Parma neden iflas eder, Galatasaray nasıl yola devam eder?

İtalyan futbolunun "yedi kızkardeşleri" arasında kabul edilen Parma F.C. hakkında, geçtiğimiz hafta içerisinde bir İtalyan mahkemesi tarafından iflas kararı alındı. Kulübün toplam borçları 100 milyon doları aşmıştı ve bu borçların önemli bir kısmını ödenmeyen futbolcu ücretleri oluşturuyordu. Daha da kötüsü, kulübün başkanı olan ve birkaç ay önce kulübün çoğunluk hisselerini 1 euro'luk sembolik ücrete, Rezart Taçi isimli iş adamından alan - ki Arnavut işadamı da aynı hisseleri sezon başında, bir önceki sahibinden yine 1 euro'ya almıştı - Başkan Manenti, kara para aklama ve kredi kartı sahteciliği gibi suçlamalarla tutuklandı.

Futbolseverler sarı-mavilileri, 1990'lı yıllardaki çıkışı, düzenlenen son UEFA Kupası'nı kazanması ve o yıllardaki, Buffon, Veron, Crespo, Chiesa, Thuram, Sensini ve diğerlerinden oluşan parlak kadrosuyla hatırlarlar. Bu başarıyı takip eden yıllarda kadro dağılmıştı ve daha önemlisi, bu kadroyu sağlayan maddi desteği sunan Parmalat firması, 200'li yılların başlangıcında topu atmıştı. Kulüp sonrasında tekrar toparlandı ve bir süre daha Serie A'da varlığını sürdürdü. Geçtiğimiz sezonu, Roberto Donadoni yönetiminde 6. sırada tamamlamayı başarsalar da, ödenmeyen gelir vergilerinden ötürü Avrupa kupalarına katılma şansını kaçırdılar. Bu noktadan sonra, kulübü borçlarıyla birlikte satın alacak bir yatırımcı arayışına girmeleri sözkonusu olabilir. Açıkçası profesyonel futbolun üst seviyesinde kalmaya devam edebilmeleri için başka bir çözüm de gözükmüyor.

Avrupa futbolunda belirli bir ağırlığı olmasına rağmen iflasa sürüklenen tek örnek Parma değil, İskoçya'nın iki büyüğünden Glasgow Rangers da birkaç sezon önce vergi borçarı yüzünden benzer bir kaderi paylaşmıştı; halen İskoçya futbolunun alt kümelerinde mücadele ediyorlar. Parma'nın iflasının duyurulmasıyla, hemen hemen aynı günlerde, Galatasaray'ın olağan divan kurulu toplantısı yapıldı ve kulübün borç-alacak farkının 881 milyon TL'ye ulaştığı açıklandı. Gerçekten inanılması güç bir rakam, ancak bir o kadar da kanıksanmış bir fatura. Kulübün UEFA kupasını kazanıp, Şampiyonlar Ligi'nin saygın takımları arasında anılır hale gelmesini izleyen yıllardaki stratejisi dalgalı bir seyir izledi. Özhan Canaydın döneminde, bir hamle daha yapılırsa Şampiyonlar Ligi'nin iddialı takımları arasına yerleşileceğine ve Türkiye'deki "tek büyük" haline gelineceğine inanıldı. Belki böyle düşünülmesi yadırganamazdı ancak, günümüz koşullarında 20 bin kişilik eskimiş bir stadyumla bu başarılamazdı ve sonuç olarak, yalnızca yeni bir borç yükü yaratılmış olundu. Benzer bir hamleyi Ünal Aysal denedi. Birkaç başarısız sezonun ardından, yine önemli transferle ve elbette büyük harcamalarla, ancak bu sefer yeni stadyumun getirilerini ve rüzgarını da arkasına alan kulüp, 2 şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi'nde 2 sezon üst üste tur atlamak gibi önemli başarılara erişti. Ancak konsantrasyon yine ve sadece, futbolcu-teknik ekip transferine yöneltilmişti.

Peki başlıktaki soruya dönelim, Parma iflas ederken, hemen hemen aynı yıllarda çıkışa geçmiş ve çok daha fazla borç yükü altına girmiş olan Galatasaray yoluna nasıl devam ediyor? Elbette bu soruya kapsamlı bir yanıt verebilmek için, dernek statüsü ve borsada işlem gören hisselerle oldukça karmaşık hale gelmiş olan spor kulübü yönetim esaslarını irdelemek gerekir. Ancak bunu yapmadan da, sanırım şu kadarı söylenebilir; sezon başında yaklaşık 10 süper lig kulübünün yüklü miktarda vergi borçları olduğu açıklanmış ve bu borçların bir kez daha affedilmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştı. Galatasaray ve Beşiktaş bu sıralamada, yaklaşık 140 ve 130 milyon TL'lik borçlarla başı çekiyordu. Türkiye'de birçok sektörde, vergi ve sosyal güvenlik primi borçlarının sık çıkarılan aflarla rahatlatıldığı bilinen bir gerçek. Dolayısıyla özellikle iddialı ve geniş taraftar desteğine sahip kulüp yöneticilerinin, bu doğal beklentinin verdiği rahatlıkla hareket ettikleri söylenebilir. Ancak başarı beklentisiyle harcamalar yaptığınızda ve o başarı bir sezon olsa bile gelmediğinde yaşanan mali kayıpların önüne, vergi aflarıyla geçmek de mümkün olmuyor. Galatasaray'ın bu divan kurulu toplantısında açıklanan bazı başka rakamlar da bu gerçeği göz önüne çıkarıyor. 2014 yılında kulübün geliri, bir önceki yıla nazaran 60 milyondan fazla azalmış. Bu azalma, şampiyon olunamaması nedeniyle lisanslı ürün mağazalarındaki satışların düşmesi ve Şampiyonlar Ligi'nde beklenen başarı ve dolayısıyla gelirin elde edilememiş olmasıyla açıklanıyor.

Kısacası, her sezon yeni transferler ve yüksek oyuncu ücretlerinin getireceği borç altına gireceksiniz ve mutlaka başarı elde edeceksiniz. Başarının çıtası da oldukça yüksek, her sezon şampiyon olmak ve Avrupa kupalarında galibiyetler almak. Bir başka deyişle, her sezon gerçekleşmesi hemen hemen mümkün olmayan bir ideal. Kamusal, özel, karma, dernek statüsünde vs., herhangi bir kurum bu mantıkla yönetilebilir mi?