İstikrarsızlıktan doğan heyecan

Avrupa basketbolunun kulüpler düzeyindeki en büyük organizasyonu Euroleague, futboldaki benzeri Şampiyonlar Ligi'nin aksine, bulunduğu sektördeki en büyük organizasyon değil. Zaten NBA'e rağmen bu payeyi kazanması da mümkün değil. Bu doğal olgu, oyun ve sonuçlar üzerinde belirgin bir etkide bulunuyor.

Futbolda en yetenekli oyuncular Şampiyonlar Ligi hatta bu Lig içerisindeki belirli takımların kadrolarında uzun yıllar yer alıyorlar. Euroleague ise, yetenek piramidinin en tepesinden ancak, NBA'den düşenler oranında faydalanabiliyor. Avrupada parlayan oyuncular NBA'e giderken Avrupanın payına, Kuzey Amerikada aradığını bulamayan oyuncular düşüyor. Parladıkları noktada kısa NBA turları yapan ve sonra Avrupaya geri dönen Papanikolau ve Shved birkaç örnek, Amerikalı oyuncular için de bu durumun geçerli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bu durum, birkaçı haricinde takım kadrolarının da sıklıkla yenilenmesinin nedenlerinden birisi. Bir diğer neden, Avrupada Rusya, İspanya ve Türkiye haricindeki ülkelerin takımlarının gerekli finans kaynaklarına istikrarlı biçimde ulaşamaması. Geçtiğimiz yılın iki finalistinden Real Madrid'in son maçta ve averajla çeyrek finale kalırken Olympiakos'un elenmesi, Maccabi gibi bir gediklinin ise daha ilk turdan Eurocup'un yolunu tutması, istikrarsızlığın boyutlarını gösteriyor. Bununla birlikte bu durum, çok açılmadan akıllı transferlerle eksiklerini tamamlayan takımların çıkış yapabilmelerine imkan tanıyor. Bu sezon hiç kimsenin şans tanımadığı ve önceki iki denemesinde bir galibiyet dahi alamadığı Top 16 aşamasını geçmesine ramak kalmıştı Brose Baskets'in. Aynı grupta Real Madrid, Olympiakos ve Barcelona'yı geride bırakan Laboral Baskonia - eskiler Tau Ceramica diye de bilir - da bir diğer çıkış yapan takım.

Baskonia, NBA'de artık hemen her takımın oynamaya çalıştığı, geçiş hücumlarına ve üç sayılık atışlara dayalı hızlı oyunu sergilemeye çalışıyor. Avrupa basketbolunda da, çok hızlı olmasa da bu yönde bir gelişimden bahsedilebilir. Real Madrid'in kaliteli oyuncularının iyi günlerinde olduklarında oynadıkları oyunu ya da geçen sezon lig şampiyonluğuna ulaşan Karşıyaka'nın, özellikle iç saha performanslarını da bu kategoride sayabiliriz. Bu oyunun anti-tezi olan tempoyu düşürüp, hücum süresini mümkün mertebe kullanarak ikili oyunlarla sayı bulmaya ve hızlı oynamaya çalışan rakiplerin temposunu kırmaya dayanan geleneksel basketbolu oynayan takımlar da, yarışmanın içindeler. Bu tarzın günümüzdeki temsilcileri ise Yunan takımları ve özellikle Panathinaikos. Son yıllarda hücum gücü oldukça kısır bir takıma dönüşen ve eski korkutuculuğu pek kalmayan Atinalılar, bu sezon NBA yıllarını tamamlayan gard Calathes'in dönüp, saçlarındaki akların sayısı giderek çoğalan ve sezon sonunda emekliliğe ayrılacak olan pick&roll ustası Diamantidis'in üzerindeki yükü hafifletmesiyle, biraz toparlandılar ve son maçlarda aldıkları galibiyetlerle çeyrek finalde Baskonia'nın rakibi oldular. Avrupada basketbolun bu iki farklı tarzının öne çıkan temsilcilerinin eşleşmesi, çeyrek finalin en ilginç randevusu olabilir. Bu maçları daha da ilginç kılabilecek bir detay, geleneksel tarza daha yatkın olmakla birlikte, hızlı oyunu tercih eden takımındaki başarısıyla MVP adayları arasında gösterilen Bourousis'in performansı olabilir.

Bir diğer ilginç eşleşme de şüphesiz, geçen sezon yarı finalde karşılaşan Fenerbahçe ve Real Madrid'i buluşturdu. Diğer gruptaki karmaşaya nazaran daha rahat maçlar oynayarak liderliği kazanan Fenerbahçe, diyeti Real Madrid'le eşleşerek ödemiş oldu. Sarı lacivertlilerin görünen dezavantajı, belki de kıtanın en etkili uzunu olan Jan Vesely'nin sakatlığı. Uzun oyuncu rotasyonunu kısaltan bu durum, özellikle serinin dördüncü, beşinci maçlara uzaması halinde ciddi bir handikapa dönebilir. Madrid'in oyununda en belirleyici olacak faktör ise, şutör ve hareketli gardlar Llull ve Rodriguez'in oyunda hakimiyet kurmaları. Bu iki oyuncuyu fiziksel dezavantajı olan Bobby Dixon ile durdurmak zor olacaktır ve Fenerbahçe rakibin bu silahlarını birkaç alternatif oyuncuyla savunmayı deneyebilir.

CSKA-Kızıl Yıldız, isminin ihtişamına karşın, genç ve nispeten deneyimsiz oyunculara sahip olan ve son dönemde istikrarsız sonuçlar alan Belgrad temsilcisinin pek de şansının olmadığı bir eşleşme. Kuban-Barcelona mücadelesinde ise, evsahibi avantajı Kuban da olmasına rağmen, son yılların parlak gardlarından Satoransky'e oyunu emanet edip, Diamantidis'le yaşıt olan Navarro'yu yardımcı bir role çeken, bu sırada bonus olarak, maçların sıkışma anlarındaki ustalığıyla bilinen Arroyo'yu da kadroya dahil eden Katalan temsilcisinin, bir adım önde olduğu söylenebilir.

Bu değerlendirmeler bir tarafa, aslında bu sezonun son sekiz aşamasında takımların güç dengeleri arasında belirgin farklılıklar bulunmuyor. Oyuncuların form durumları, koçların maç içi kararlarının belirleyici olacağı bir mini turnuva izleyeceğiz. Şampiyonlar Liginin istikrarlı sıkıcılığından daha heyecanlı.