın organları genellikle ajanslardan geçilen haberi kullandılar. Onun hakkında bilgisi olan ve yapısıyla yakınlık kuranlar ya da en azından yayın ahlakı taşıyanlar, çağının bu çok önemli aydınıyla ilgili daha geniş haber ve yazılar yayınladılar. En faşist ve en rezilleri dahil, onun ölümüne ilişkin çıkan bütün haber ve yayınlar arasında bir alçaklık, rezillik, bayağılaşma yarışı yapılmış olsaydı, Star Gazetesi, bu yarışta birinciliği kimseye kaptırmaz, bu yarışın da starı olurdu! Gazete, insanlık sevdalısı bu büyük bilge kişinin ölümünü, “Öteki ABD’nin tarihçisi sizlere ömür!” başlığıyla duyurdu. Ölüm acısına dek, her yerde bunca güve ruhuyla kanatlanmak, tam da yapılarına yakışık düştü. İnsanlık sevdasına güve yeniği işlemez demenin, zaten güve kurtçukları için ne anlamı var? Attıkları başlık, tam da yapılarıyla örtüşüktü.

Haber başlığı, iktidara ve dinci faşist sisteme yavşaklığın, magazin kültürüne bulaşıklığın yağcı kaşığı bu gazetenin ‘özgün’ ve ‘kendine özgü’ de olsa, başlığın altındaki haber yine ajanslardan çıkan klasik haberdi! Yani, bilgisizlikleri de çaresizlikleri kadar. Haberi ajanstan gazeteye kopyalayan kim, koyduğu haberin farkında mı, başlık ona mı başkasına mı ait, sayfayı kim düzenledi, başlığı atan haberi okudu mu, kasıtlı mı, yönetmenin gözüne ilişti mi, iliştiyse ne düşündü, gazetede onca çalışan içinde bu başlıktan rahatsız olan çıktı mı, ‘sizlere ömür’ derken ne düşündü, yoksa bir şey düşünmedi mi, magazin haberiyle mi karıştırdı, yoksa karıştıramayacak kadar ‘mega-magazin’ birisi mi, başlıktaki ‘ruh’ onun ruhsal yapısına çok benzediği için ‘bu habere nasıl başlık atalım’ diye Sabah’ın ‘kültür hormonlusu’ E. Ardıç’a mı sordular, yoksa zaten hepsi çoktan E.Ardıç’laştı mı... gibi sorulara yanıt arama işini her halde psikologlara bırakmak en doğrusu! Eh, böylece bana da, ‘lanet olsun bu çürümüş gazete-gazeteci sürüsüne’ diye başlayıp, içime bir intikam düğümü daha atmak kalır.

‘Yoksulluğun çığlığını duymayan, adaleti bilmez!’ diye durmaksızın, yorulmaksızın seslenmiş, ömrü boyunca alçaklığa karşı mücadele etmiş bir insanı anarken, zaten, alçaklar sürüsüne lanet yağdırmasam, yazıdaki boşluğu sürekli sızlayacaktı.