Ayaklar Sağlam Bastığında: FIBA 2014

Türkiye Erkekler A Milli Basketbol Takımı gerçekten ilginç bir takım. Son 15 yıldır hemen hemen hepsine katıldığı Avrupa ve Dünya Şampiyonalarındaki performansları değişkenlik gösteriyor. Ev sahibi olunan iki turnuvada ikinciliğin yanı sıra, madalya iddiasıyla gidilen turnuvalardan berbat sonuçlarla dönüşler (en son örneği 2013 Avrupa Şampiyonası) ya da nispeten daha az deneyimli oyunculardan kurulu ekiplerle katılınan turnuvalarda sürpriz çıkışlar (bkz. 2006 Dünya Şampiyonası) bu takımın öngörülemezliği üzerine çok şey söylüyor.

FIBA 2014 öncesi hazırlık maçlarında peş peşe gelen mağlubiyetler ve geçen yıl Slovenya'dan kalan kötü hatıralar, Bilbao'daki grup maçları öncesi bu turnuvanın hayırla yad edilenler arasında olmayabileceğine işaret ediyordu. Öte yandan İspanya ile İstanbul'da oynanan hazırlık maçında Türkiye'nin gösterdiği savunma direnci ve hücumda disiplini bozmayışı, takımın Ergin Ataman'ın istediği ve son yıllarda hem Beşiktaş, hem de Galatasaray'da uygulamaya koyduğu düzene yaklaştığını haber veriyordu. Ataman'ın hücum düzenini, elbette oyuncu grubuna göre farklılıklar gösterebilse de, topun çok hızlı olmasa da dolaştırıldığı, 24 saniye süresinin en azından 20 saniyesinin kullanıldığı, zorlama atışlardan kaçınılan bir düzen olarak özetleyebiliriz. Bir başka deyişle, savunmada kolay ve çabuk sayı yememek için hücumda tempoyu çok arttırmamaya özen gösteren bir düzen. Ataman'ın hayalindeki basketbol bu mudur bilemeyiz ama, hem kulüp takımlarındaki, hem de milli takımdaki oyuncu malzemesine uygun bir yaklaşım olduğu rahatlıkla iddia edilebilir.

Oyun tarzıyla oyuncu malzemesi ne kadar uyumlu olursa olsun, bir takımın bir Dünya Şampiyonasında üst basamaklara tırmanabilmesi için daha fazla nitelik gerekiyor. Türkiye, belirli özellikleri olan oyunculardan kurulu bir takım ancak bu oyuncularınbu niteliklerini istikrarlı bir biçimde ortaya koyabildiklerini söylemek güç. Pota altından başlayalım, Ömer Aşık önemli bir blok tehdidi ve ribaunt gücü, aynı zamanda potaya yakın bir yerde ve uygun biçimde topla buluşturulunca iyi bir hücum silahı. Yalnız pivot hareketi repertuarı pek geniş değil. Kerem Gönlüm, her zaman güvenilir, iş disiplini yüksek bir savaşçı, zaman zaman ikili oyunlarda da içeri devrilip pozisyona girebiliyor. Oğuz Savaş güçlü bir uzun, rakiplerini faule zorlayabiliyor hatta "basketfaul Oğuz" gibi bir lakabı da hak ediyor. Ancak tıpkı Ömer gibi, Kerem ve Oğuz da kendi pozisyonunu yaratmakta pek mahir değil. Furkan Aldemir daha atletik bir uzun ama bu konularda diğer 3 uzundan daha üstün niteliklere sahip değil. Uzun rotasyonunda bir diğer sorun da, basketbolda şöyle bir 10-15 yıldır çok önem kazanan "4 numaradan şut tehdidi" yaratabilecek bir uzunun olmaması. Bu problemin tek çözümü, Emir Preldzic'i 4 numarada oynatmak ki, bunun 2 bariz yan etkisi var. İlki ribaunt zaafiyeti, ikincisiyse Emir'in 4 numaraya kayması ve onun oyun kuruculuk özelliklerinden yararlanamamak. Sinan Güler haricindeki gardların en iyi dönemlerinde olmadıkları da düşünülürse, Emir'i 4 numaraya sabitlemenin maç içerisinde sıklıkla başvurulabilecek bir yöntem olmadığı anlaşılıyor. Bunların dışında, nasıl futbol takımlarımızın tarihsel zaafı duran toplarsa, basketbol takımlarımız da faul kaçırmaya devam ediyorlar. Turnuvadaki serbest atış yüzdesi 68 olan Türkiye, bu sıralamada 17. Milli takım yalnızca faul çizgisinden değil, maçın içinde ve sahanın her yerinden de kötü şut atıyor: 2 sayılık atışlar %50'nin altında, üçlükler %32 seviyesinde. Bugünkü rakip Avustralya ise %51'lik oranla en iyi üçlük atan takım durumunda.

Bütün bunlara rağmen, bu yıl oluşturulan takımın önceki yıllara nazaran, fark açılsa da maçlardan düşmemek ve oyun düzenine sadık kalmak gibi önemli artıları var. Bu iki özellik, Finlandiya ve Yeni Zelanda maçlarını kazandırırken, üçlüklerin girdiği ilk 3 periyot boyunca da ABD'nin zorlanmasına yol açtı. Bir diğer önemli kazanımsa, sponsor reklamlarıyla oluşturulan kamuoyu pohpohlamasının önceki yıllardan daha makul seviyelerde olması. Artık kimse söze başlarken, "bizim oyuncularımız aslında diğerlerinden çok daha yetenekli ama takım oyununu başaramıyoruz" türünden hurafeleri dile getirmiyor. Ayaklarını yere sağlam basmaya çalışan, güçlü yanlarını ve zaaflarını bilen, rakiplerine saygı duyan, her maçı ciddiye alan bir milli takım oluşmuş durumda 2014 İspanya'da. Avustralya maçının sonucundan bağımsız olarak bu yorumu yapmak mümkün.