Şiddetli rekabet ve dayanışma ikilemi

Futbol kitapları sıralamalarında her zaman üst basamaklarda yer alan Futbol Ateşi'nde (Fever Pitch) Nick Hornby, Heysel faciasına yol açan olayın talihsiz bir yanlış anlamadan kaynaklandığını söyler. Buna göre, İngiltere'de o yıllardaki yaygın bir taraftar eğlencesi, rakip taraftarların olduğu bölüme, birden bire yüksek desibelli sloganlarla koşturarak bir nevi taarruz tatbikatı yapmaktır. Liverpool taraftarları da bu pratiği, Brüksel'deki stadyumda Şampiyon Kulüpler Kupası Final Maçı için toplanmış bulunan rakipleri Juventus'un taraftarları üzerinde uygulayınca, haklı bir endişeye kapılan İtalyan seyircilerin arasında yaşanan panik, izdihama yol açmış ve 40'a yakın insan hayatını kaybetmişti. İngiliz taraftarların aşina olduğu bu pratik, kablolu yayınların yaygınlaşmadığı ve on-line mecranın esamesinin dahi okunmadığı 1985 Mayısında İtalyan taraftarları tarafından bilinmiyordu doğal olarak.

Galatasaray deplasmanına gelen Kızıl Yıldızlılar bir başka taraftar adetini yerine getiriyorlardı. Deplasman ritüelinin bir parçası olarak, ziyaret ettikleri kentin maçın oynanacağı salon/stadyuma caddesi üzerinde tezahüratlar eşliğinde yürüyerek bir gövde gösterisi yapıyorlar, bir anlamda ifade özgürlüklerini kullanıyorlardı. Galatasaraylılarla ya da İstanbul polisiyle karşı karşıya gelmeyi istemişler miydi, elbette kesin bir şey söyleyemeyiz. Öte yandan, Ultras raconu ve Kızıl Yıldız'ın taraftar grubu Delije'nin namı herkesin malumu. Böyle bir karşı karşıya gelişten ve muhtemel bir kavga/çatışmadan pişman olmayıp, bunu adrenalin dolu bir macera olarak hatıra defterlerine yeni bir yaprak olarak kaydederlerdi. Ancak içlerinden birisinin buna benzer bir hadisede ölümünü göze alırlar mıydı, elbette hayır. Ya da tersinden bir soru soralım. Marko Ivkovic'in ölümünden sonra, birkaç Galatasaray taraftarının Delije'yle birlikte, Balkanların diğer ünlü taraftar grupları Grobari (Partizan) ve Gate 7 (Olympiakos) isimlerinin yer aldığı bir pankart hazırlayıp, Delije'nin karşısına "çek" işareti atmaları ve sıranın diğer gruplarda olduğunu ima etmeleri, ceza hukuku tabiriyle söylersek, bir suç işleme kararına mı denk geliyor? Aynı soruyu, son 10 günde hemen tüm Balkan tribünlerinde açılan ve intikam çağrıları yapan pankartları hazırlayanlar için de sorabiliriz.

Bu retorik sorularla aslında ultra kabadayılığının biraz "kof" olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu grupların "ateşli" karakterleri, çeşitli taşkınlıklara yol açabiliyor ancak bunlar çoğu zaman, üç beş koltuğun kırılması gibi, sadece Türkiye'deki iktidar partisi mensuplarının umursayacağı türden hafif zararlara neden oluyor. Buna karşın bu grupların ritmik şarkılarını - özellikle Arjantinliler- dinlemek, tribün koreografilerini ve hatta o ufak tefek taşkınlıklarını izlemek eğlenceli olabiliyor; birkaç hafta önce Milano'da oynanan İtalya-Hırvatistan karşılaşmasında, misafir Hırvat taraftarlarının, San Siro'nun en yüksekteki sıralarından kırdıkları meşale fırlatma dünya rekorunu - orta sahayı tutturmuşlardı - izlemenin eğlenceli olmadığını kimse söyleyemez.

Ne var ki, bir an geliyor, kör karanlıkta genç bir çocuk bıçaklanabiliyor ya da uçuşan meşaleler ya da maddelerden birisi, bir insanı ciddi biçimde yaralayabiliyor. Niyetten bağımsız olarak, oluşan bu risk ortamında kimsenin istemediği zararlar ortaya çıkabiliyor.

Aslında son yıllarda Ultralar, en azından bazı gruplar, holiganizmden uzaklaşıp, kolektif kimliklerine yaslanarak futbolda ticarileşmenin yarattığı sorunlara karşı aktif bir tutum almış durumdalar. Pahalı bilet fiyatları ve kulüplerinin sporun ruhu ve kültürüyle pek de ilgisi olmayan sermaye gruplarının hakimiyetine girmesinden tutun da, taraftarların fişlenmesine varana dek çeşitli başlıklarda etkili protestolar düzenliyorlar. Hatta bazı durumlarda, ticarileşmeyle doğru orantılı olarak artan yabancılaşmaya sırtlarını çevirerek, kendi kulüplerini yaratıyorlar (Austria Salzburg, Manchester United-FCUM vd.). Bu süreçlerde, ülkemizdeki e-bilet sürecini göz önüne alırsak, rakip takımların taraftarları arasında dayanışma ağlarının kurulduğuna da tanıklık edebiliyoruz. Dayanışma duyguları taraftarların ortaklaşa düzenledikleri turnuvalar hatta sempozyumlarla, ulusal sınırıları da aşabiliyor. Taraftarlara bundan sonra düşen, yerel, etnik ya da ulusal ayrılıkların da körüklediği eski usul şiddetli rekabetin, yeni gelişen bu dayanışma duygusunun önüne geçmemesi için çaba sarf etmek.