İdiokrasi

Kabaca benimle aynı yaşlardaki herkes çocukluğunda “Ali kıza bir kılark çekiyor, kahvedekiler ınının diyor” sözlerine eşlik etmiştir(1). MFÖ Ali Desidero’yu söylediğinde sene 1990’dı; “değişik bir psikoloji, bir felsefe, idiotloji” diyor, üzerinden 12 Eylül geçmiş ülkenin absürt çelişkileri ve bu çelişkilerle darmadağın olmuş aklıyla dalga geçiyorlardı. Bir tarafta derin düşündüğünü zanneden ama düşüncelerinin gereğini yapmayan kentli, eğitimli insan; diğer tarafta düşüncesi müşüncesi olmayan ama arzularını eyleme dökmekten hiç çekinmeyen lümpen ilkellik.

Aradan 25 yıl geçti ve iş olacağına vardı. Eylemsizlik etkisizliktir. Akıl bir türlü eyleme geçip kendini dayatamadı ve lümpen ilkellik kazandı. “Felsefeyi sever misiniz?” diye sorduğunda “biz hep dönerciyiz” yanıtını alan kız gitti buluştu o ayıyla. Şimdi her gün onun gibi ayılar kadın öldürüyor.

İdiotloji ile iktidara geldiler ve ülkeyi idiokrasiyle(2) yönetiyorlar.

Düşünce ile eylemin birbirinden ayrılabileceği, düşüncenin hayatı şekillendirmeden de; hatta asıl hayatı şekillendirme, iktidara gelme gayesi gütmediğinde derinleşebileceği liberalizmin temel argümanlarından biridir. 12 Eylül’den bu yana sermaye arsızlığına hep bu sinsi yalan eşlik etti. Bir yanımızda annemiz “aman olaylara karışma” derken öteki kulağımızdan içeri bu liberal zehir akıtılıyordu, hala akıtılıyor: Ne olursa olsun herkesin düşüncesine saygı göstermeliydik. İfade özgürlüğü kategorik olmalı, bütün düşünceler bu özgürlükten eşit derecede yararlanmalıydı. Bu toplumun değerlerini aşağılamamalı; dindarları, geleneklerine göreneklerine bağlı insanları gücendirmemeliydik. Sol zaten bu toplumun değerleriyle barışamadığı için yenilmişti.

Gelişkin aklın en temel göstergelerinden biri şüphe etme becerisidir, ama septisizmin sonu etkisizliktir. Biz kendimizden şüphe ede ede eylemsizleştikçe modern akıl toplumsal yaşantıyı şekillendirme görevinden kovuldu ve ondan boşalan yeri sırtını din ve töreye dayamış tüccarların, müteahhitlerin kâr hırsı aldı. Biz lisedeyken din öğretmeniyle dalga geçmek ergenlik eğlencemizdi, şimdi o din öğretmeni kız çocuklara “örtünmezseniz hepinizin sonu Özgecan gibi olur” tehditleri savuruyor.

Bu cesareti yalnızca iktidarda olmaktan değil, aynı zamanda inanç özgürlüğünün tüm özgürlükler içinde birinci ve dokunulmaz hale gelmiş olmasından, bizim de buna istemeyerek de olsa onay vermiş olmamızdan alıyorlar. İdiokrasi toplumsal yaşantıya öyle nüfuz etti ki inancı dayatmak için her Cuma İstanbul’da Kadıköy vapurunda merdiveni, Ankara’da Kızılay metrosunda girişi kapatıp namaz kılmak gericiliğin olan ritüeli haline geldi. Dahası, gerici idiotloji düzenin toplumsal dokularını öyle dejenere etti ki, yaklaşmakta olan seçimlerde meclise girme ihtimali olan hiçbir parti dinselleşmeyi geriletmek gibi bir hedefe sahip değil. Memleketin en sol partisi olma iddiasındakiler bile “kara çarşaf bu ülkenin bir rengidir” diyor, aday listelerine gericileri doluşturuyorlar. Hiçbiri de çıkıp cesaretle “bizim iktidarımızda ‘6 yaşındaki çocuk evlenebilir’ diyen gerici soluğu hapiste alacak” diyemiyor. Çünkü düzenin egemen idiotlojisinde inanç özgürlüğü artık söylem düzeyinde pedofiliyi dahi kapsıyor.    

Yaşanan tahribatı tamir etmek istiyorsak, bunun medeni biçimde saygı göstererek ve saygı bekleyerek olmayacağını bilelim. 2013 Haziran’ında “durun” dedik, “çok ileri gittiniz, boğuluyoruz” dedik ama durmadılar. Çünkü fıtratlarında durmak yok. Durdurulmalılar. Hala da Kabataş’ta golden shower fantezilerinden bahsediyor ve utanmadan bu yalanları çocuk oyuncağı görsellerle manşetlere taşıyorlar.

Medeniyet artık kendisini militanca savunmak zorunda.

18. yüzyılın sonuna yaklaşılırken aristokrasi ömrünü tüketmiş, açlıktan ağzı kokanlara “pasta yesinler” diyecek kadar ahmaklaşmıştı. Bugünün idiokrasisinin tek farkı lümpenleşmiş açlar ordusunun bir kısmını tekkelerde akşam kaynatılan çorba ve üstüne çekilen zikirle kendilerine bağlamış olmaları. Onun ötesi aynı akılsızlık, aynı kibir.

Ve 18. yüzyıl biter, devrimler çağı açılırken Maximilien Robespierre devrimi “özgürlüğün tiranlığa uyguladığı zorbalık” olarak tanımlamıştı. İhtiyacımız olan bu iradedir. Herkes için daha iyi bir dünya kuracak dönüştürücü aklı taşıyan, itiraz edenleri de bu akla tabi kılma cesaretini gösteren ve sorumluluğunu üstlenen, liberallerin “despot” ve “toplum mühendisi” suçlamalarına kulak asmayacak kadar doğrulardan emin insanların iradesi.

Bu irade bugün ne sandıktan çıkar, ne de hayvanat bahçesine dönmüş meclise sığar.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal


(1) Bu hafta fonda çalsın madem: https://www.youtube.com/watch?v=E4xrmuqfzBc

(2) Bu parlak terimi ben icat etmedim tabii. Kavram, 2006’da çekilmiş ve 500 yıl uyuduktan sonra dünyanın açık ara en akıllı insanı olarak uyanan sıradan bir vatandaşı anlatan bir filmin adı. Onun ötesinde bir evveliyatı var mı bilmiyorum.

 [E1]http://haber.sol.org.tr/turkiye/din-kulturu-ogretmeni-size-tecavuz-mubah...