Unutmayalım, affetmeyelim diye…

İğrenç bir karanlıktayız. Feneri hangi kuytuya tutsak, gözü kamaşan sakallı yobazın teki şalvarını toplayarak bir çocuk bedeninin üzerinden kalkıyor. Biz kendi mutsuzluğumuz ve endişelerimizle meşgulken, şeriatçı alçaklar da cebren ve hile ile ele geçirdikleri iktidarı mümkün olan en iğrenç biçimlerde suistimal etmekle meşgulmüş.

Bu rezilliği diktatörün zıvanadan çıktığı son birkaç ayla sınırlı sanıyorsak çok yanılıyoruz. Kendinde böylesine her alçaklığı yapabilme hakkı gören bir pervasızlık değil birkaç ay, birkaç yılda bile zor yerleşir. Gericiler çetesi yıllar boyunca ülkeyi, her fırsatta tarlasını yarım metre genişleten, laf yedi mi de yarım ağızla “tamam tamam” diye çaldığının bir kısmını geri veren arsız köylü gibi, adım adım ele geçirdi. Özendikleri Osmanlı’nın mehter bölükleri gibi, iki adım ileri bir adım geri atarak ve beraberlerinde sübyancılık, oğlancılık, cariyelik gibi türlü şerefsizliği getirerek.

Bu karanlık saltanat, toplumun tamamını içine gömdükleri dinselleşme olmaksızın kurulamazdı.

Dolayısıyla kafamıza geçirilmiş kara çarşafı da dinselleşmeyi püskürtmeden ve toplumdan temizlemeden yırtıp atamayız. Yani, diktatörün devrilmesi yetmez; gericilik on üç yılda ele geçirdiği tüm mevzilerden sökülüp atılmalı. Bunun için de bir ihaneti asla affetmememiz, ondan çıkarttığımız dersleri asla unutmamamız gerekiyor.

Liberallerin, Taraf’çıların, Yetmez Ama Evet’çilerin ihanetinden bahsediyorum.

Bir örneği dört yıldır saklıyorum, kısmet bugüneymiş. Yazarı bu tayfanın elebaşı diye değil, yazı çok çarpıcı olduğu için. Yıldırım Türker’in 6 Şubat 2012 tarihli Radikal gazetesindeki “Din Dersi Meselesi” yazısı.

Türker yazısında uzun uzun çocuğunun din dersinden muaf tutulmasını sağlama çabasını anlatıyor. Görseniz ne acılar çekmiş; “TC Devleti”nin kafkaesk kurumlarında sürüm sürüm sürünmüş. Nihayetinde de başarısız olmuş. Ve yazının sonuna doğru, aşağıdaki muhteşem paragrafı yazıyor.

Yıllardır dindar olma hakkını destekleyen, başörtüsüne özgürlük çağıran yazılar yazdım. Şimdiki hükümetin üstüne ‘Asıl Müslüman biziz’ diye yürüyen Kemalist vahşilerin karşısında durdum. Yine dururum. Ama dinsiz kalma hakkımı, çocuğumu dinden arındırılmış bir dünyada büyütme hakkımı da aynı şevkle savunacağım.

Bu paragraf liberalizmin ihanetinin de, gericilik karşısındaki kifayetsizliğinin de özetidir.

Bir, her birey özgürce istediği dine inanabilmelidir ama her din bir yasaklar manzumesidir. Bu yüzden özgürlük isteniyorsa, dinin sadece siyasi iktidarı değil, her bireyin katılmak zorunda olduğu toplumsal yaşantıyı tahakküm altına alması, laiklik vasıtasıyla engellenmelidir. Özgürlüğün teminatı budur. Liberaller, “sınırsız din özgürlüğü” saçmalığı ile sünni islama kendisine aykırı her şeyi ezip yasaklayacak gücü verdi.

İki, ülkelerin tarihi iyisi ve kötüsüyle halkın mirasıdır. Eleştirilebilir, aşılabilir, ama yokmuş gibi davranılamaz. Türkiye’de çocuğunun ateist olma hakkını savunan biri aynı cümlede “kemalist vahşiler”den bahsediyorsa (ve emin olun bunu söylerken Türker’in aklından sadece darbeci generaller değil Türkan Saylan da geçiyordur) en iyi ihtimalle kafasızdır. Kemalizm aşılmalı, ama bu ülkenin ilerici insanları dinselleşmeyle mücadele ederken Cumhuriyet aydınlanması ile pozitif bir ilişki kurmak zorunda. Liberallerin cumhuriyet düşmanlığı bu ilişkiyi sabote etti.

Ve üç, insanların “çocuğunu inancına göre dilediği gibi yetiştirmek” diye bir hakkı olamaz. Laik devlet sadece çocuğa din dayatmamakla değil, dayatılmamasını sağlamakla da yükümlüdür. Çocuk ebeveynin malı ya da biyolojik uzantısı değil, henüz kendi kararlarını alma yeterliliğine sahip olmayan bir bireydir ve pedagoji bilimi, köktendinci dogmaların çocuk gelişimi açısından çok zararlı olduğunu defalarca ispatladı. Liberallerin “sen çocuğunu istediğin gibi yetiştir, tek ki benim çocuğumu ateist yetiştirmeme karışma” aymazlığı sayesinde okullarda çocuklara “şehit olmak ne güzel” diye anlatılır, o çocuklara TRT ekranlarında canlı bomba olma arzuları anlattırılır oldu.

Yaşayarak görüyoruz, lütfen unutmayalım: Modern toplumda özgürlüğün başlıca teminatı tavizsiz bir laikliktir. Diktatör bir gün devrilecek ama bu ülkenin egemenleri dinselleşmeden biz onları mecbur etmezsek vazgeçmeyecek. Ve o gün geldiğinde bu hainler bir kez daha dinselleşmeye siper, Arınç gibi, Gül gibi “muhalif” islamcılara yancı olacak, vesayetten falan bahsetmeye başlayacaklar.

Bir daha asla bu saçmalığa ne söz hakkı, ne prim, ne de izin verelim.