Futbol takımlarının üç dönemi

Türkiye'de futbol takımlarının idari ve toplumsal aidiyeti incelendiğinde, üç farklı tarihsel dönemin öne çıktığı iddia edilebilir. Bunlardan birincisi, başlangıcı cumhuriyet öncesine kadar götürülebilecek olan, kentleşmiş ya da kentleşmekte olan yerleşimlerde, futbol oynayan ve bu heveslerini belirli bir disiplin altında sürdürmek isteyen gençlerin bir araya gelerek kulüpler kurdukları dönemdir. Günümüzde de varlığını sürdüren İstanbul'un üç büyükleri ve İzmir takımlarının kuruluş hikayelerinde, bu temaya rastlanır. Bu süreçte iki büyük kentteki azınlıkların, 2. Abdülhamit döneminde müslümanların futbol kulübü kurmalarının yasak olduğu da hatırlanırsa, daha hareketli olduklarını da biliyoruz. Bu yasağın, cumhuriyetten önce, 2. Meşrutiyet döneminde kalktığını ve Galatasaray ile Fenerbahçe'nin, İstanbul futbolundaki üstünlüklerinin başladığını belirtmek gerekir.

Şehir takımlarının çoğaldığı bir sonraki dönemin açılışını, 1950'lerin sonlarında profesyonel futbolun deplasmanlı lig usulüne geçişi tetiklemiştir; ya da bunun tersi de söylenebilir. Bu döneme kadar, il çevrelerinde amatör seviyede ligler ve turnuvalar düzenlenirken, ulusal ölçekte düzenlenmeye başlayan 1. Lig ve alt kümeler, şehir takımlarıyla dolmaya başlamış ve önceki dönemin semt takımları, zaman içerisinde güç kaybetmişlerdir. Özellikle 1960'lı yıllarda, birçok şehirde ya birkaç yerel takımın bir araya gelmesiyle ya da, bir takımın diğerlerine baskın çıkmasının sonucu olarak, hemşehrilerinden daha güçlü olan takımlar ortaya çıkmışlardı.

Bugün de sürdüğünü düşündüğüm üçüncü dönemde ise, şehir takımları güç kaybederken, belediye takımları yükselişe geçtiler. Piyasa ekonomisinin kurallarının, profesyonel futbolun da tek belirleyicisi olduğu bu dönemde, rekabetçi futbolu üst seviyede sürdürebilmek, her şeyden önce bir finansman sorunu haline geldi. Ekonomik gücü gelişmeyen şehirlerin futbol takımlarını finanse edecek güç olarak da, belediyeler devreye girdi. Son yıllarda ise, yine bu dönemin atmosferi içerisinde değerlendirilebilecek olan yeni bir olgunun, "hükümet" takımlarının belirmeye başladığını söyleyebiliriz. Burada yeni olan, genel geçer bir deyişle siyasetin futbola müdahalesi değil. Bu her dönemde bir biçimde kendisini gösterdi; 2. Meşrutiyet öncesinde Türklerin kulüp faaliyetlerinin baskı altında olması, sonrasında İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin yeni kulüplerin kuruluşuna ön ayak olmaları, daha sonrasında Fenerbahçe gibi büyük kulüplerin yönetimlerinin, siyasi iktidarın değişimine bağlı olarak değişmesi vd. Belediye kulüplerinin Süper Lig ve 1. Lig de boy göstermeleri de, finansman ihtiyacının bir ürünü olduğu kadar, en sevilen spora sponsor olmanın sağlayacağı popülariteden yararlanmak isteyen politikacıların insiyatifiyle ilgiliydi. Bugün farklı olan, yalnızca yerel yönetimlerin ve dolayısıyla çeşitli eğilimlerden politikacıların değil, tek partiye ait olan merkezi iktidarın etki alanındaki kulüplerin sayısındaki artış. Osmanlıspor'un Süper Lig'e yükselmesiyle birlikte, kamuoyu nezdinde hükümete yakınlıklarıyla bilinen takım sayısının 3'e yükseldiğini görüyoruz; diğerleri, sezon başındaki değişiklikle Başakşehir adını alan ama yönetim kadrosunu büyük ölçüde koruyan eski İ.B.B ve Kasımpaşa. Her üç takımın da ortak noktası, kitlesel taraftar desteğine sahip olmayışları. Başakşehir'in, tribünleri bir sosyalleşme platformu olarak gören ve İnci Sözlük yazarı gençler tarafından kurulan özgün grubu Boz Baykuşlar ya da Kasımpaşa'nın, semt kültürünün bir parçası olarak - İstanbul'un birçok semtinde böyle gruplar bulunuyor - bir araya gelen taraftarların sayılarının artması için, yeterli sosyolojik koşulların bulunduğunu söylemek güç. Osmanlıspor ise, böyle bir nüveye bile sahip değil.

Siyasi iktidar, yeni stadyumlar yaparak, kamu kurumlarını Süper Lig'e ve Türkiye Kupası'na sponsor yaparak, bilet satışlarını kendisine yakın bir finans kuruluşuna teslim ederek, futbol üzerindeki etkinliğini üst seviyeye çıkarmış durumda. Bu konuda en çok zorlanacağı ve belki de aşamayacağı engel ise, kitlesel taraftarı olan takımlar yaratmak olacak.