ABD, FIFA'dan ne istiyor?

FIFA, tarihte ilk kez çifte dünya kupası oylamasının yapıldığı 2010 yılından beridir bir fırtınanın içerisinde kalmış durumda. Bu fırtınada dalgaların boylarının yükseldiğine de, kısaldığına da tanık olduk. Geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleşen "erken" seçimle birlikte sular biraz da olsa duruldu. Seçimden kısa bir süre öncesine kadar değil favori, olası adaylar arasında dahi ismi geçmeyen, futbolseverlerin Şampiyonlar Ligi Kura Çekimlerinden tanıdığı Gianni Infantino, sürpriz biçimde başkanlığa yerleşti.

Önce filmi biraz başa sarıp - öncesinin de süt liman olmadığını unutmadan - 2010'da gerçekleşen oylamaya dönelim. Kurallar gereği 2018 Dünya Kupası bir Avrupa ülkesine, 2022 ise Avrupa dışındaki bir ülkeye verilecekti. 2018'i Rusya'nın alması üzerine, rakip ülkeler ve özellikle bu ülkelerden İngiltere cephesinden hoşnutsuzluk sesleri yükselmeye başladı. Sonrasında, 2022 için başvuruda bulunmuş olan ABD kanadından da tepkiler duyulur oldu. İmalar, oylarını satıldığına ilişkin iddialara ve suçlamalara dönüştü. FIFA içerisinde soruşturma komisyonları oluşturuldu; Katarlı FIFA Başkan Yardımcısını ömür boyu spordan men edildi,  bazı yetkililer çeşitli cezalar aldılar. Nihayet 2015'e gelindiğinde, ABD'de başlatılan bir Federal ceza soruşturması kapsamında, çoğunluğu Amerikalardaki konfederasyonların yetkilileri olmak üzere, çok sayıda ilgilinin hakkında dava açıldı ve bunların bir kısmı tutuklandılar. (Bu dava özelinde suçlamaların daha çok yayın hakları, sponsorluk ilişkileri gibi konulardaki usulsüzlükleri konu aldığını not edelim) Fırtınanın son kuvvetli dalgası, Blatter'in 20 yıla yaklaşan başkanlık kariyerini de sona erdirmiş oldu. Bu soruşturma ve sonrasında açılan davanın önemli bir sonucu da, Blatter'den görevi devralma ihtimali hayli yüksek olan UEFA Başkanı Michel Platini'nin spordan men cezası alarak devre dışı kalmış olmasıydı; ünlü futbol adamı, FIFA'dan aldığı danışmanlık ücretinin belgelenmesinde şüphe uyandıran gecikme nedeniyle ceza almıştı. İlginç bir detay da aktaralım, Platini'nin 2010'da yapılan oylamada, 2022 Kupası için oyunu ABD lehine kullanması beklenirken, Fransız hükümetinin telkiniyle Katar lehine oy kullandığı çeşitli defalar yazılmıştı. Bir ilgisi var mıdır, bilinmez.

Konuya aşina olmayanlar için mümkün olduğunca kısa bir hatırlatma yapmaya çalıştıktan sonra, güncel duruma dönelim. Bu gelişmelerden sonra FIFA Başkanlığına, ABD'ye yakın bir ismin getirileceği düşünülüyordu. Ürdünlü Prens Bin Ali'nin beklenen oyu alamamasından sonra, 2.turda Infantino, ABD Federasyonunun da oyunu alarak seçimi kazandı. Aslında her federasyonun 1 oy hakkına sahip bulunduğu başkanlık seçimlerinde, ABD Federasyonu ile Pasifikten küçük bir ada devletinin arasında bir fark bulunmuyor. ABD ve İngiltere'nin mevcut sistemden duydukları hoşnutsuzluğun kaynağında da bu kural yatıyor. FIFA televizyon yayınlarının yaygınlaştığı 1980'lerden bu yana, futbolun artık yalnızca Avrupa ve Güney Amerika gözetilerek yönetilemeyeceği ve futbol pazarını büyütmek adına, sporu dünyanın her köşesinde geliştirmek gerektiği savıyla, sayıları 200'ü aşan üye federasyonlara altyapı ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmak üzere hatırı  sayılır miktarlarda fonlar sağlıyor. Ülkeler, aralarında bölgesel ittifaklar oluşturarak, kendisine en çok yardım edeceğine inandıkları başkan adayına oy veriyorlar ve seçilen başkan da, bölgesel dengeleri gözeten bu sistemi devam ettiriyor. Bir yanıyla kaynakların adil bir biçimde dağıtılmasını sağlayabilecek demokratik bir sistem ve gerçekten de birçok ülke, bu kaynaklarla yeni antrenman sahaları ya da stadyum ışıklandırmaları edinebiliyor. Diğer yanıyla, FIFA ve birçok üye federasyon şeffaf bir biçimde yönetilmediği için, yolsuzluklara da kapı açıyor. Belirtmek gerekir ki, yolsuzluklara zemin hazırlayan kaynakların dağıtılmasından ziyade, izleme ve denetim mekanizmalarının zayıflığı hatta bazı durumlarda yokluğu.

Ne var ki, ABD ve dünya siyasetinde olduğu gibi futbolda da her geçen gün onun dümen suyuna giren İngiltere gibi ülkeleri esas ilgilendiren konu, kaynakların kendi çıkarlarına öncelik verilmeden dağıtılması. FIFA'nın kaynaklarının büyük bir kısmı, Dünya Kupası yayın haklarıyla, reklam ve sponsorluk gelirlerinden oluşuyor. FIFA'nın sponsorlarının önemli bir kısmını da, ABD merkezli küresel markalar oluşturuyorlar. Bir yandan da ABD'de, belki Latin nüfusun artmasının da etkisiyle, futbolun popülerliği giderek artıyor; son yıllarda önemli futbolcuların kariyerlerinin son yıllarını geçirmek üzere ülkedeki profesyonel ligi tercih etmelerinin de, bu yükselişle bağı olduğunu düşünebiliriz. Sonuç olarak, mahalle maçında topun sahibi olan çocuğun nüfuz sahibi de olmasına benzer bir biçimde ABD, aynen siyasette ve ekonomide olduğu üzere, futbolda da daha fazla rol istiyor.

Biraz da somut duruma, Infantino ile New York'ta Şampiyonlar Ligi maçı izlenen bir barda yapılan röportaj aracılığıyla bakmaya çalışalım. Platini ve Blatter'le çokça mesai yapmış olan Infantino "FIFA'yı futbol'a, futbolu FIFA'ya geri getirmek" istediğini söyleyerek, uzun yıllardır tartışılan video-hakemlik, uzatmaya giden maçlar için 4. oyuncu değişikliği hakkı, çifte ceza olarak nitelendirilen, kalecinin penaltıya neden olup üstüne bir de kırmızı kart görmesi kuralında değişiklik gibi teknik konuları öne çıkarıyor. Blatter döneminde ABD'nin şikayetçi olduğu kaynakların dağıtımı gibi konulardan bahsedilirken ise, biraz ürkek olmakla birlikte, önemli bir politika değişikliği olacağı hissini vermiyor. Infantino, FIFA'nın kaynakları kullanma politikası sayesinde çok sayıda federasyonun, kendi futbolunu geliştirmesine destek olunduğunu ve bu politikanın devam edeceğini belirtiyor. 2026 Kupası için aday olması beklenen ABD'ye ise, "bana kalırsa ABD hemen yarın bir Kupa organize edebilir, her şey hazır" diyerek göz kırpıyor. Bir de ülkedeki futbol pazarının genişletilemesi adına bir öneride bulunuyor: UEFA Euro (eski adıyla Avrupa Uluslar Kupası) muadillleri olan Güney Amerika turnuvası Copa America ve Kuzey ve Orta Amerika turnuvası Gold Cup'ın birleştirilirek, daha kaliteli ve heyecanlı bir turnuvanın oluşturulması.

ABD Futbol Federasyonu Başkanı ve aynı zamanda bir ekonomi profesörü olan Sunil Gulati, Infantino'nun seçilmesi üzerine, FIFA'da arzu ettikleri değişimin gerçekleşmesinin zaman alacağını ancak yeni başkanın bu değişim için iyi birisi olduğunu söylemiş, Infantino'nun futbolun ABD pazarında daha fazla yer bulmasına inanan bir yönetici olduğunu da eklemişti. Gulati'nin sözleri, bir ABD Başkanının istemediği hükümetten kurtulup, yeni gelen hükümete bir şans verdiği herhangi bir ülke hakkındaki sözlerini anımsatıyor. FIFA reformu tartışmalarının sürdüğü bugünlerde, ABD kanadından yeni hamleler gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.