Hayatımızın merkezine çakılan kazık

Aylardır bu köşede ortak sorunlarımızı tartışıyoruz. Bu hafta müsaadenizle kadrajı biraz daraltmak ve söze içimizdeki en önemli ayrımlardan birine işaret ederek başlamak istiyorum. Bu ayrım ne mesleğimiz, ne oturduğumuz şehir, ne de siyasi görüşümüz. Bu ayrım çocuklu olmamız veya olmamamız. Hepimiz hayatın bir noktasında bu konuda bir karar aldık. Kimi örneklerde bu karar neredeyse tamamen partnerler arasında alındı, kimi örneklerde işe fazlasıyla aileler karıştı. Kimi örneklerde kolayca hemfikir olundu, kimi örneklerde olunamadığı için ilişkiler yıkıldı ama nihayetinde bazılarımız kendi hayatını yaşamayı, bazılarımız ise bundan vazgeçip üremeyi seçti.

Bana kızabilirsiniz ama altını çizmek zorundayım: Evet, bu kararı alanlar (alırken bunun tam olarak farkında olmasalar da) kendi hayatlarını yaşamaktan vazgeçerek aldılar. Üstelik kadın veya erkek olmamız da sanıldığı kadar önemli değildi zira çocuğun mevcut hayatı yıkıp yeni bir hayat dayatması yalnızca bakım angaryalarından kaynaklanmıyor.

Biz, başarılı olmadığımız zaman hayatımızın hiçbir anlam taşımayacağına inanarak büyüdük ve yarışa daha çocukken başladık. Biz koştuk, kıçlarını koltuktan dahi kaldırmayan patronlarımız da üzerimize bahisler oynayıp servetlerine servet kattı. Hep daha fazlası istendi, dolayısıyla her başarı çıtayı yükseltti ve hayatı hem kendimiz hem de başkaları için zorlaştırdı. Ama başarıya bağımlılığımız öylesine derine işlemişti ki koşmaktan vazgeçmedik.

Ebeveyn olma kararı vermiş olanlar şimdi çocuklarını da bu hep zorlaşan yarış için yetiştiriyorlar.

Çocuk yeni bir hayat dayatıyor, çünkü çocuğu büyütmek ve yarışa hazırlamak bu düzende açılabilecek en büyük masraf kapısı. Bir çocuk asla tam olarak güvende olamaz, asla mümkün olan en iyi eğitimi alamaz; hep onu bindirebileceğiniz daha güvenli bir puset, aklını daha fazla geliştirecek bir oyuncak, aldırabileceğiniz daha kritik bir özel ders vardır. Çocuk bir kere hayatın merkezine yerleşti mi artık o hayat asla eskisi gibi olamaz. Eskisini andıramaz bile çünkü zaman da, para da başka parametreler çerçevesinde harcanan kaynaklara dönüşür.

Burada mesele ne çocuğun şımartılması, ne de sağlıklı olup olmaması. Mesele çocuklarımızı koşmakta olduğumuz manyakça yarışta bayrağı devredeceğimiz genç koşucular olarak görmemiz. Gözlerimiz o kadar kararmış durumda ki ufaklığın bizi aşmak şöyle dursun daha ilkokul yıllarında bizim hiç zorlanmadan edindiğimiz sözel ya da sayısal becerileri bir türlü edinememesi, iletişim kurmadaki başarısızlığı ya da zaman zaman dehşet verici derecede saldırganlaşmasının hiçbiri alarm zillerinin çalmasına sebep olmuyor; bunların tamamı harika çocuğun üstün zekâsının nişaneleri, gelecekteki başarısının alametleri olarak yorumlanıyor.

Bir eğitimci olarak moralinizi bozmak istemem, ama inanın durum iyiye gitmiyor.

Üstelik şimdi daha acil bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Son on yılda bu ülkenin zaten boktan olan eğitim sistemine tüy dikmeyi başaranlar, insan aklını daha çocukken komaya sokmak, mutlak suretle düşünemeyen bir nesil yetiştirmek için kolları sıvadılar. İktidarı tekeline alan her siyasi hareket kendisi gibi insanlar yetiştirmeye çalışır. Çoğumuzun enayice retorikten ibaret olmasını umduğu “dindar ve kindar nesil” lafında kastedilen buydu: Kendileri gibi kaba, sinsi, çıkarcı ve hepsinden önemlisi ahmak ve alçak insanlardan oluşan bir kuşak yaratmaya çalışıyorlar. Bunun en güvenilir yöntemi olarak da ilk ve ortaöğretimi dinselleştiriyor, çocukların aklını daha doğar doğmaz boğmaya hazırlanıyorlar. Parası olanlar çocuklarını bu gericilikten korumak için laik özel okullara gönderebilir kuşkusuz; ama o çocuklar birer Elf bile olsa kalanların tamamına yakını Ork olacak ve sonuçta kalabalık olan kazanacak.

Benim çocuk konusundaki düşüncelerimi biliyorsunuz. Yapmasanız iyiydi, ama madem oldu bir kere, onun geleceğine sahip çıkmalısınız.

Gerici karanlık hayatınızın merkezine bir kazık çakmaya hazırlanıyor. İlkokul ikideki çocuk daha dört işlem öğrenmeden namaz kılma ödeviyle eve gönderiliyor. Ateist olduğunu söyleme cesareti gösteren ailelerin çocuklarına dahi zorla din dersi dayatılıyor. Çocuk hayatta siyasete pek az yer bırakır, ama çocukların aklına başlatılan bu taarruz mutlak suretle siyasal ve bu saldırıyı siyasetle karşılamak zorundayız. Bu yüzden yarın laik ve bilimsel eğitim için yapılacak olan boykot çok önemli. Yarın çocuğunuzu okula göndermeyin. “Kime bırakırım” demeyin, kendi annenizi de yormayın. Boykotu düzenleyen kurumlar aynı gün çocuklar için aydınlanma şenlikleri yapıyor; kendiniz katılamıyorsanız da çocuğunuzu buraya bırakın. Emin olun bir günde bile okulda öğretilen saçmalıklardan çok daha güzel ve kıymetli şeyler öğrenecek; ayrıca en az okulda olduğu kadar güvende olacaktır.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal