Doping serbestliği tartışması

Spor dünyasını takip ediyorsanız ve sahanın içiyle olduğu kadar çevresindeki gelişmelerle de ilgiliyseniz, bazı konuların belirli aralıklarla gündeme gelmesine alışıksınız demektir. Maria Sharapova'nın bir basın açıklamasıyla, uzun yıllar kullandığı bir maddeyi, bu madde yasaklı sınıfına sokulduktan sonra da kullanmaya devam ettiğini itiraf etmesi dünya çapındaki tartışmaları, artık spor tarihine pek de istenmeyecek biçimde geçmiş olan 2012 Londra Yaz Oyunlarındaki 1500 metre yarışının ikincisi Gamze Bulut'un test sonuçlarının pozitif çıkması da, daha ziyade ülke çapındaki doping tartışmasını hareketlendirdi. Yalnızca, ilk 12'de yer alan atletlerin 6'sının, izleyen 4 yıl içerisinde çeşitli cezalar almış olduğu bu yarış bile, doping kullanımının ne kadar yaygın hale geldiğini gösteriyor. Aslında bir bakıma, yasak madde tüketen sporcuların eskisine kıyasla daha sık yakalandığına işaret ediyor. Son yıllarda daha çok madde yasak kapsamına girerken, doping izleme tekniklerinde de ilerlemeler kaydedildi. Dolayısıyla artan doping kullanımı mı, yoksa ortaya çıkan vakaların sayısı mı, tam olarak kestirmek mümkün olmasa da yanıtın ikinci seçenek olabileceğine dair de güçlü belirtiler bulunuyor.

Bir televizyon programında dopingin serbest bırakılmasının da bir seçenek olduğundan bahsedildi. Bu konuda çok popüler olmasa da süregiden bir tartışma var. Doping serbestliğini savunanlar arasında, bio-etik alanında çalışmalar yürüten Julian Savulescu öne çıkıyor. Savulescu kendisinin etik konusuna rasyonel yaklaştığını belirterek, önlenemeyen bir olgunun düzenlenmesi gerektiği savını ileri sürüyor. Yaklaşımı, bazı ülkelerde marihuana kullanımının serbest bırakılmasında izlenen mantığın bir benzeri olarak nitelenebilir. Engelleyemiyorsan, kullanımını yasal düzenlemelere bağla ki, sonuçları kontrol etmen mümkün olsun.

Spor tarihinin en büyük öykülerinden birisinin karakteri olan Lance Armstrong'un, kanseri atlatıp, Tour de France'ı 7 kez kazanıp, sonrasında da doping nedeniyle bu ünvanlarının elinden alınmasının ardından, Ellis Cashmore tarafından kaleme alınan bir yazıya da değinelim. Sosyolog Cashmore, Armstrong'u karalamanın konuyu anlamamak anlamına geldiğini, atletlere yetişkin insanlar gibi davranılması gerektiğini, sorunun ilaç kullanımının serbest bırakılarak, kimin hangi ilacı ne kadar kullandığı ve hangi sonuçları elde ettiğinin takip edilmesiyle, bir başka deyişle serbest kullanım ve şeffaf denetimle çözülmesini savunuyor.

Başkaları da var, biz Savulescu ve Cashmore ile yetinelim ve doping serbestliği savunusunda kullandıkları temel argümana gelelim. Her iki profesörün hareket ettiği nokta, yarışmacı spor branşlarında amatör ruhun eskilerde kalmış ve günümüzde - akademik tabirle - maddi özendiricilerin, yani para gelirlerinin ziyadesiyle ön plana çıkmış olması. Yazarlara göre, bu ve ilaç teknolojisinin sürekli gelişimi, her sporcuyu maddi imkanları ölçüsünde, ilaç kullanımına yöneltiyor. Sporla biraz daha haşır neşir olan Cashmore, seyircinin de sürekli olarak üstün performans ve rekor beklentisiyle bu koşullanmayı bir biçimde desteklediğini de ileri sürüyor. Bu son görüş hayli spekülatif ve doğruluğunu ispatlamak da oldukça güç; hatta bir yarışı yarıda bırakmak durumunda kalan sporcuları can-ı gönülden alkışlayan binlerce seyirciyi hemen her ülkede gördüğümüz düşünülürse, aksi yöndeki bulguların daha sağlam olduğu da söylenebilir.

Biz ilk hareket noktasına geri dönelim. Profesyonel sporda ticarileşmenin boyutlarını yalnızca bu yazıda isimleri geçen Sharapova ve Armstrong'un kazandıkları paralara, yaptıkları sponsorluk ve reklam anlaşmlarına bakarak görmek mümkün. Bu iki yazar ve doping serbestliğini bu noktadan hareket ederek savunan diğerleri, sporda kapitalistleşmenin geldiği aşamayı nesnel koşullar olarak kabul edip, bu koşulları sorgulamıyorlar. Örneğin Savulescu bir noktada, serbestliğe karşı çıkanların argümanları arasında yer alan, doping serbestliğinden maddi gücü daha yüksek olan sporcuların daha etkin biçimde yararlanması ihtimalini, aynı avantajın sıkı kuralların hüküm sürdüğü mevcut durumda da yaşandığını söyleyerek yanıtlıyor.

Belirtmek gerekir ki serbestliği savunan bu yazarlar da, çocuklara performans geliştirici ilaçlar enjekte edilmesi ya da belirli bir branşın temel unsurlarıyla çelişebilecek bazı ilaçların kullanımı gibi başlıklarda, katı yasakların devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. Konuyu etik perspektiften ya da hangi sporda hangi tür ilaçların kullanımına izin verilebilir ya da hangileri kesin olarak engellenmelidir gibi pratik alt başlıklar üzerinden de ele almak mümkün. Düşündükçe daha ilginç sorular da beliriyor. Örneğin, performansa dayalı müzisyenlik, oyunculuk gibi diğer mesleklerin icracıları üzerinde herhangi bir denetim öngörülmezken, sporcular üzerinde bu denli katı hatta yer yer saygısızlık olarak adlandırılabilecek - test için idrar örneği veren sporcuya doping polislerinin fiilen eşlik etmesi gibi - tedbirlerin uygulanması sorgulanamaz mı?

Bu konular üzerinde düşünmeye devam etmekte yarar var. Son yıllardaki eğilim, sportif rekabetle ticari rekabeti iç içe geçiren koşullar sorgulanmadan, yalnızca yakalanan sporcuların meslek hayatlarının bitirilmesi ve itibarlarının zedelenmesi yönünde. Aksi halde, sosyal bilimler alanına işçi haklarının hiçe sayıldığı "Nike Sweatshops" terimini kazandıran spor malzemeleri devi şirketinin, Sharapova'nın sponsorluğundan çekilmesi sorgulanmıyor hatta sorumlu bir tutum olarak kabul görüyor.