Bir Şey Yapmalı (ama ne?)

Moğollar’ın heyecan dolu bir şarkısıdır ve bilhassa katılımcı örgütlerin sayısının çok olduğu mitinglerde kürsü playlist’inin vazgeçilmezlerindendir. Özetle şunu söyler: “Halkın canına kastediyorlar, kafasını kaldıranı eziyorlar, yoksulluk almış yürümüş, gençleri öldürüyorlar; insan ‘insanım’ diyorsa bir şey yapmalı.”

Kimsenin emeğine saygısızlık etmek istemem, ama sevmem.

Çünkü durum buysa, bıçak kemiğe dayandıysa, insanlar miting alanlarını dolduruyorsa, oradaki herkes zaten “bir şey yapmalı” diyordur. Herkesin bildiğini heyecanla bağırmak biraz uygun adım yerinde saymaya benziyor. Oysa şarkılarımız, sözlerimiz yol göstermeli böyle zamanlarda. Bu bakımdan, Bir Şey Yapmalı gibi coşkulu olmasa da, farklı bir açıdan çok heyecanlı olduğunu düşündüğüm Bulutsuzluk Özlemi’nin Beynim Zonkluyor(*) şarkısındaki vurgular daha doğru geliyor bana: “Sınırlarımı zorlayarak üretmeliyim. Neden olmadı? Tekrar etmemeliyim, nasıl daha iyisini yapabilirim?”

Ve bunlarla beraber, “bir şeyler yapmalı, yalnız olmuyor.” 

Bugün, ülke bir kez daha freni patlamış bir araba gibi yokuş aşağı gitmeye başladı ve “bir şey yapmalı” noktasını çoktan geride bırakmış durumdayız. Düşmanlarımız, bir ruh hastasının sayıklamalarını andıran beyanatlarla, fetvalarla, köprü biçiminde börek yiyerek ülkeyi yönettiğini zannediyor. Olan biteni izleyen aklı başında her insan ise aynı soruyu soruyor: Ne yapacağız?

Ve bir kez daha, karanlık çöktüğünde fenersiz yakalanmak üzereyiz; aklımızı toplamak, ortaklaştırmak zorundayız.

Ama herhalde geçtiğimiz üç yılda edindiğimiz deneyim her şeye birden koşturmaya çalışmanın hiçbir şey yapamamakla sonuçlandığını; bu yüzden mücadeleyi en kritik başlığa yoğunlaştırmak gerektiğini göstermiştir. O zaman dilerseniz çok sade bir soruyla başlayalım: Bugün, hayatımızdaki en yaygın, en acil ve en şiddetli sorun ne?

Bu sorunun yanıtının üç yıldır değişmediğini düşünüyorum: Karşımızdaki en temel sorun dinci gericilik. Eğer bizi boğan karanlığı bir makineye benzeteceksek, şu anda diğer tüm çarkları bu çark döndürüyor. İş cinayetleri bu sayede “kader” oluyor. Kadın cinayetleri bu sayede milyonlarca insan tarafından öfke yerine “ama o da o saatte…” iğrençliğiyle karşılanıyor. Çevre sorununa duyarsızlığın kaynağında dünyanın insan yapısı olmayan ve insan tarafından bozulamayacak bir düzeni olduğu inancı var. Başımızdaki diktatörün otoritesi ve deli saçması kararları bu sayede sorgulanmıyor. Onun silahlı silahsız bütün uşakları morallerini buradan alıyor. Meclisteki sözde “muhalif”ler karanlık karşısındaki kifayetsizliklerini bu yüzden namaza durarak saklamaya çalışıyor.

Bu çarkı kırarsak, makine dağılır.

Demek ki, dinselleşmeye karşı tavizsiz olmak gerekiyor. Eğer en büyük sorun buysa, bunun üzerine en kararlı yürüyen, kurtuluşa giden yolu açar. Öte yandan, “aman halkın değerlerine saygı gösterelim”cilik ise etkisizlikle eşanlamlı ve sadece kurtuluş çabasını baltalar. Bir şeye güvenmek zorundayız ve güvenebiliriz: “Çocuk gelin” diye pedofiliyi normalleştiren, daha konuşmasını bilmeyen iki yaşındaki çocukları örtüp namaz kıldırmayı marifet sayan gericilik bu halkın değeri falan değil.

İyi de, dinselleşmeye karşı nasıl “tavizsiz” olunur?

Dinselleşme ve dinci gericiliğin ideolojik zıttı aydınlanma, siyasi zıttı ise laikliktir. Demek ki başlangıç noktası burası olmalı. Devletin dinsel kurallarla yönetilmesi, kamusal alanın dinsel kurallarla düzenlenmesi, bireye dinsel kurallar dayatılması… Bütün bunlar nerede ve hangi ölçekte olduğundan bağımsız, yekten ve tartışmaya kapı aralamaksızın reddedilmeli. Diyanet, fetvalarıyla birlikte yıkılmalı. Din dersleri kaldırılmalı ve dini esaslara göre eğitim veren tüm okullar kapatılmalı. Kamu düzeni ve dinsel ihtiyaçlar karşı karşıya geldiğinde öncelik kamu düzeninin olmalı. İnsanların en az din ve vicdan hürriyeti kadar dokunulmaz olan gönül hürriyetine “kimle evlenmek caiz, kimle değil” gibi ipotek koymaya çalışmak suç olmalı.

“İmkânsız” mı?

Bugüne kadar hep “oluruna” baktık, mümkün olduğu kadar “tatsızlık çıkmasın” diye uğraştık; artık kaybettiklerimizi sayamıyoruz. Gelin, bu kez imkânsız görüneni deneyelim.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal

(*) Dilerseniz buyurun, birlikte dinleyelim: https://www.youtube.com/watch?v=K_bz-zUYizs