2013 yılı biterken

2013 yılına küresel ölçekte damgasını vuran ve Türkiye’yi etkileyen en önemli olaylar ne diye sorduğumda ilk aklıma gelenler sırasıyla şunlar: Suriye, Mısır, İran/Nükleer güç müzakereleri ve Asya Pasifik bölgesinde yaşanan gerginlik. Türkiye özelinde ise Gezi direnişi, Suriye ve AKP’nin çöküş süreci.

Küresel ölçekte yaşananların ilk ikisinde AKP iktidarının tamamen yanlış politikalar izlemsi sonucu 2009 da İsrail’e karşı sesini yükselterek Ortadoğu’da elde ettiği popülaritenin tersine dönmesine yol açtı. Batı’nın İran ile yürüttüğü nükleer güç müzakereleri ise AKP’nin beklentisinin tersine gelişti Batı, İran ile doğrudan müzakereyi tercih etti, böylece Türkiye dışarda kaldı. Asya-Pasifik bölgesinde gerginliğin ABD tarafından artırılmasının AKP’ye Ortadoğu’da daha geniş alan sunacağı hesabını yapan AKP yönetimi, ABD’nin AKP’ye mecbur olduğunu zannetti. ABD ise önce 2009’da İsrail yönetiminin ihtiraslarını AKP üzerinden frenlemek üzere AKP yönetimini Ortadoğu’da alan genişlemesi yapması için teşvik etti, hatta BOP bağlamında eşbaşkanlık statüsü tanıdı, sonra AKP’yi yalnız bıraktı. Böylece ABD yönetimi bir taşla iki kuş vurdu. Netenyahu’nun burnunu Erdoğan üzerinden sürttü, Erdoğan’ın burnunu ise Rusya üzerinden Suriye’de sürttü. AKP yönetimi ha bugün ha yarın Suriye’ye gireceğiz derken, teşvik ettiği Suriyeli mülteciler Türkiye’ye geldi. AKP yönetimi küresel düzlemi yanlış okudu, bölgesel düzlemde ihtiraslarını tatmin edemedi. Alt bölgesel güç olacağım derken kifayetsiz muhteris durumuna düştü.

AKP’nin Türkiye’de medya, kolluk kuvettleri, yargı ve organik ilişki içinde bulunduğu teknisyenleşen aydınlar aracılığı ile uyguladığı baskıya karşı ilk ve net direniş Gezi Parkında ortaya çıktı. AKP bütün gücü ile saldırdı, Gülen Cemaati ile nikah tazelemeyi Gezi direnişinde denedi. AKP’nin Suriye politikasını eleştiren Gülen Cemaatı Gezi direnişini vandalizm olark sunarak AKP’ye zeytin dalı uzattı, fakat nikah tazemeleri mümkün olamadı. AKP’nin Gülen Cemaatine emniyet, yargı, eğitim sektöründe tanıdığı alana karşılık AKP Gülen Cemaatinin kadrolarından faydalanarak baskısını sürdürebilmekteydi. AKP yönetimi herşeye muktedir olduğunu zannedip, güç psikozuna girdi ve herşeyi kontrol edebileceğini varsaydı. Gülen Cemaatinin sağladığı bürokrasi kadrosunun yerine kendi kadrosunu üretmeye çalışsa da bunda başarılı olduğunu söylemek zor. İki tarafın ihtiraslı tutumu vazoyu tuzla buz etti. Medyaya koyduğu yasaklar sayasinde yolsuzlukları gizleyen AKP yönetimi, büyük bir yolsuzluk iddiası hamlesi karşısında sallandı.

Eski ortakları AKP’yi terk ediyor. “Yapılanlar suç ise bunu birlikte işledik” anlamına gelen açıklamaların gösterdiği çöküşün başladığıdır. Bakanlar kurulunda yapılan değişiklik çöküşü bir süre öteleyebileceği gibi, çöküşe hız verecek katalizör rolü de oynayabilir. Birkaç aylık kısa dönemde AKP yönetiminin faşizan baskıyı artıracağı açıktır, fakat baskıların şiddeti ve örtbas etme girişimlerinin mahareti çöküşü durduramaz. AKP su alan gemiye benziyor. Asıl mesele bundan sonra ne yapılması gerektiğidir. Şimdilik Sol Cephe’nin sağlam adım atması gerektiğini belirtmekle yetinelim. İyi yıllar dileklerimle.