Sıkışmışlık

Başbakan kısa zaman dilimi içinde Belçika ve Almanya’ya gitti, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da Türkiye’ye geldi. Türkiye ile Avrupa devletleri arasında resmi ziyaret trafiği sıklaşıyor. Ancak Erdoğan’ın 2011 yılı başından bugüne Ortadoğu’ya yaptığı resmi ziyaretler azalıyor. Nedeni ne?

Başbakan 2010 yılı Kasım ayında Lübnan’da yaptığı konuşmada Türkiye ile Suriye, Lübnan, Libya ve Ürdün arasında karşılıklı olarak vizeleri kaldırdıklarını belirtip, “AB Schengen oluşturdu, biz niye kendi aramızda benzerini yapmıyoruz” demişti. Schengen AB’ye üye olmayan diğer ülke yurttaşlarını dışlayıcı olması bakımından ve hatta AB içinde bazı ülke yurttaşlarını ötekileştirmeye hizmet etmektedir. Esasında Schengen, AB ile diğerleri ve AB içinde bazı ülkelerin işçi sınıflarının serbest dolaşımını sınırlayan bölgesel bir antlaşmadır. Schengen’in kötü bir örnek olması bir tarafa, Başbakan’ın vizeleri kaldırıp serbest geçişi sağlamayı önerdiği ülke yönetimlerinden biri silahlı müdahale ile iktidardan düşürüldü. İsrail’e karşı söylem düzeyinde karşı çıkış ifadesinde bulunduğu için Lübnan’da büyük sempati toplamıştı o konuşmasında Erdoğan. Ürdün yönetimi her zamanki gibi temkinli, fakat ilişkileri geliştirmek istemekteydi. 2011’den itibaren durum çok kötüye gitti. Erdoğan Kaddafi yönetiminin silahlı müdahale ile iktidardan uzaklaştırılmasına iki savaş gemisi göndererek açıktan destek verdi. Başbakan uzun süredir Suriye yönetimine karşı da silahlı müdahale yapılmasını savunuyor. Suriye’ye karşı silahlı müdahale kararı alamayan BM Güvenlik Konseyini suçluyor Başbakan ve BMGK’nin reforma tabii tutulması gerektiğini ileri sürüyor. Hakkını teslim etmek lazım, Erdoğan’ın duruşunda bir iç tutarlılık var: Erdoğan Libya’da olduğu gibi, Suriye’de de silahlı müdahale yapılmasını istiyor. Emperyalizm de silahlı müdahale yapılmasını destekliyor, fakat bunu yapacak “güçlü lider” kalmadı. Emperyalizm her şeye muktedir olamadığı için Libya’da vaat ettiği “insan haklarına saygılı demokrasiyi” kuramadı. Libya’da eski kabile konfederasyonunun yerine yenisini silahlı müdahale ile iktidara getirdiler, fakat her gün kan akmaya devam ediyor. Yeni konfederasyon eskisini aratır durumda. Tabi ki, bu arada yeni petrol kuyuları açıldı ve Fransa başta olmak üzere Batılı emperyalistler enerji ihtiyaçlarını gideriyorlar. Emperyalizm Suriye’de silahlı müdahale ile iktidar devirip, yerine muhalefetler koalisyonunu getirmeye cesaret edemedi. Erdoğan emperyalistleri suçluyor, “yapmadınız”, “utanın” diyor. Erdoğan, emperyalizmin tutarsızlığını yüzlerine vuruyor, BMGK’de reform yapılmasını istiyor. “İç tutarlılık” bu olsa gerek. Suriye’ye karşı tek taraflı silahlı müdahale yapmayı gönlünden geçirse de bunu yapacak gücü olmadığının farkına varmış gözüküyor. Ortadoğu’da tutunacak dalları birer birer kopuyor. Lübnan’a gidip benzer konuşmayı deneyebilir mi? İnanan kaldı mı acaba? Ortadoğu’dan umudunu kesen Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ve Almanya Başbakanı Merkel’den medet umuyor. Hollande bu durumu fırsat bilip ne koparırsam kâr diyor Japonya-Fransa ortaklığına ihale edilen nükleer santral inşasına “katkı” olacak yeni nükleer santral inşasını istiyor Hollande Çinli firmaya ihale edilen hava savunma silahlarını da bizden alın diyor. Aksi halde AB müzakerelerinde yeni fasıl açılmayacağını diplomatik üslupla hatırlatıyor. Fransa’nın pozisyonunda uzun dönemde bir değişiklik olmadığını vurgulayıp “bizim iç hukukumuza göre Türkiye’nin üyeliğini referandumla kararlaştıracağız” demeyi de unutmuyor. Merkel daha umursamaz bir tonda “Türkiye’nin üyeliğinin ucu açık bunun altını çizelim” diyor. Hollande fırsatçılık yapıyor, Merkel umursamaz tonda, ya Başbakan? Buna da siz karar verin. Başbakan’ın siyasi can simidi Avrupa değil, İran, fakat İran yönetimi öncelikle var olan altın hesabını görelim istiyor. Bakalım bu hesap kapanabilecek mi? Bekleyip göreceğiz.