'Kullanışlı şeyler'

Muhsin Kızılkaya'ya sosyalistler olarak bir teşekkür borcumuz var.  Çünkü batının “sınıfsal içeriği boşaltılmış” aydınlanmacılığını “tercümeler” yoluyla memleket topraklarına, sol içinde görünerek aktaran Murat Belge - Ahmet İnsel gibilerin içinde yer aldıkları Birikim Okulu'nun (BO) aslında bir muhafazakar üretim atölyesi olduğunu onun kadar açıkça kimse anlatamazdı.

Kızılkaya, düzenin kabul ettiği bir “makbul Kürt” olarak bir zamanlar içinde yer aldığı Sol'dan kopmasında bu okulun büyük etkisi olduğunu “İslami hareketlere, muhafazakârlara hoşgörüyle yaklaşıp onların memleketi dönüştürebileceğine, vesayetçi rejimi kırabileceğine dair bir inanç gelişmişse bende, tek müsebbibi Birikim Dergisi; Laçiner, İnsel ve Belge’dir" cümleleriyle ifade ediyor. Öncesinde yine kendi deyimiyle, - BO'nun özenti Türkçe'siyle elbette- , “rijid bir solcu, sosyalist bir Kürt'tü ama sosyalistlerin yöntemini de benimsemiyor”du. Zorlamayla biçim değiştirmeyen anlamına gelen Rijid sözcüğüne ters düşer bir biçimde bugün gayet biçim değiştirmiş bir örnek olarak karşımızda duruyor.

Solun yükselme döneminde, “atmosferin dışında kalmamayı” Rijid'lik olarak anlatması yanıltıcı olmasın. Bu bildiğin “yükselen değer” kuyrukçuluğudur tabii ki. Atmosfer uygun olsaydı BO'nun başından beri muhafazakar/sağ fikirleriyle buluşabilirdi rahatlıkla, Rijidliği de (!) engel olmazdı buna. Bu “atmosferi” şimdi milletvekili adayı olduğu AKP iktidarında bulmuştur. Faydacılığının teorik temellerini aramasına da gerek kalmamıştır, çünkü BO her an elinin altındaydı.

“İslami hareketlerin memleketi dönüştürebileceği” inancı sadece BO liberallerinin pompaladığı bir anlayış. Ülkede devrimci, dönüştürücü olanın aslında sağ olduğunu ileri süren İdris Küçükömer gericiliği de bu ülkede liberallik sanıldı. BO'nun beslendiği batılı liberal anlayışta “dönüştürücü olmanın” yolu, sivil toplum kurumlarına dönüşmemis, devletdışı dinsel yapılara karşı olmaktan geçti hep. BO'nun liberalliği batı liberalliği yanında (da) bir hayli “gerici”dir bu yüzden. “Türk liberali”nin “yerel” kalmasının nedeni budur. Kızılkaya'nın buluştuğu gericilik bu tür bir gericilik işte. Batı Liberalliği'nin sınıfsal mücadeleyi engelleyen her maddesini benimseyip, dine itirazını almamak “tercüme entelektüelliği”nin ülkedeki macerasının özeti. BO'nun dergisi Birikim'de, İslamcı Ali Bulaç eliyle, İslamın başka yapılardan hoşgörü beklediği güçsüz döneminde ortaya atılan Medine Vesikası'nın “başka düşüncelere hoşgörüyle yaklaştığı” yalanı çokça yer aldı. Muhsin Kızılkaya, milletvekili olmaya soyunduğu AKP'de bu yalanın “gerçek” olduğunu anlayacak “hidayete” ermiş görünüyor.

Kürt hareketindeki durgunluğun AKP sayesinde giderilebileceğine inanmış bir Kürt olarak, Kürtler açısından vesayetten kurtulmanın yolunun İslamcılıktan geçtiğini ona anlatacak bir başka okul bulabilecek mi acaba Kızılkaya? Bizzat içinde yer almış Kürtlerin koptuğu AKP'nin vesayetten kurtardığı (!) Türkiye, başka hiç bir düşünceye tahammülü olmayan gerici/İslamcı vesayet ülkesidir bugün. Kızılkaya, ne tesadüf, bu ortamda muhafazakar/islami hareketlerin dönüştürücü(!) olduğunu keşfetmiştir. Liberalliğin gericileştirdiği onlarca figürden biri olarak Kızılkaya çarpıcı bir örnektir.

Sol'dan(!) gelip, solun ceberrutluğu yüzünden “iyi insan” olma şansını yitiren, şimdilerde bu şansı yakalamış görünenlerden biri de Mahmut Övür'dür. “Dev-Sol'dan geldiğini farklı sol fraksiyonların içinde yer aldığını söyleyen” Övür, 1978'den sonra kişisel hayatını sorgulamaya başladığını vurguluyor. Bu “sorgulama”nın bunca yıl sürmesi, nihayet 2015'de AKP'den milletvekili adayı olunca sona ermesi, düşünce faaliyeti açısından içinde bulunduğu sefilliği de gösteriyor elbette. İnsanın herhangi bir düşünce'den bu kadar geride kalması tuhaf. Yoksa, sorgulamayı sona erdirecek ikbal kapısını ararken “yanlış kapı”ya giderim korkusu mudur bu kadar gecikmesinin nedeni?

Oysa solu kastederek ifade ettiği “mahalle baskısı”nı 90'lı yıllardan beri hissediyormuş. Ama buna rağmen “hizmet veren başörtülü olmasın” demeye de devam etmiş. İnandıklarını her ne pahasına olursa olsun savunamamanın, tek başına karşı çıkma iradesinden yoksun olmanın itirafıdır bu cümleler. İtiraz, eğer çoğunluğun itirazına dönüşürse, hele de iktidar olursa o zaman “sorgulamaları” bitiyor bu türlerin.

Kızılkaya da Övür de bu itirafları için yıllarca neden beklediler acaba? Moris Farhi'nin Yabanda Yolculuk adlı kitabında bir karakterden şöyle söz edilir: “Bugüne kadar hiç kıç yalamadı. Dürüstlüğünden değil, yanlış kıçı yalarım korkusundan”.

Bunlar “doğrusu”nu bulmuşlar.