Yenilginin ağırlığı

Çoğumuz bu hisle kıvranıyor. 16 ay geçti o görkemli Haziran günlerinden bu yana. İlkin “Eylül’de gel” dedik. Sonra, 17 Aralık skandalı patlayınca “hah, birbirlerine girdiler, bu sefer kesin devriliyor” diye heveslendik. Bu hevesle gittik Mansur’a, Sarıgül’e umut bağladık doğru dürüst verdiğimiz oylara bile sahip çıkmadılar. İş bir karış uzunluğundaki cumhurbaşkanlığı seçimi pusulasına gelince de moratoryum ilan edip tatile çıktık.

Ama hepimizin boynuna basan bir ağırlık var, Frodo Hüküm Dağı’na yaklaştıkça ağırlaşan güç yüzüğü gibi. Birkaç gün önce bir dostumla yaptığım sohbette bana arkadaşlarıyla çıktığı yaz tatilinin çok moralsiz geçtiğini anlattı. Bir yerden sonra bu moralsizlik tartışma konusu olmuş ve meseleyi irdelediklerinde durumlarını Gezi’den sonra “umutlarını, beklentilerini kaybetmiş, yorulmuş” olmalarına bağlamışlar.

Doğruya doğru… 2013 Haziran’ında her akşam ofislerden, plazalardan çıkıp Gezi Parkı’na aktık. Milyon taneydik, on milyona öncülük ettik. Duvarları esprilerimizle, AKM’yi pankartlarımızla, Türkiye’yi bayraklarımızla, meşalelerimizle donattık. “Diren” kelimesinin anlamını değiştirdik. Sonra? Dün 29 Ekim’di. Cumhuriyet’in bütün ilerici değerlerini laikliği, bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliğini ayaklar altına alan taşra avukatı kılıklılar öldürttüğü adamın cenazesine giden pişkin mafya babaları gibi Cumhuriyet Bayramı’nı idrak etmediler mi? Gözümüzün içine baka baka… Ne kaldı Haziran’dan bugüne elimizde?

Eğer üzerimize serpilmiş ölü toprağını atmak istiyorsak, bu soruya cevap vermeden önce hevesi kenara koyup meseleye akılla yaklaşmamız gerekiyor. Zira zafer ile yenilgi birbirinin zıttı zannedilse de, gerçek hayatta zıtlıkların arasında hep bir ilişki vardır ve binlerce yıllık insanlık tarihi gösteriyor ki, mesele toplumsal mücadele olduğunda önünde sonunda insanlık adına daha iyiyi hedefleyenler galip gelir. Önünde sonunda…

Bu klasik müzikteki senfoni yapısına benzer. Tipik bir senfoni dört parçadan oluşur: Canlı ve hareketli bir giriş, sakin veya hüzünlü bir gelişme ile sürer, keskin ve sürprizli bir hareketle sonuca yönelir ve giderek hızlanan bir hareketle tamamlanır. İyi bir senfonide ise bütünlük vardır: Ana tema ve yan temalar parçadan parçaya evrilir, gelişir ve insanı derinden sarsan bir finale doğru birleşirler. Yine de, senfonilerin önemli parçaları ilk ve son hareketleridir. İlk hareket heyecan uyandırır ve dikkati toplar, son hareket ise dinleyiciye müziğin en gelişkin halini sunar. Öyle ki, bunu bilen besteciler genelde yaratıcı becerilerini ilk ve son harekete yoğunlaştırır, ikinci ve üçüncü hareketler ise ilk ve son hareket arasında bir bağlaç, hatta zaman zaman bir dolgu vazifesi görür. Örnek olsun senfoni dehası Beethoven’in yalnızca 7. Senfonisi’nde ikinci hareket öne çıkar*.

İçinden geçtiğimiz günler, Haziran’da çalmaya başladığımız senfoninin ikinci hareketini oluşturuyor ve tarih buna benzer örneklerle dolu. 1789’da Bastille’den 1871’de Komün’e giden yolda Louis Bonaparte gericiliği yılları 1908’de İkinci Meşrutiyet’ten 1923’te Cumhuriyet’e giden yolda işgal yılları 1905’de kurulan anayasal monarşiden 1917’de Büyük Ekim Devrimi’ne giden yolda Çarlık istibdadı yılları… Bu yolların hepsi, büyük ve kıymetli bir sona vardı. Hepsinin vardığı yerde boyun eğdiği, tükendiği zannedilen insanlık tüm görkemiyle ayakları üzerine dikildi.

Yalnız, unutmamak lazım: İyi bir senfonide ikinci hareket sönük olabilir, ama izleyiciyi uyutmaz iyi bir orkestra da “nasıl olsa önemsiz” diye o kısmı umursamadan, hata yapa yapa çalmaz. Bugün senfonimizin hüzünlü, yavaş kısmını çalarken biriktireceklerimiz, finalinin ne denli zengin ve gelişkin olacağını belirleyecek, yapacağımız hatalar ise son harekete birer defo olarak yansıyacak. Dolayısıyla enseyi karartmanın da âlemi yok, yelkenleri suya indirmenin de. Bu senfoniyi hep beraber çalmaya başladık öyle ya da böyle bir sona vardıracağız. Ardından da ehil bir besteci bu topraklarda 1923’ten bu yana çalınan en güzel senfoniyi notalara dökecek.

Bu şerefe kimin nail olacağı konusunda da bir fikrim var ama, izninizle o kadarı bana kalsın.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal


*Bu günlerde iyi gider, dinleyiniz: http://goo.gl/730i2C