Elektronik biletin iki yılı

Geçtiğimiz hafta Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen bir dizi panelde, 6222 sayılı yasanın iki yıla yayılan uygulaması idari ve hukuki boyutlarıyla ele alındı. Paneller dizisinin katılabildiğim ikinci kısmında, yasanın insan haklarına etkileri ve yasaya karşı açılan davalar üzerine yapılan sunumları dinleme fırsatı buldum. Konuyu takip edenler için, karmaşık hukuki süreçler hakkındaki dağınık bilgileri, bir bütün halinde yeniden dinleme olanağı sunulmuştu. Konuya yabancı olanlar için süreci kısaca özetlemeye çalışıp, bu panellerden derlediğim notların bir kısmını aktaracağım.

Kamuoyunda passolig kart olarak da bilinen e-bilet uygulamasının dayanağı olan 6222 sayılı Sporda Şiddetin ve Düzensizliğin Önlenmesi Yasası 2011 yılında yürürlüğe girmişti. Elektronik bilet hükümleri ise, gerekli hazırlıkların tamamlanması için tanınan 3 yıllık sürenin ardından, 2014 yılının Nisan ayında geçerli hale gelmişti. Yasanın amacı, başlığından da anlaşılıyordu. 2010 yılında İnönü Stadyumu'nda oynanan Beşiktaş-Bursaspor maçında taraftarlar arasında çıkan ve sonrasında polisin de katıldığı olaylarda bazı taraftarlar yaralanmış, kullanılan biber gazı tüm stadyumu etkilemiş ve bütün bu olanlar kameralara da yansımıştı. Bir anlamda "bardağı taşıran son damla" olarak düşünülen bu olaylar sonrasında hazırlanan tasarı, son yıllarda görülmediği biçimde mecliste grubu bulunan dört partinin de oylarıyla yasalaştı. İki yıllık uygulama boyunca da şike ve teşvik primi suçlarından, şiddet olaylarının faillerine uygulanacak yaptırımlara kadar çeşitli başlıklarda düzenlemeler getiren Yasanın, futbol yaşantısını en çok etkilediği alan ise, Süper Lig ve 1. Lig maçları için getirilen elektronik bilet zorunluluğu oldu. Bu yeni sistemin icra sorumluluğu büyük ölçüde kulüplere devredilirken, uygulamada kulüpler iktidara yakın olan bir bankayla anlaşmalar imzaladılar ve Passolig kart ile maç bileti alma dönemi de böylece başlamış oldu. Panelde taraftar hakları savunucusu bir avukatın özetlediği gibi, şiddet sorunu 2 milyon futbol seyircisini bir bankanın müşterisi yapılarak çözülmeye çalışıldı. Buna göre, artık herkesin oturduğu koltuk, kendi kişisel verilerine zimmetlenmiş olacak ve sorun çıkaran seyircileri tespit edip, bireylere yaptırımlar uygulamak mümkün olacaktı. Sorun ile getirilen çözüm arasında neden-sonuç ilişkisinin kurulmadığı açıktı; ayrıca özellikle büyük kulüplerin tribünlerinin büyük çoğunluğu uzun yıllardır, kombine sahiplerine ayrılıyordu ve bunlar zaten, koltuk numaraları ve kişisel verilerin de belli olduğu elektronik biletlerdi.

Taraftarlar ve hukukçuların en çok tepki gösterdikleri konu da, kişisel verilerin gizliliğine yapılan müdahaleydi. Yasaya göre bu veriler Türkiye Futbol Federasyonu'nda saklanacak ve gerektiğinde 3. kişilere devredilebilecekti. Böylece Aktifbank, yaklaşık 2 milyon yurttaşın kimlik bilgilerine ve hangi takımı tuttuklarına vakıf oldu. Taraftar Hakları Derneği tarafından Ankara Tüketici Mahkemeleri nezdinde açılan davada, Ankara 16. Tüketici Mahkemesi Yasanın ilgili maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu düşüncesiyle Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etti ve Mahkeme de, kişisel verilerin Federasyon tarafından pazarlanabileceğini öngören fıkrayı iptal etti. Bu, taraftar çevreleri tarafından açılan bir dizi davanın sonucunda şu ana kadar elde edilen en somut kazanımdı. Süreç içerisinde bir başka gelişme de, kişisel verilerin korunmasına ilişkin yeni bir yasa ve bu yasaya göre oluşturulacak olan bir kurulun kurulmasıydı. Böylelikle bir yasal boşluk giderilmiş oldu ancak, konuşmacılardan Doçent Burak Gemalmaz, Kurul üyelerinin çoğunluğunun TBMM ve Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlendiğini ve bu nedenle siyasete yakından bağlı olduğunu belirtti.

Kamuoyunda bu Yasa daha çok, elektronik bilet sistemi ve seyirci sayılarındaki düşüş üzerinden tartışılıyor, oysa ki tartışmalı olan başka düzenlemeler de var. Panelde İstanbul Barosu Spor Hukuku Komisyonu'ndan Emre Kapukaya, 6222 sayılı Yasanın elektronik bilet dışındaki düzenlemelerinin uygulamadaki örneklerini, çeşitli idari ve adli kararlarla sundu. Bir tanesini aktaralım. Yasanın, spor alanlarında bulundurulması yasak olan maddelere ilişkin 12 ve 13. maddeleri, esasen bulundurulması yasak olmayan bazı maddelerin spor alanlarına sokulması halinde 1 yıla kadar hapis cezası verilebileceğini öngörüyor. Avukat Kapukaya'nın aktardığı bir olayda, maça giderken yanında bir çakmak bulunan seyirci maça alınmıyor ve başlatılan adli süreç sonucunda, 25 gün hapis cezasına çarptırılıyor !  

Panelde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden elektronik bilet uygulamasına benzer örnekler ve alternatif uygulamalar da konuşuldu. Bu bağlamda yapılan bir sunumda, Fransa, Hollanda ve Slovakya'da, Türkiye'de olduğu gibi yalnızca bürokratlar ve siyasetçiler değil, taraftarlar ve diğer tüm paydaşların katıldığı süreçler sonucunda eylem planları hazırlandığına dikkat çekildi. Sunumu yapan konuşmacı, bazı projelerden de örnekler verdi. Belçika'nın köklü kulüplerinden Standard Liege, yoksul kesimlerde yaşayan taraftarlar için spor alanında uzman psikologların da servis sunduğu "fan home" isimli bir tesis oluşturmuş. Taraftarları, şiddete eğilimli olsalar ya da toplum nezdinde böyle görülseler bile, sürece dahil etme çabasının bir örneği de kısa süre önce Danimarka'da görüldü. En başından taraftarların da katıldığı bir sürecin ürünü olan deplasman maçları için elektronik bilet uygulaması, yine taraftarların etkin muhalefeti sonucunda yeniden değerlendirilmek üzere bir seneliğine askıya alındı.

Türkiye'de yalnızca tutkulu taraftarları etkilemeyen, hatta bana kalırsa arada bir arkadaşları ya da ailesiyle maça gitmek isteyen ve sayıca büyük çoğunluğu oluşturan seyircilerin bu isteklerini yerine getirmelerinin önünde ek masraf ve türlü engeller çıkaran elektronik kart/bilet sistemi, önümüzdeki dönemde bazı değişikliklere uğrayabilir. Uygulamanın ilk zamanlarına kıyasla taraftar çevrelerinden güçlü sesler yükselmiyor olsa da, geçen iki sezon içerisinde seyirci sayılarında gözle görünür bir düşüş oldu ve bu düşüş kulüplerin gelirlerini azalttığı için, futbolu yönetenler bazı ayarlamalar yapmayı düşünebilir. Bunu yaparken, taraftarların profesyonel futbolun asli paydaşlarından olduklarını hatırlamaları ise herkesin yararına olacaktır.