Bizde ve dışarıda bilet fiyatları

Profesyonel sporların iki vazgeçilmez unsuru olduğundan bahsedilir. Bu argüman, yöneticiler, gazeteciler ve hatta hakemlerin varlıklarının ikincil önemde olduğuna bir gönderme yapılmak için de kullanılır kimi zaman. Oyuncular ve taraftarlar, seyirlik bir uğraş olan profesyonel sporun gerçekten de temel unsurlarıdır. Bir başka önerme de, buna karşı çıkan ve çıkmayan farklı kesimler tarafından da az çok kabul gördüğü üzere seyircilerin, endüstrileşen profesyonel sporların ve özellikle futbolun, müşterileri olduğudur.

Bu ikinci önermenin bir gerçekliğe işaret etmekle beraber, insana ve topluma yararlı olmadığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Buna karşın, bu önermenin sınırları içerisinde kalınarak dahi, spor müşterilerinin yolunacak kaz olarak görülmesi eleştirilebilir. Geçtiğimiz haftalarda bilet fiyatları sorunu iki fiyat duyurusuyla bir kez daha, cılız da olsa gündeme geldi. Daha doğrusu, taraftar hakları için uğraş veren gruplar ve bireysel olarak taraftarlar, sosyal medya üzerinden tepkilerini dile getirdiler. Beşiktaş yeni stadyumunun açılış maçı olan Bursaspor karşılaşmasında en düşük bilet fiyatını 110 TL olarak belirlemişken, bir sonraki Kayserispor randevusu için bu fiyatı 150 TL olarak açıkladı. Galatasaray yönetimi ise, erkek basketbol takımının Euro Cup şampiyonluğu sayesinde, önümüzdeki sezon Euroleague'de mücadele edecek olmasını ve bu Ligin yeni düzeni nedeniyle daha fazla sayıda maç yapılacak olmasını da gerekçe göstererek, 2016-17 sezonu kombine bilet fiyatlarına olağanüstü bir zam yaptı. Yeni fiyatlarla, basketbolda Jack Nickholson koltukları olarak bilinen "courtside" biletlere yapılan NBA seviyelerindeki zam bir tarafa bırakılacak olursa, Abdi İpekçi'de çekirdekçi (oturarak izlenebilen) tarafın, orta çizgiye yakın bloğundan alınacak kombine biletin fiyatı 7.500 TL olmuş durumda. Galatasaray yönetimi, taraftarlardan gelen tepkilerin de etkisiyle haziran ayının başlarına kadar %50 oranında indirimle satış yapılacağını ve öğrencilere satılmak üzere, sınırlı sayıda biletin 350 TL'den satılacağını duyuran ikinci bir açıklama yaparak, satışları başlattı.

Her iki zammın arkasında da aynı mantığın yattığı söylenebilir. Birincisinde koltukların, tuvaletlerin ve sair ihtiyaçların karşılanacağı yerlerin yenilendiği stadyum ve şampiyonluk mücadelesinin, ikincisinde de daha iyi oyuncuların izleneceğine işaret eden yeni yarışmanın sayesinde satılan ürünün değerlenmesi ve bu değer artışının maliyetinin tüketiciye yansıtılması. Bununla birlikte, serbest piyasa ekonomisi yanlısı bir işletmecinin dahi şüpheyle yaklaşabileceği bir acelecilik, "akarken küpünü dolduracaksın" anlayışı gözlemleniyor. Aslında sektörün müşterileri olarak düşünülen taraftarlar da, başarılı sonuçlar ardından gelen Avrupa kupalarındaki yeni maceraların, ya da yenilenen stadyumlarla takımlarının istikrarlı bir gidişata kavuşacağına olan inancın etkisiyle, çok da ses etmiyorlar bu zamlara. Yine de her şeyin bir sınırı var. Üstelik pahalı bilet fiyatlarının başka bahaneleri de oluyor. Ligin iddialı ve popüler takımlarının deplasman maçlarında, ev sahibi takımlar tarafından deplasman tribünü için fahiş fiyatlar uygulanması, ülkemizde uzun yıllardır görülüyor ve adeta bir örf-adet kuralı halini almış durumda. Deplasman taraftarlığının, seyahat için ayrılan zaman ve yapılan masraflarla, bu taraftarların tribünde yer almalarının rekabeti arttırdığı göz önünde bulundurularak, özgün bir durumu olduğu bilinir. İngiltere'de deplasmancıların sıkıntılarını hafifletmek için yapılan çalışmalar, bu sezon ortasında tavan bilet fiyatı uygulamasına geçilmesiyle sonuçlandı ve Premier Ligdeki bütün karşılaşmalar için deplasman tribünü fiyatı 30 Pound ile sınırlandırıldı. İngiltere'den bir örnek daha verelim. Bu sezon içerisinde Liverpool taraftarları, Anfield Road'da tek maç için en yüksek bilet fiyatının 77 Pounda yükseltilmesine, bir maçın 77. dakikasında tribünleri terk ederek karşı çıktılar. Yaklaşık olarak 10.000 taraftarın katıldığı bu protestonun sonucunda kulüp, bu zamdan vazgeçerek 59 pound olan bir önceki fiyata geri döndü. Bu arada İngiltere'nin bilet fiyatları açısından en pahalı Lige sahip olduğunu ve Almanya gibi birçok önemli futbol ülkesinin bu konuda daha halkçı bir politika izlediğini not olarak düşelim. Beşiktaş'ın yukarıda bahsettiğim Kayserispor maçındaysa, fiyatı 1.000 TL'yi aşan VIP biletleri bir tarafa, en yüksek fiyatlı genel tribün koltuğu 530 TL'den satışa çıkmıştı.

Bu örnekleri bir karşılaştırmalı refah devleti analizi yapmak adına vermiyorum. Zaten İngiltere'de tepkiler karşısında ayarlamalar yapılması, taraftarların bütçesinin düşünülmesinden ziyade, tribünlerin boş kalması endişesiyle yapılıyor. Türkiye'de ise ilginçtir, taraftarlar, seyirciler ya da başka bir deyişle, spor ahalisi arasında alıcısı çok olabilecek bir fiyat eleştirisine pek rastlanmıyor. Açıkçası, bu sezonun devre arasında Alman basınına konuşan Galatasaraylı Podolski'nin eleştirisi, bu anlamda denk geldiğimiz nadir örneklerden birisiydi. Oysa ki futbol yorumcuları her fırsatta Avrupa'dan ve bilhassa İngiltere'den örnek vermeyi pek severler, daha sofistike olanları, Thatcher'in vaktiyle tribünleri nasıl adam ettiğini de katarlar hikayeye. Batının refah devletinden de geçtim, nispeten rasyonel uygulamalarını almayı savunan da mı çıkmaz bu kalem erbabından?