Mutlu Noeller Pauperiat

Çok açıkca dile getirilmemekle beraber, batıda, özellikle medya aracılığıyla dolaylı olarak hissettirilen “Yükselen İslam Korkusu”, bu yıl Noel’in daha bir dini hava içinde kutlanmasına yol açtı sanki. İngiliz televizyonlarında her Noel’de gösterilen programların süresinin bu Noel’de uzatılması bir ipucu olarak kabul edilebilir pekala.

Oysa Noel’in, İsa’nın doğduğu gün olan 25 Aralık’la ilgisi olsa da, aslında geçmişi bu doğumdan çok daha önceye gider. Öncesinde de, - tek allahlı, kitaplı dinler açısından bakarsak- öyle çok da dini bir tarafı yok. Noel, “doğum” anlamına geliyor elbette ama, bugüne özgü olduğunu düşündüğümüz bir çok ritüelin aslında pagan kültürüne ait olduğu da biliniyor. Çam ağacı tamamen öyledir örneğin. Hristiyan dinine/kültürüne adapte edilmiş uygulamalardan biridir.

Hıristiyan olmayan ingiliz vatandaşları için, özellikle müslümanlar için dıştalayıcı, öteleyici, nihayet kırıcı olabilir düşüncesiyle, İngiltere’nin Birmingham kentinde 1998 yılında alınan bir karar uyarınca, Noel sözcüğü yerine Winterval günleri tanımının kullanılmaya başlandığını anımsıyorum. İncelikli gibi görünse de bence çok abartılı bir karardı bu. Müslümanların, başka din mensuplarının kutsalına tahammül etmedikleri anlamına da gelirdi ayrıca. Sonra ne oldu bilmiyorum ama, bir ara tutucu ingilizlerin tepkilerine yol açmıştı Birmingham yönetiminin bu kararı.

Kimdi söyleyen unuttum, biri, “Dünyada hiç bir olay İsa’nın bir ahırda doğuşu kadar sessiz olmamıştır” der. Noel’in yarattığı gürültüyü, patırtıyı her gördüğümde aklıma bu cümle gelir. Bu kargaşa içinde, kutlu bir doğum, asli anlamından koparılıp ticari bir pazar gerekçesine döndürüldü malum.

Görenler sanırım bana hak vereceklerdir, Londra’da çok görkemli bir yapıdır St.Paul Katedrali. Pek beğenirim. Yıllar önce rehberli bir St.Paul Katedrali turuna katılmıştım. Her yerini, en bilinmeyen taraflarını bile gezdirdiler bize. Rehber, bir ara, katedralde görevli din adamlarının son derece lüks otomobillerinin bulunduğu yere geldiğimizde otomobilleri işaret ederek, “artık eşeğe binmiyorlar” deyivermişti. İsa’nın, dinini yaymak için kullandığı tek aracının eşek olduğuna göndermeydi yaptığı.

Noel’in yoksulları sevindirmek, onlarla dayanışma içinde olmak amacıyla bir fırsat gibi görüldüğü zamanlar geride kaldı. Özellikle batı kiliselerinin yoksullukla mücadele etmek gibi bir politikaları da yok. Ancak Latin Amerika’nın sosyalizmle buluşmuş hıristiyanlık inancı hala yoksullarla dayanışmayı sürdürüyor. Michael Löwy, Marksizm ve Din adıyla Türkçe’ye de çevrilen kitabında Latin Amerika’daki devrimci kiliseleri ayrıntılarıyla anlatır. Şiddetle tavsiye ederim bu kitabı, lütfen okuyun. Löwy, 1977 yılında Latin Amerikalı hırıstiyan/marksistlerin, ezilen, sömürülen tüm kesimleri kapsayan bir kelime türettiklerini belirtir: Pauperiat. Yoksul ile Proletarya kelimelerinden oluşmuştur bu sözcük.

Latin Amerika’nın – Löwy’nin deyimiyle- “kurtuluş teolojisi” olan hıristiyan marksizmi, ciddi devrimci bir gelenek. Bu teorinin önemli adlarından birinin muhteşem bir cümlesini tutmuşum aklımda: “İnanan ya da inanmayan değil, ezenle ezilen vardır”. Müslümanlar arasında da bunu söyleyecek olanlar çıkar mı acaba?

Polonya, AB’nin “en tutucu” ülkesi olarak biliniyor. Uzun zamandır, “Avrupa Birliği’nin resmi dini hıristiyanlık olsun” deyip durur Polonyalı yöneticiler. Şu Avrupa’yı sarsan dokuz günlük yoğun kar yağışı sonucu işte bu Polonya’da tam 42 kişi donarak öldü. Polonya tarihinde ya hiç olmayan ya da çok az rastlanan bir facia olduğu belirtiliyor bunun. Sosyalizm döneminde kimsenin aklına gelmeyen bir nedenden ötürü öldü bu 42 kişi: Evsizlikten. Başlarını sokacak bir evleri olmadığı için sokakta donarak öldüler yani.

Ülkeleri AB’ye girmiş de olsa, onlar birer yoksuldu. Belki sosyalizmde de zengin sayılmazlardı ama evsiz de değillerdi. Eskiden sadece proleterdiler, sonra yoksulluk da eklendi buna. Tam bir Pauperiat’tılar yani.

İsa’nın doğumudur, kutlanmasında İslami açıdan da herhalde sakınca olmamalıdır bu yüzden, o nedenle “Noeliniz kutlu olsun direnişteki Tekel işçileri” diyebilirim. “Acınız İsa’nın doğduğu gün dinsin madende yakınlarını yitirmiş kömür işçileri” dememin de herhalde bir kötülüğü yoktur.

İşçi sınıfı için de aynı dilekte bulunsam, ne sakıncası var?

Proletarya kelimesinden çok mu korkuluyor?

Tamam. Demem ben de..

Noel’in kutlu olsun Pauperiat.

Nasıl? İyi mi bu?

Hem proleter hem yoksul değil misin yoksa?

Değil misin?