Doğunun ahlaksızlığı karşısında

Öyle bir barbarlık çağındayız ki insanlığımızdan utanıyoruz.

Elazığ’ın Karakoçan İlçesi, Bulgurcuk Köyü… Bir köy dolusu insan, bir kıza sekiz yaşından on beş yaşına kadar tecavüz edilmesini seyrediyor.Tecavüzcülerden biri ağabeyi, annesi ise bütün suçun kızında olduğunu söylüyor. Öyle ki bir yerden sonra insanın kanı çekiliyor, elleri ayakları soğuyor. Olay gerçek olmayıp bir romanda geçse Kemal Tahir’e köylü düşmanı diyen ilkelseverler yazanı linç ederdi. Köyün seçim geçmişine bakıyoruz; normalde oyların ortalama dörtte biri Kürt siyasetine, gerisi İslamcılara gidiyor. BDP’nin bağımsız adayı İsa Gürbüz’ün seçime sokulmadığı 2011 Genel Seçimleri’nde ise köyün geçerli oy sayısında önemli bir değişiklik olmuyor ama neredeyse bütün oyları islamcı partiler paylaşıyor.

Oradan medeniyetin beşiği Mezopotamya’nın içlerine uzanıyoruz. Irak’ın Asurlulardan kalma antik Nimrud kenti, insanlığı kuşkulu islamcı barbarların eline geçmiş. Binlerce yıllık tarihi eserlere, insanlığın ortak hafızasına pnömatik çekiçlerle girişiyor, rölyeflere ateş açıyor, sonunda tüm kenti variller dolusu patlayıcıyla havaya uçuruyor ve bin beş yüz yıl önce putlara karşı başlatılmış vandallık savaşında yeni bir zafer kazanıyorlar. Ama haberleri detaylı okuduğumuzda görüyoruz ki patlatıp yıktıkları kısımlar sadece satılamayacak olanlar ve batılı zengin koleksiyonerlere pazarlayabilecekleri taşınabilir parçaları put mut demeden Facebook üzerinden satışa çıkartıyorlar. Barbar dediğin en azından üçkâğıtçılığı beceremez, biraz da o yüzden barbardır; bu tekfiri şerefsizler hem barbar, hem tüccar.  

Orada ve burada, bir ve aynılar. Burada bir kız çocuğunu köyün erkeklerinin ortak cinsel tatmin aracı haline getirenler ile orada binlerce Ezidi kadınını köle yapıp cariye diye satanların kadın düşmanlığı; orada binlerce yıllık eserlere balyozla dalanlarla burada eşsiz tarihi mozaiklerin üzerine topuklu ayakkabıyla çıkıp poz verenlerin medeniyet düşmanlığı aynı evrensel gaddarlık ve tüccarlık ideolojisinden besleniyor. İslamcı gericiliğin ayak bastığı yerde ot bitmiyor, sadece kötülük serpilip kapkara çiçekler açıyor; insanlık ve insanlar ya katlediliyor ya da haraç mezat alınıp satılıyor.

Ve hâlâ liberal yılanlar kulağımıza “bu halkın değerleri” yavelerini fısıldıyor ve hâlâ biz, bu ülkenin ilerici insanları gericiliğin üzerine giderken kendimizi sansürlersek işimizin kolaylaşacağını sanıyoruz. “Dilimiz çok mu sivri?” diye endişeleniyor, “yeterince kapsayıcı olamıyoruz” diye hayıflanıyoruz. Karşımızda öyle alçak, balçık gibi yapış yapış bir ilkellik var ki; layık olduğu yanıtı verip onu geldiği karanlığa geri gönderemedikçe, daha ılımlı olsak sayıca çoğalırız da günü kurtarırız zannediyoruz. Geriledikçe geriliyoruz ve gerilemenin sınırı olmadığı için, arkamızda sırtımızı dayayabileceğimiz, daha gerisine gidilmeyecek bir duvar kendiliğinden dikilmeyeceği için “beni meclise sokmazsan AKP gitmez ayvayı yersin” şantajına açık hale geliyoruz.

Bu ülkede kaç tane tecavüzcü, pedofil, İslam adına cinayet işlemeye hazır şerefsiz varsa alayı çağdaşlığın insanlaştırıcı etkisinden “halkın değerlerinin” ardına sığınarak kurtuluyor, o değerlerin dokunulmazlığı sayesinde sığır gibi yaşayabiliyor. “Batının ahlaksızlığı” diye medeniyet düşmanlığı yapan, onu “tek dişi kalmış canavar” diye aşağılayan doğunun ahlaksızları sekiz yaşındaki kız çocuğuna göz dikmekte bir sorun görmüyor. Bu karanlığa çare olma iddiasıyla meydanlara çıkanlar ise dincilikte AKP’yle yarışıyor.

Dolayısıyla ibret olsun diye birilerinin cezalandırmasını istemenin, bununla yetinmenin hiçbir karşılığı yok. Çözüm insanlara insan gibi davranmama özgürlüğü sağlayan gerici değerlerin baskı altına alınması ve toplumsal etkisinin yok edilmesinde. Bulgurcuk için “yakın o köyü” diyen Nejat İşler’in öfkesi sonuna kadar meşru, ama çözüm değil. Çok daha fazlası gerekiyor. Eğer bu ülke tekrar (en azından) yaşanabilir bir ülke haline gelecekse, islamcı gericilerin değerlerin üzerindeki dokunulmazlık zırhı sökülmeli.

Bu, gericilikle uzlaşarak olmaz. Her kim AKP’yi götürmek için islamcılıkla ideolojik barış öneriyorsa niyetinden bağımsız olarak bize düşmandır. Türkiye yeniden modernleşme rotasına sokulacaksa Tayyip ve birkaç yüz kişiye kadar daralmış şürekâsının iktidardan defedilmesi, belki birkaçından göstermelik bir hesap sorulması yetmez. İslamcılığın tüm örgütlenmesi, hangi liberal kılığa girmiş olursa olsun dağıtılmalı ve bir daha devlet veya sivil toplumda örgütlenmesine izin verilmemeli. Bunun için de çoğunluk olmaya gerek yok, ama onlardan daha örgütlü olunmalı.

Bugün bunu daha biri bize itiraz etmeden, kendi kendimize imkânsız, hatta despotik buluyorsak sebebi aklımızın içine sıkıştırıldığı liberal HDP-CHP kıskacı. Bunu gelecek hafta, seçime üç gün kala tartışacağız ama şu kadarını söyleyerek bitirelim: Her köyün bir delisi vardır; 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’nde kahir ekseriyeti tecavüze suç ortağı olan Bulgurcuk’ta verilen 520 geçerli oy içerisinden de Türkiye Komünist Partisi’ne 1 oy çıkmış.

O köyde komünistlere bir değil on oy çıkacak bir toplumsal ortam olsaydı, kimse o kız çocuğuna böyle bir felaket yaşatamaya cesaret edemezdi.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal