Enver Gökçe’nin Anısından Üç Demet Gökçe Çiçek

(19 Kasım Enver Gökçe'nin ölüm yıldönümüdür. 1981 yani 80 Darbesi ve sürgünde oluşumun ertesi yılıydı. Soğuk bir Avrupa ülkesinde bir başımaydım. O gün, hiçbir yerde yayınlayamayacağımı bile bile, duygusunu yapayalnız soluyarak "Yok Edilmiş Bir Halk Cevheri: Enver Gökçe - Hey benim kara sevdam / kalleş kaderim" başlıklı bir yazı yazmıştım. Ancak 1986'da, 5. ölüm yıldönümünde ATİF'in Köln derneğinde ona bir anma toplantısı düzenleyebilmiş, yazımı da bu kesimden arkadaşların çıkardıkları 'Tohum' dergisinde yayınlayabilmiştim. Yine, ülkeden uzak, sürgün yıllarında yazdığım, "Enver Gökçe'nin Anısından Üç Demet Gökçe Çiçek" başlıklı anma yazım ise 1992 tarihini taşır. Yazılar 'Özlemin Dili Olsa' adlı kitabımdadır. Ölüm yıldönümüne rastlayan bugünkü köşemde, Enver ağabeyin anısıylayım.)

1

Panzerler / Üstümüze / Kalkar / Armut / Çiçeğindeyiz / Meğer / Sokakta / Düşenler / Var / Ve / Okulda / Gösteride / İşkencede / Ve / Mağarada / Kışda / Karda / Kıyamette / Silahlı / Silahsız / Ve / Yalnız...

Öfkenin bir rengi varsa, Gökçe'nin şiiri o renktedir. Zalime karşı duyulan kinin, haksızlığa karşı isyanın, mazluma karşı duyulan sorumluluğun, halka olan bağlılığın bir rengi varsa, Gökçe, şiirinin ışığını o renkten almıştır. Şiirinin tüm sözcükleri, tıpkı, gün gün acılar içinden süzülmüş yaşamı gibi, tek tek yaşam içinden süzülmüştür. Doğumdan ölüme dek, bir yanı doğulan yerde, bir yanı yeryüzünde bir yanı acılarda, bir yanı başkaldırılarda olmanın bir rengi varsa, Gökçe'nin yaşamı da, şiirleri de, gün gün, sözcük sözcük o renktedir. Acı işlidir. Kurşun dişlidir. Yaralıdır. Öfkelidir. Hem kendi köyünce ilgili, hem yeryüzünce bilgilidir. Bedeli canla ödenmiş şiirlerdir. Eylül darbecilerinin, paletleri kanlı panzerleri, kanlı postallarıyla, mazlum halk ve uluslara karşı katliam sürdürdükleri günlerde, 19 Kasım 1981'de, Enver Gökçe, acısı bin misline katlanmış yüreğiyle, yalnızlık içinde, sessizce ayrılmıştı aramızdan. Mezarı nerdedir, nasıldır, kimi kimsesi kalmış mıdır geride? Ölümünden sonra şiirlerine üşüşen şarkıcı takımından kaçı bilir? Halkın bir rengi varsa, o renktedir Gökçe'nin şiiri. Talan edildiği için bir avuç. Susuz bırakıldığı için kıraç. Ekmeği çalındığı için aç. Ve isyankâr bunun için. İhtilalci. Mazluma onur, zalime baş belası bir avuç cevher. Türkiye'de, 'aydın' geçinenlerinse, Enver Gökçe gibi bir utançları var. Çünkü uzlaşmaya, sessizliğe, güdümlü olmaya, onu bir türlü uyduramamışlar. Eceliyle öldü diyorlar. Oysa ki, katledilmiştir. Renklerinde yaşıyor.

2

Fidan diktim söküldü / Yaprakları döküldü / Ellerin yari geldi/ Benim boynum büküldü // Güldüğümü / Karşıda gül düğümü / Yarim burdan gideli / Kim görmüş güldüğümü

Halk kültürü bilgini Pertev Naili Boratav, Gökçe'nin 'Eğin Türküleri' çalışmasına yazdığı önsözü, "Bu satırlar onlara, uzak gurbetteki dostlarından selam ve sevgi iletsin!" diye bitiriyor. 1981'in Ekim'inde yazmış. Gökçe'nin ölümünden bir ay önce. Gökçe'nin bu değerli halk kültürü araştırmasını hazırladığı tarih ise 1947. Gökçe'nin şiirine ilk renkleri topladığı yıllar. Halkı soluyor. Tüm boyutlarıyla, sevdasıyla, acısıyla soluyor. Döne döne okuyorum. Halkı, kültüründen solumanın ders kitabı. Şair olabilme yolunda ilk kılavuz.

3

Dursun / Dursun yas esvaplarınız / Yığın, derleyin / Gözyaşlarınızı / Bir metal oluncaya kadar / Bununla vuracağız / Gündüz gece / Bununla çiğneyeceğiz gündüz gece / Bununla tüküreceğiz / Gündüz gece / Kin kapılarını / Kırıncaya kadar

Pablo Neruda. Dünyanın bir başka ucundan, Şili halkının öz evladı. Gökçe gibi, halkını soluyarak yeryüzüne sesleniyor. Ve biz, yüzyılımızın bu en engin şairini, ilk kez, 1960'ta, Enver Gökçe'nin çevirinden öğreniyoruz. Bir ucu Erzincan'ın Çit Köyü'nde, bir ucu Şili'nin dağ yamaçlarında Enver Gökçe'nin. Yeryüzünde. Neruda'yla buluşması rastlantı değil. Aynı damardan soluyorlar halkı. Sevinçleri, acıları, umudu, başkaldırıyı. Gökçe'nin Neruda çevirisi, Neruda çevirilerinin en seçkinidir. Ne ki, yayınlandıklarında, tıpkı Gökçe'nin yaşamı ve şiirleri gibi görmezden geliniyor. Çünkü, çevirileri de, yaşamı ve şiirleri gibi, büyük kent dükalığının gizemci, uzlaşmacı, halktan ve yaşamdan kopuk sanat anlayışı açısından kural dışı. Zaman Gökçe'den yana. Çünkü halk, sahte kimlik değil, öz köklerini arıyor. Gökçeleri karanlıktan seçerek....