İnsan bencil midir?

Geçtiğimiz hafta sonu sosyalizm okulları vesilesiyle liseli arkadaşlarla bu soruyu tartıştık. Benim için düşünsel içeriğinin çok ötesinde sarsıcı bir deneyimdi ve izninizle bu hafta köşeyi buna ayırmak istiyorum.

Soru toplumun “sağ” duyusunu sorguladığı ölçüde provokatif kuşkusuz. Zira bugün epidemi boyutlarına varmış cehaletle dalga geçmek için kurgulanan sokak röportajlarına benzer bir biçimde elinize kamera alıp meydanlara çıksanız ve insanlara bu soruyu yöneltseniz alacağınız cevaplar büyük çoğunlukla “ne sandın, âlem kötü kolla…” ayarında olacaktır. İçinden geçtiğimiz çürüme yıllarının da kendine has erdemleri (veya anti-erdemleri) var ve bencil olmanın bireyin çıkarına olduğu düşüncesi bunların başında geliyor.

Ben de konuya buradan girdim ve bencilliğin toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan, kaybedecek neredeyse hiçbir şeyi olmayan emekçiler açısından bireysel bir fayda sağlamasının kural değil istisna olduğunu, o kadar istisnanın piyango bileti alırken de olduğunu tartıştım. Gerçekten de, sıradan bir insan için bencillikten çıkar sağlamanın tek yolu kendisinden başka kimsenin bencil olmamasıdır; çünkü sıraya kaynak yapma ve benzeri basit bencillikler toplumsal tepkiyle karşılaşıp püskürtülmediği ölçüde çok kısa vadede herkes tarafından benimsenir ve bireye sağlayacakları anlık fayda yaşanmaz hale gelen toplumsal hayatın herkese vereceği zararın yanında hayli küçük kalır. Tam da bu yüzden kentli yaşantının çekilmez bir keşmekeşe dönüşmesiyle “mini çakal”lığın yaygınlaşması arasında çok sıkı bir ilişki var.

Aynı meselenin işyerindeki yansıması ise yalakalık ve ispiyonculuk. Bir şirkette bu davranışlar patron tarafından ödüllendirilmeye başladığı anda ortalık sudan sebeplerle kendisini parlatmaya çalışan, işi gücü bırakıp mesaidaşlarının istismar edecek açıklarını arayan dallamalarla dolar. Kimsenin kimseye güvenmez olduğu bu ortamda gerçekten nitelikli insanlar da arkalarını kollamaktan iş yapamaz olur ve sonuçta patron mobbing yapmadan kimseden verim alamaz hale gelir. Kanımızı kurutan plaza ortamının irrasyonalitesinin özü budur.

Bu minvalde sürdürdüğüm konuşmamı baskı ve zorbalık altında kolektif mücadelenin bencilliğe göre birey için de çok daha faydalı olduğunu iyi gösterdiğini düşündüğüm bir örnekle noktaladım: Nazilerin “Yahudi sorununa nihai çözüm” için kurduğu imha kamplarında gaz odaları her çalıştırıldığında, çığlıklar bitip de iş ölüleri fırınlara taşımaya geldiğinde manzara aynıydı: En altta yaşlılar ve çocuklar, ortada kadınlar, üstte ise yetişkin erkekler. Öte yandan, bu kamplarda hemen hiç ayaklanma olmamış, kamplar Kızıl Ordu tarafından ele geçirilene dek birer ölüm fabrikası olarak işlemeye devam etmişti.

Bu örnekle konuşmamı bitirdim ve sözü salona teslim ettim; sohbeti benim açımdan çarpıcı kılan kısım ise bundan hemen sonra söz alan bir arkadaşın söyledikleri oldu. Keşke kelimesi kelimesine hatırlayabilseydim, ama özü şuydu: İnsanların kendi çıkarlarına aykırı olduğu için bencil olmaması gerektiğini söylüyorsunuz ancak bu da bencilliktir; insanlar onlara faydalı olacaksa dahi bencil olmamalıdır.

Ahlaki açıdan doğru olsa da bu konuda dikkatli olunması gerektiğine, aksi takdirde hayal kırıklığına uğranabileceğine dair bir şeyler geveledim, ama o andan beri düşünüyorum: Biz de böyleydik; insana dair bu iddia ve umudu ne oldu da yitirdik?

Sizi bilmem ama ben çok iyi hatırlıyorum o yılları. Turan Dursun okuyup din hocasıyla atışır, bazı şeyleri yarım yamalak da anlasak felsefe okuyup tartışırdık. Walkmande milletin gürültü dediği müziklerin gitar sololarını dinlerken gözlerimiz dolardı. Bodrum katlarındaki izbe rock barlarda kafa sallarken bir yandan da ortama yabancılaşıp hayatın anlamını düşünürdük.

Bir iddiamız vardı. Karanlığa, yükselen islamcılığa boyun eğmeyecek, aydınlığı, insanlığı savunacaktık. Şimdi ise bütün ütopyalarımızı yitirmiş halde, amaçsızca cumhuriyetin yıkıntılarında gezinip duruyoruz.

Aşağıdaki fotoğrafa iyi bakmanızı rica ediyorum. O fotoğraf Çorum’da çekildi. Hayatlarında Tayyip’ten başka hiçbir şey görmemiş gençler Türkiye’den geriye kalan enkazı temizleyip bir kez daha bu topraklarda aydınlığı kurmaya çabalıyor ve buna “insan bencil midir?” sorusunu tartışarak başlıyorlar.

Kendi gençliğimize, yaşadıklarımıza, Hababam Sınıfı’ izlerken gözleri dolan insanlığımıza biraz olsun değer veriyorsak, o fotoğraftan çıkartacağımız bir ders değil görev var; enkazı hep beraber kaldırmak ve bu karanlık çağı kapatıp yenisini açacak aydın, emekçi insanı el birliğiyle kurmak.

İnanın, maddi değil insani, gündelik değil tarihsel çıkarlarımız da bunu gerektiriyor.

İnanın…

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal