Bolivarcı ittifakın geleceği

Venezuela'da Hugo Chavez'in partisi PSUV'nin 16 yıl aradan sonra aldığı ilk seçim mağlubiyeti - Chavez'in sağlığında da bir referandum kaybetmişler ancak çabuk toparlanmışlardı - Parlamentoda sağ muhalefetin önemli bir çoğunluğa ulaşmasını sağladı. Geçtiğimiz hafta içerisinde gerçekleşen yemin töreninde, Genel Kurul Salonundan Chavez ve Bolivar'ın portrelerinin kaldırılması, yeni döneme ilişkin ipuçları veren sembolik bir eylem oldu.

Bu ipucu aslında, 21. Yüzyıl Sosyalizmi, Bolivarcı Alternatif vb. isimlerle nitelenen ve kapitalist ekonomiyi tam anlamıyla tasfiye etmemekle beraber, kayda değer reformlarla - petrol şirketi PDVSA kamulaştırması örneğinde olduğu üzere - ilerleyen sosyalist kuruluş sürecinin geleceği hakkında şüpheler doğurmakla kalmıyor, bu sürecin temel bir bileşeni olan ALBA-TCP (Amerikalar için Bolivarcı İttifak - Halkların Ticareti Anlaşması) projesinin sürdürülebilirliğini de sorgulatıyor.

ALBA 2004 yılında, ABD'nin Kıta ülkelerine onaylatmaya çalıştığı ve ABD-Kanada-Meksika üçlüsünün arasındaki NAFTA serbest ticaret anlaşmasının bir benzeri olan FTAA'ya karşı, Küba ve Venezuela liderlerinin ortak deklerasyonuyla doğdu. Kıtada sol partiler iktidara geldikçe genişleyen ittifakın şu anda 11 üyesi bulunuyor. Bu iki ülkeyle birlikte Bolivya, Ekvador ve Nikaragua, ittifakın hem sol kanadını, hem de nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturuyorlar. Diğer üyeler, 2000 Sidney Yaz Oyunlarında kazandığı 100 metre altın madalyasıyla hatırlanan Kim Collins'in memleketi St. Kitts and Nevis gibi, küçük ada devletleri.

Bolivarcı İttifakın üç ana temele dayandığı söylenebilir. Latin Amerika entegrasyonu hedefi ve Küba'nın sosyal politika birikimi ile Venezuela'nın petrol gelirlerinin, bu amaca ulaşmak için kullanılması. Bu üç temelden ilk sarsılan, petrol fiyatlarının dramatik biçimde düşmesiyle İttifakın en önemli mali kaynağı olan bu gelirlerin azalması oldu. Bu azalma öncelikle Venezuela ekonomisini etkilerken, stokçu sermayedarların da katkısıyla, market raflarının yer yer boş kaldığı bir ortamda seçime gidilmesi, PSUV'nin yenilgisini hazırlayan faktörlerden birisi oldu. Aslında petrol fiyatlarındaki düşüşün, ALBA'nın üye ülkelerdeki sosyal programları olumsuz anlamda etkilediğini gösteren bir bulgu ya da araştırma yok. Ancak Venezuela'daki siyasi dengelerin, Bolivarcı entegrasyon ideali aleyhine değişmesi - ki sağ muhalefet Başkan Nicholas Maduro'yu yasal ya da yasadışı yollardan iktidardan düşürmeye çalışacağı sinyallerini veriyor - bir vadede Bolivarcı İttifakın Venezuela'yı kaybetmesi riskini doğurabilir.

ALBA'nın geleceği hakkında yorumlarda bulunurken, akıldan çıkarılmaması gereken bir husus da, İttifak'ın Gramscici anlamda bir karşı-hegemonya projesi anlamına gelmediği. Daha doğrusu, tek başına ALBA, böyle bir role soyunabilmek için gereken ekonomik, siyasi, askeri, kültürel gücün oldukça uzağında. Bolivarcı İttifakın üye ülkeler için öncelikli anlamı, avantajlı koşullarda ticaret yapmak ve halklarının gelişme seviyesini yukarıya taşımak. Hatta ALBA'nın oluşturduğu sistem, Petrocaribe Birliği sayesinde, üye ülkelerin dışındaki bölge ülkelerine de, Venezuela petrolünü piyasa koşullarından daha uygun fiyata ve daha uzun vadeli ödemelerle satın almak gibi bazı avantajlar sağlıyor. Bu ticaretten ayrılan paylarla kurulan ALBA Fund gibi fonlar aracılığıyla ve özellikle Küba'nın bu alandaki yetişmiş insan gücü ve birikiminin desteğiyle, üye ülkelerde sosyal projeler hayata geçirilebiliyor. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, ABD ablukasının halen sürdüğü Küba, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ilk kez, elverişli koşullarda petrol alımı yapabilirken, ittifakın yukarıda belirtilen 5 ana ülkesi, Küba'nın ünlü "Yo, si puedo" adlı eğitim metodu sayesinde, tüm nüfuslarını okur-yazar hale getirmeyi başarmış bulunuyor.

Kısacası ALBA, üye ülkelere bir soluk alma olanağı yaratıyor ancak bundan fazlası için, yani ABD’nin geleneksel olarak Amerika Kıtasında daha doğrudan hissedilen hegemonyası karşısında alternatif bir kutup yaratabilmesi için öncelikle ihtiyaç duyulan, Kıtanın güneyindeki büyük ekonomiler Brezilya ve Arjantin’le ilişkilerin geliştirilmesi. ABD’ye alternatif kutup olma ihtimali üzerinde hararetli akademik tartışmalara konu olan BRIC ülkeleri arasında yer alan Brezilya, 2002 yılında Lula’yla başlayan ve bugün de Dilma Rousseff ile devam eden PT hükümetleri döneminde, bir yandan ABD ile arasını bozmamaya özen gösterirken, diğer yandan ABD hariç tutularak oluşturulacak bir bölgesel entegrasyon için çabalarını sürdürdü. Brezilya ve Arjantin’in başını çektiği Güney Ortak Marketi’nin (MERCOSUR) Venezuela ve henüz üyelik süreci devam eden Bolivya’yı da kapsayacak biçimde genişlemesi ve bölgedeki birçok ülkenin, “ortak ülke” statüsünde Marketin toplantılarına katılıyor olmalarını, biraz da bu çabanın bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir. Ne var ki, kısa bir süre önce seçimi kazanarak, sol Peronist hükümetlerin yaklaşık 15 yıllık iktidarını sonlandıran Arjantin’in sağcı devlet başkanı Mauricio Macri, henüz bu yönde bir hamle yapmamış olmasına rağmen, geçmişte Venezuela’nın MERCOSUR üyeliğine karşı çıkmış bir politikacı.

Arjantin’de Macri seçimi kazandıktan sonra sosyal medyada ülkenin ve bölgenin politik döngüsünü özetleyen bir görsel, sosyal medyada sıkça paylaşıldı. Buna göre, orta sınıflar ekonomik darboğazın etkilerini hissetmeye başladıklarında, halkçı politikaları savunan bir hükümet başa gelir ve uygulanan sosyal politikalarla orta sınıf kalabalıklaşır. Bir süre sonra yaşanan bir ekonomik krizle aynı orta sınıflar, sağ alternatife yönelirler ve sağcı hükümetin uyguladığı kesintilerle bir kez daha yoksullaşıp, tekrardan başa dönerek yeni bir halkçı hükümeti başa getirirler. Biraz kaba bir portre olmakla birlikte, Latin Amerikanın yakın tarihi düşünüldüğünde gerçeklik payı yüksek olan bir özet. Bu döngü bir bakıma, halkçı hükümetler ABD’yi hariç tutan Latin Amerika entegrasyonunu amaçlarken, sağcı hükümetler de, öncelikli olarak ABD ile yakın işbirliğini hedefledikleri için, bölgesel entegrasyon konusunda da yansımasını buluyor. 

2016 yılı Venezuela ve ALBA’nın diğer sosyalist hükümetleriyle, Latin Amerika entegrasyonu ideali için yeni ödevler getireceğe benziyor.