Antalya Film Festivali tartışmaları - II

Festival'in başlangıcına yaklaşık olarak 10 gün kalmışken Antalya Film Festivali ofislerinde küçük çaplı bir şok yaşandı zaten bir dizi nedenden ötürü gecikmiş durumda bulunan hazırlık çalışmaları, Festival'in yapılmama ihtimalinin belirmesiyle bir süreliğine durdurulmuştu.

Bir başka deyişle, kamuoyunun yakından takip ettiği ve benim de geçen hafta pek ayrıntısına girmeden bahsettiğim sansür krizi, Festival yönetiminin kriz aşılana kadar operasyona dair bütün hazırlıklarını durdurmasına ve Festival'e birkaç gün kala ekip üyelerinin, benim diyenin zor dayanacağı bir tempoda ve stres altında, var güçleriyle çalışmaya tekrar koyulmalarına neden oldu.

Bu süreçte bir kez daha, böyle bir kriz olmadan da, bir festival düzenlemenin, Türkiye'de kültür ve sanatın herhangi bir alanında üretimde bulunmak gibi, ne kadar meşakkatli ve insanı bezdiren bir iş olduğunu yaşayarak görmüş oldum. Öncelikle şunu söylemek lazım, film festivalleri yüksek maliyetli organizasyonlar ve bu maliyette ağırlığı oluşturan, filmlerin gösterim bedelleri, konukların uçak biletleri ve otellerde konaklamaları gibi kalemlerden kesintiye gidilmesi pek mümkün değil. Daha doğrusu, bu kalemlerden kesintiler yapmak, festivalin içeriğini zayıflatmakla eş anlamlı olduğundan pek tercih edilmiyor. Söz konusu masrafların büyük ölçüde döviz üzerinden yapılıyor olması da, maliyeti bir kat daha arttırıyor. Sonuç olarak, sponsor desteği olmadan, bir festivale yurtdışından yönetmen getirmek, Cannes, Berlin, Venedik, Toronto gibi önde gelen festivallerde galalarını yapan filmleri izleyiciye ulaştırmak pek mümkün olmuyor. Türkiye'de belirli bir ölçeğin üzerindeki festivalleri göz önüne getirdiğimizde de, ana sponsorların Bankalar ya da Belediyeler olduklarını görüyoruz. Altın Portakal'dan bahsettiğimize göre, belediye festivalleri üzerinde durmak yerinde olacak.

Başkanlığın hangi partide olduğundan bağımsız olarak, finansmanını belediyelerin sağladığı festivallerde, açılış ve kapanış törenlerine yapılan harcamalar, festival bütçesinin hacmi içerisinde dudak uçuklatacak boyutlara ulaşabiliyor. Rakamların dudak uçuklatıcılığı, bu israfın şaşkınlıkla karşılandığı anlamına gelmemeli. Bir politikacı açısından halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğu ortada ve genellikle televizyondan canlı yayınlanan bu törenler, zarif bir propaganda kürsüsüne dönüşüveriyor. Başkan - özellikle Antalya örneğinde önceki Başkan Mustafa Akaydın ya da şimdiki Başkan Menderes Türel - tören esnasında, sıklıkla sahneye çıkıyor, ya bir konuşma yapıyor, boyuna birilerine ödül veriyor ve kameraların kadrajından çıkmıyor. Hele bir de, uluslararası bir yıldız punduna getirilip festivale gelmeye ikna edilebilmişse, Başkanın fotoğraf albümüne kullanışlı birkaç kare daha eklenmiş oluyor.

Bu yıl Antalya Uluslararası Film Festivali de, Hollywood Bulvarı kaldırımında adı yazılı ünlülerden biri ya da ikisini getirebilmek için büyük çabalar sarf etti. Sonuç olarak, Umut Sarıkaya'nın dilimize kazandırdığı muzip tabirle bir "az ünlü" ABD'li oyuncunun, son ana kadar geleceği beklentisiyle yetinilmiş olundu. Belirtmek gerekir ki, festival kapsamında gösterilecek bir filmi ya da herhangi bir programı olmayan ünlüleri daha ziyade, uluslararası platformda rüştünü ispata çalışan, küçük festivaller davet ediyorlar. Son yıllarda bu yola özellikle, Körfez-Arap ülkeleri ve bazı Asya ülkelerinin festivalleri başvuruyorlar hatta bu konuklara hiçbir şey yapmaları istenmeden, sadece arz-ı endam etmeleri için dahi paralar ödenebiliyor ki, bu durumun Avrupa festivalleri açısından düşünülemez olduğunu söyleyebiliriz. Neyse ki ülkemizdeki festivaller, en azından bildiğim kadarıyla, henüz bu kadar müsrifleşmediler.

Konuyu biraz dağıtmak pahasına ilginç olduğunu düşündüğüm bir notu, profesyonel sırları da saklamaya çalışarak aktarmak istedim. Bağlayacak olursam, belediye festivalleri yıldız konukların ağırlanmasına, şaşalı törenlere ve diğer tanıtım faaliyetlerine kepçeyle para harcarken, tasarrufu festival emekçilerinin ücretlerinden sağlamaya çalışıyorlar. Sürekli bir ekibi olmayan, seçimden seçime değişen yönetimle birlikte, ekibi de değişen festivallerin, kendi içinde tutarlı ve devamlılığı olan, filmlerin seçiminden hangi konularda yan etkinliklerin yapılacağına kadar, bütün programın çatısını oluşturacak politikaları da bulunmuyor. Yalnızca film programına sansür ya da başka müdahale girişimleri açısından değil, film programı ve diğer etkinlikleriyle tutarlı bir kimliği olan, işi olmayanın tatil yapmak için davet edilmediği, çalışanlarına emeklerinin karşılığını vermeye çalışan festivaller için de, belediyelerin etkisinden kurtulmak gerekiyor.